AK Parti iktidarının bugün baroların yapısında değişiklik öngören düzenlemesinin ana iskeletinin de aynı olduğunu ve bunun bir FETÖ projesi olduğunu ifade eden Aydın, barolar üzerinden yurttaşların hakkının hukukunun hedef alındığını belirtti.
Diyarbakır Barosu Başkanı Cihan Aydın, iktidarın baroların yapısında değişiklik öngören düzenlemesine karşı baro başkanlarının Ankara yürüyüşünü ve Ankara girişinde beklerken yaşananları Tigris Haber’e değerlendirdi.
İktidarın baroların yapısında yapmayı planladığı değişiklikle yurttaşın hakkını hukukunu savunan baroları etkisizleştirerek toplumu savunmasız bırakmak istediğini belirterek, yurttaşların desteğini yürüyüş boyunca yanında hissetmelerinin anlamlı olduğuna vurgu yaptı.
‘45 baro başkanı olarak yola çıktık’
Savunmanın Ankara yürüyüşünde Diyarbakır Barosu’nun katılımına değinen Aydın, şunlar söyledi: “Avukatlık yasasında planlanan değişikliğe ilişkin geçtiğimiz Cuma günü (19 Haziran), Türkiye’nin çeşitli yerlerinden, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine kadar 45 baro başkanı olarak yola çıktık. Ben de burada meslektaşlarımın uğurlamasıyla ve bir süre beraber yürüdük 10’e yakın meslektaşımla ve desteğe gelen Sivil Toplum Örgütü temsilcileriyle. 75 parkta uğurlama töreni düzenlendi. Sonra kendi yürüyüşleri bitirip Diyarbakır’a gelen Van ve Mardin baro başkanlarıyla beraber yola çıktık. Yaklaşık 10 kilometreyi aşkın bir yol yürüdükten sonra araçlarla Urfa’ya gittik. Oradan Urfa baro başkanımızı da aldık ve bir kısım yolumuzu daha yürüyerek devam ettik. Antep, Adana, Aksaray ve nihai olarak Pazar günü akşam saatlerinde Ankara’ya vardık.”
‘Meslektaşlarımızın ve yurttaşların desteği moral oldu’
Savunmanın yürüyüşüne meslektaşlarının ve halkın yoğun ilgi gösterdiğini belirten Aydın, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şunu söyleyeyim hem bu yürüyüş sırasında meslektaşlarımızın çok yoğun destek ve ilgileri oldu. Yaptığımız iş konusunda bize çok büyük moral ve motivasyon kaynağı oldular. Destekleri bizim için çok önemliydi. Yürüdükçe ve yürüyüşümüz medyaya yansıdıkça artık avukatları da aşan ve yurttaşların da desteği, katkısı oldu. Lütfen yürüyün, yürümeye devam edin diye. Onların desteği de bizim için çok kıymetliydi ve motivasyonumuz açısından son derece önemliydi.”
