Tigris Haber - Özel
TİGRİS HABER - Ahmet Güneştekin de geçmişte yaşanan ve toplumun vicdanında derin izler bırakan olayların unutulmaması için Hafıza Odası adıyla yaptığı eserlerini Diyarbakır Keçiburcu’nda sergiledi. Sergiye katılımı ve ilginin yoğun olmasını sanatçı Ahmet Güneştekin şöyle değerlendirdi;
“İlginin olması doğal hem kendi içlerinden birinin çıkmış olması, hikâyelerini işlemesi, coğrafyada oldukça ilgi görür. Bu açıdan bugün burada olmam son derece anlamlı.
Keçi Burcu Sur’un tanığı
Bugün serginin ikinci günü olmasına rağmen insanlar akın akın geliyorlar. Gördüğüm kadarıyla bu salonlar ve arka salonlar hepsi dolu. Günlerce devam edecek. Sevindirici tarafı sadece Diyarbakır’dan değil çevre illerden, ilçelerden insanların gelmesi. Hatta yurt dışından birçok kişi gelmiş. Batıdan da gelecekler olacaktır. İnsanlar bize yazıyorlar gruplar halinde bu sergiyi görmeye gelecekler.
Keçiburcu tabi anlamlı bir mekân. Aynı zamanda Sur’un tanığı olan bir yer. Sur’un gözü olan bir yer. Burada yaşanan bütün olaylara tanıklık etmiş ve hafızasına almış mekân olduğu için burada bu sergiyi açmak ayrıca benim için anlamlı.” diye konuştu.
Hafıza Odası’na bir daha gerek kalmaz diye ümit ediyorum
Özellikle beş nolu koridordan geçerken irkildiğini ve o atmosferi hissettiğini söyleyen gazeteci Nevzat Çiçek; “Benim gibi 12 Eylül darbesini çocukken hatırlayanların belki de ilk görüşte ‘Ne oldu?’ sorusunun cevabını çok güzel özetlemiş. Özellikle 5 nolu koridordan insan geçtiğinde; eğer o döneme dokunmuşsanız ya da aile bireylerinden biri size anlatmışsa gerçekten irkiliyorsunuz. Yani neredeyse o atmosferi bire bir hissedip, bir an önce gitsem mi buradan duygusuna kapılıyorsunuz. Sonra lastik ayakkabılarla bu ülkede faili meçhule giden veya öldürülen birçok insanın simgesini görebiliyorsunuz. Keçiburcunun en tepesinde çürümüşlükle burada tabutları görebiliyorsunuz. Ve dolayısıyla ‘Hafıza Odası’ Diyarbakır’da çok iyi bir bellek. Aynı zamanda da geçmişle ilgili olarak; ‘Evet ne yapıldı?’ sorusunun da bir cevabı. Dolayısıyla yine Hafıza Odası’na bir daha gerek kalmaz diye ümit ediyorum. Ama Diyarbakır’da bu serginin tam zamanı olduğunu söylemeliyim. Emeği geçenlere çok teşekkür ediyorum. “ diye düşüncelerini dile getirdi.
Diyarbakır cezaevi yıkılsa bile izleri hafızalardan silinmeyecek bir geçmişi canlandırıyor
Ahmet Güneştekinin sergisini daha önce gördüğünü söyleyen fakat Keçiburcu’nda açmış olduğu ‘Hafıza Odası’ sergisinin güncellendiğini söyleyen gazeteci Akif Beki;
“İçerisinde Diyarbakır’a özel yapılmış eserler var. Doğrusunu isterseniz en çok onlar etkileyici geldi bana. Hem ilk kez görmem sebebiyle hem de Diyarbakır’la bütünleşen, özel bir anlam taşıdıkları için, 5 nolu ses ışık enstalasyon mesela Diyarbakır’da; Diyarbakır cezaevi yıkılsa bile izleri hafızalardan silinmeyecek bir geçmişi canlandırıyor. Yine burada mesela ‘kayıp alfabe’, devasa bir tabelalar enstalasyonu var. Kaybedilmiş insanlarımızın anısına yapılmış bir enstalasyon o da çok çarpıcı. Yine Ahmet Güneştekin’in Diyarbakır için eklediği bir eser var. ‘Analar Bulvarı’. O da en az kayıp alfabe kadar etkileyici geldi bana. Doğrusunu isterseniz yüzleştirme sanatının bir örneği olarak bu sergiyi hem önemsiyor hem de arkasında ciddi bir emek lazım süreci görüyorum. Umarım karşılık bulur. Ses getiriciliği ortada fakat sanatseverlerle sadece Diyarbakırlılarla değil Türkiye’den gelecek sanatseverlerle buluşması bu sergiyi anlamlandıracak şey. Umarım bu karşılığı bulur.” Dedi.
Babam işkenceyle öldürüldü, acıları kanatmak istemiyoruz
Diyarbakır’da askeri cezaevinde bir ramazan günü dışkı yedirilerek, işkenceyle öldürüldüğünü fakat acılarını tekrar kanatmak istemediklerini, bir daha böyle şeylerin yaşanmamasını istediklerini söyleyen siyasetçi Altan Tan ise sergiyle