‘Bizi yıldırmak, bezdirmek için, bizi o alandan çıkarmak için bütün yollar denendi’
Baro bakanlarının Ankara girişinde yaşadıklarını aktaran Aydın, şöyle konuştu: “Pazar günü gece Ankara’da kaldık ve sabah Eskişehir yolu üzerinde yürüyen bütün baro başkanlarıyla beraber Ankara’ya sembolik bir giriş yapmak istedik. Yürümek istediğimiz mesafe de yaklaşık 300-400 metre civarında bir yerdi. Kaldırımda yürümeyi planlıyorduk ve sembolik bir yürüyüş yapacaktık. Ancak hiç beklemediğimiz bir şekilde hemen polis tarafından önce bir kordona alındık ve yürüyüşümüze izin verilmeyeceği söylendi. Biz de oradaki baro başkanlarımızla hemen bir durum değerlendirmesi yaptık ve yürüyüşe izin verilinceye, barikatlar kaldırılıncaya kadar alanı terk etmeyeceğimizi ve oturacağımızı söyledik. Bu arada tabii nahoş şeyler oldu. İtişmeler, kakışmalar oldu. Provakatif bazı girişimler oldu. Bazı baro başkanı arkadaşlarım maalesef darp edilmeye kadar kötü şeyler yaşadılar. Ama bütün bunlara rağmen biz kararlılıkla oradaki bekleyişimizi, oturma eylemimizi sürdürdük. Sonrasında gelen baro başkanlarıyla birlikte 70’e yakın baro başkanı o alanda bulunduk. Bulunduğumuz alanda oturmak için sandalye istedik, sandalyeleri içeriye almadılar. Gündüz yakıcı bir sıcak vardı ama gece hava soğudu. Hatta bazı baro başkanları sonrasında doktora gitmişlerdi ve birinci derecede yanık teşhisi konmuştu. Gündüz yakıcı güneşin ardından akşama doğru ise sağanak bir yağış oldu. Gece saatlerinde hava gerçekten de soğudu. Islanmıştık ve haliyle battaniye istedik. Gelen battaniyelerin içeriye alınmasına bile izin verilmedi. Yemeklerimiz gecikmeli olarak bize ulaştırıldı. Orada bulunduğumuz alanın inşaat sahibi olduğunu iddia eden kişilerin bize yönelik nahoş ithamları hatta saldırıları oldu. Tuvaletlerini kullandığımız kafenin sahibine 2 bin TL para cezası yazıldığını öğrendik. Hatta bazı baro başkanları arkadaşımız bunu bugün sosyal medyadan öğrendi. Maske takmadıkları için para cezası yazıldığını, araçlarımızın çekildiğine tanıklık ettik. Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde gerçekten bizi yıldırmak, bezdirmek için, bizi o alandan çıkarmak için bütün yollar denendi ama biz meslektaşlarımızın dayanışma ve desteğiyle, o motivasyonla, güçle kararlılığımızı sürdürdük. Ertesi sabah bazı görüşmeler yapıldı. Eğer bu barikat kaldırılmazsa biz orada bulunan bütün baro başkanları olarak kendi meslektaşlarımıza çağrıda bulunarak bütün meslektaşlarımızla bir Adalet Mitingi düzenleyeceğiz dedik. Bu görüşümüzü söyledik ve kısa bir süre sonra barikatlar kaldırıldı ve yürüdük. Yolun hikayesi böyle.”
Uyarılarımız dikkate alınmadı Ankara’ya yürüyüş başladı
Yürüyüş başlandığında Diyarbakır’da hiçbir sorunla karşılaşmadıklarını ifade eden Aydın, savunmanın neden yürüdüğüne ilişkin şunları söyledi: “Biz Diyarbakır’da uğurlanırken son derece naif bir şekilde uğurlandık. Emniyetin hiçbir müdahalesi olmadı. Aksine geçtiğimiz güzergahlardan trafik akışı durduruldu. O konuda son derece iyi bir şekilde uğurlandığımı da söylemek, not olarak düşmek isterim. Tabii niye yürüdük meselesini bence artık bu yürüyüşten, Ankara’daki bu tablodan önce çok az kişi biliyordu. Ama artık öyle sanıyorum ki tüm avukatlar ve tüm yurttaşlar niye yürüdüğümüzü biliyor. Biz avukatlık yasasında yapılması planlanan, düşünülen değişikliğe karşı yürüdük. Biz baro başkanları olarak buna ilişkin 2 tane toplantı yaptık. Türkiye Barolar Birliği Başkanlığında 19 Mayıs’ta ve 1 Haziran’da toplantı yaptık. Bu toplantılarda da hep şunu söyledik: Biz yargının kurucu unsuruyuz, barolar ve avukatlar bu işin doğal bir parçasıdır. Dolayısıyla bu yasayı bizden habersiz değiştirmeniz doğru değil. Barolardan, akademisyenlerden oluşan bir komisyon kuracağız. Bir taslak hazırlayacağız. Ondan sonra da bu taslak üzerinden müzakere edelim diye bu 2 toplantının ardından bir sonuç bildirgesi çıktı. 80 baro başkanı ve Türkiye Barolar Birliği de bu metnin altına imza attılar. Bunu hem Adalet Bakanlığı’na hem de mecliste grubu bulunan siyasi partilere gönderdik. 1 Haziran bildirisinde şunu da söyledik. Buna rağmen bu değişiklik çalışmaları devam ederse biz de demokratik bütün haklarımızı kullanırız. Bu naçizane uyarıyı da koyduk. Bu bildirilerin herhangi bir etki göstermediğini, aksine iktidarın bu süreci daha da hızlandırdığını basından, medyadan takip ettik. Biz de hızlıca böyle bir karar aldık. Hem talebimizi görünür kılmak hem de Ankara’da talebimizi dile getirmek istedik. Avukatlık yasasında planlanan değişiklik ilk değil. Baroların her iktidarı rahatsız ettiği dönemde bu koz adeta bir giyotin gibi başımızda sallanıyor. 2013 yılında o zaman devletin ve yargının tüm kademelerinin neredeyse büyük ölçüde FETÖ-Fetullah Gülen tarafından kontrol edildiği dönemde de bu mesele gündeme geldi. Benzer bir tasarıydı ve o dönem de baroların karşı durmasıyla o tasarı rafa kaldırıldı. Şimdi ise yeniden önümüze konmuş durumda. Evet, bazı değişiklikler, eklemeler var ama ana iskelet aynı. Biz onun için bu bir FETÖ projesidir, doğru değil yapmayın diyorduk. Bizimle konuşmadan, danışmadan yapmayın dedik, çünkü avukatların, baroların gündeminde böyle bir şey yok.”
Avukatların öncelikli sorunları…
Avukatların yaşadığı ve çözüm bekleyen sorunlara işaret eden Aydın, “Avukatların başka gündemi var. Bakın Diyarbakır Barosu’nun şuan 260 tane stajyeri var. Biz meslektaşlarımızı mesleğe hazırlama konusunda çaba harcıyoruz. Büro açamayan meslektaşlarımıza katkı sunmaya çalışıyoruz. Pandemi sürecinde büro kiralarını ödeyemeyen meslektaşlarımızın derdine deva olmaya çalışıyoruz. Avukatların şuanda bir geçim sorunu var. Avukatların polis merkezinde, adliye içerisinde, cezaevi girişlerinde hatta keşiflerde, icralarda saldırıya uğrama sorunu var. Darp edilme sorunu var. Öldürülme sorunu var. Hakaret uğrama sorunu var. Bizim meselemiz bu. Eğer bu konuda bir şey yapmak gerekiyorsa önceliğimiz bunlar ve bunlara ilişkin çözümler üretelim diye lanse ettik ama kimse sesimizi duymadı. CMK ücretleri angarya düzeyde ve bunun arttırılması konusunda yıllardır barolar talepte bulunmasına rağmen bir mesafe kat edilmiyor. Meslektaşlarımızın adli yardım ve CMK ücretleri zamanında ödenmiyor. Bu tür sorunlarımız var. Biz bunlara odaklanırken, bu meselelere ilişkin çözümler üretmeye çalışırken pat diye önümüzde bu meseleyi bulduk. Bütün enerjimizi, çabamızı maalesef buraya aktarmak zorunda kaldık” diye konuştu.
İktidarın baroların yapısında yapmayı planladığı değişikliğe ilişkin konuşan Aydın, şunları belirtti:
‘Barolar değil asıl toplumun hakkı ve hukuku hedefte’
“Yapılmak istenen değişiklik çoklu baro. Yani bir ilde birden fazla baro kurulması. Baroların seçim sisteminin değiştirilmesi. Bunlar neredeyse bütün barolar tarafından önemli ölçüde itiraz gören bir konu. Özellikle çoklu baroya, 80 baronun 80’i karşı. Yine nispi temsil sistemine baroların büyük kısmı (55-60 baro) karşı. Seçim sisteminin değiştirilmesine ilişkin. Gerçekten bütün baroların seçim sistemi son derece demokratik. Yasadaki şartları taşıyan isteyen herkes başkanlığa ve kurullara aday olabilir. Bütün meslektaşlarımızın serbestçe oy kullandığı bir seçim sistemi, son derece demokratik bir sistem. Dolayısıyla bu suni gündemler bizim açımızdan kabul edilemez meseleler. Niye barolar hedefte derseniz bizim buna ilişkin temel tezimiz şudur: Barolar sadece bir meslek örgütü değil. Evet, bir yüzümüz mesleğimize ve meslektaşlarımıza dönük ama öteki yüzümüz de topluma dönük. Kadın hakları meselesi konusunda çok ciddi çalışmalarımız var. Çocuk hakları konusunda ciddi çalışmalarımız var. Çevre sorunları konusunda çalışmalarımız var. İşkence ve kötü muamele konusunda çok ciddi çaba ve çalışmalarımız var. Cezaevlerindeki hak ihlallerine dönük çalışmalarımız var. Yani yaşamı ilgilendiren, insanı ilgilendiren bütün meselelerde barolar aktif bir şekilde çalışıyorlar, dava takip ediyorlar, suç duyurularında bulunuyorlar. Aslında burada ilk hedefte her ne kadar barolar gözükse de hedeflenen gerçekten toplumun hakkı ve hukukudur. Yurttaşın hakkı ve hukukudur. Düşünün barolar etkisiz bir hale getirilirse kadın cinayetlerini ki, biz sadece buradaki kadın cinayetleriyle de ilgilenmiyoruz, tüm Türkiye’deki kadın cinayetleriyle ilgileniyoruz. Kadın Merkezimiz katkı sunuyor, dava takibi yapıyor. Hukuki destek sunuyoruz. Çocuk istismarı meselesinde, çevre meselesinde… Kent ormanı diye Diyarbakır’da bilinen bir alan 3 bin dönümlük bir var. Ona ilişkin bir karar alındı. Yapı rezerv alanı ilan edildi. Diyarbakır Barosu’nun Çevre ve Kent Komisyonu hemen bir dava açtı ve o plan iptal edildi. Bu Diyarbakır’da yaşayan bütün yurttaşların hakkını koruyan bir girişimdi. Yine, kadın hakları, çocuk hakları, işkence meselesi son zamanlarda yaygınlıkla tanık ettiğimiz üzere… Baromuzun ilgili komisyonları diğer STK’larla işbirliği halinde biz bu sorunlarla mücadele ediyoruz. Bu çabalarımız maalesef hükümet tarafından rahatsız edici görüldü. Gerek Diyarbakır gerekse de diğer barolarımızın bu ve benzeri çalışmaları iktidarı rahatsız etti. Yoksa mesele sözüm ona barolarda temsilde adalet meselesi değil. Ya da demokratik bir seçim meselesi değil. Çünkü zaten seçim sistemimiz çok demokratik. Burada asıl hedeflenen toplumu, yurttaşları nefessiz bırakmak. Bir hak ihlaline uğrayan, şiddete maruz kalan bir kadının yanında yer almamıza engel olmak. Bunları görünür kılmamız engellenmek isteniyor. Yoksa mesele baroların, baroların seçim sisteminin demokratikleştirilmesi meselesi değil.”
‘Derdimiz koltuk değil, derdimiz hukukun üstünlüğünü tesis etmek’
Baroların toplum kesimlerinin yaşadıkları sorunlara gösterdiği duyarlılığa dikkat çeken Aydın, şunları kaydetti: “Zaten toplum yeterince kutuplaşmış durumda. Zaten sivil toplum fazlasıyla kutuplaştırılmış durumda. Her gün şiddet ve nefret diline tanıklık ediyoruz. Özellikle siyasi aktörelerin. Her gün bir yerde ya bir kadın cinayeti ya bir çocuk istismarı, bir nefret suçu. Her gün bunlara tanıklık ediyoruz. Biz bunlar olmasın diye, yapılmasın diye mücadele ediyoruz. Bu mücadele araçlarımız yöntemlerimiz maalesef hükümeti, iktidarı rahatsız ettiği için bu mesele gündemde. Onun için bunu kabul etmiyoruz. Bu bazılarının söylediği gibi bir koltuk kavgası değil, kesinlikle kabul etmiyoruz. Çünkü biz bugün varız yarın yokuz. Ama Diyarbakır Barosu, diğer barolarımız kurumsal varlıklarını, kurumsal mücadelelerini her zaman sürdürecekler. Dolayısıyla bu bizim kişisel bir koltuk hırsımız falan filan değil. Bu tür söylemler sadece bu mücadeleyi, söz konusu bu değişikliğe karşı mücadelemizi itibarsızlaştırmak için yürütülen bir kampanya. Bunu asla kabul etmiyoruz. Bizim derdimiz hukuk devletini, hukukun üstünlüğünü bütün ilkeleriyle tesisi konusunda çaba harcamaktır. Bağımsız, tarafız yargı konusunda çaba harcamaktır. Türkiye’de yargı pratiği son zamanlarda çok aşağıya çekilmiş durumda. Yargıya güven endeksinde Türkiye 120 ülke içinde neredeyse sondan 5-6’ıncı sırada. Yurttaşların yargıya güveni yok. Daha bir hafta önce Anayasa Mahkemesi Başkanı şunu söyledi: ‘Bize yapılan başvuruların yüzde 52’si adil yargılanma hakkına ilişkin’. Bu kadar güven ve itibarını kaybetmiş bir yargı pratiği varken buna karı mücadele eden ve yargının kurucu unsuru, üçüncü ayağı olan savunmanın itibarsızlaştırılmasına, etkisizleştirilmesine yol açacak bir değişikliğe bundan dolayı karşıyız. Yoksa bu sala bir koltuk kavgası değil. Mesele sadece bizim meselemiz değil. Birincil derece bu işten etkilenecek olan yurttaşlardır. Barolar olarak yoksul kişilere yönelik adli yardım hizmeti veriyoruz. Şiddete uğrayan kadınlara adli yardım hizmeti veriyoruz. Her gün onlarca kadın gelip merkezimize başvuruda bulunuyor. Eğer bu yasa teklifi geçerse tüm bu hizmetler önemli ölçüde ortadan kalkacak. Bu açıdan yurttaşların bize desteğinden çok memnun kaldık. Ankara’daki oturma eylemi sırasında birçok yurttaşımızdan, dostlarımızdan sürekli bize telkinler geldi. Lütfen sahip çıkın diye. Her ne kadar hedefte barolar gözükse de son tahlilde bu işin varacağı yer yurttaşın haksız ve hukuksuz bir durumla karşı karşıya kalmasına yol açacaktır.”
Çalışma devam ederse tüm avukatlarla Ankara’ya yürürüz
Yürüyüş sonrası süreçte yaşananları aktaran Aydın, sözlerini şöyle noktaladı: “Barikatlar kaldırıldıktan sonra yürüdük. Anıtkabir ziyareti oldu ve peşi sıra dağıldık. Aslında bizim başka bir planımız vardı. TBMM önüne gidip bir açıklama yapmayı planlıyorduk. Ancak orada 27 saat boyunca hukuka aykırı olarak tutulmamızın yarattığı etkinin şuan itibariyle yeterli olduğunu düşündük. Onun için meclis önüne gitmekten şimdilik vazgeçtik. Ama yine medyaya bazı haberler düştü. AKP grubu mecliste grubu bulunan diğer siyasi partileri bu yasaya ilişkin olarak ziyaret edip görüş ve önerilerde bulundu. Eğer buna rağmen bu çalışma devam ederse biz de ne yapacağımıza dair yakın bir süre içinde kamuoyu ile paylaşacağız. 19 Haziran’da başlattığımız yürüyüşü bu sefer diğer meslektaşlarımızın desteğiyle daha geniş katılımlı bir kitleyle yapmayı düşünüyoruz. Başka düşündüğümüz planlarımız da var ama onları baro başkanlarımızla müzakere ettikten sonra yol haritamızı açıklayacağız.”
Ali Abbas Yılmaz / Mümin Ağcakaya/ ÖZEL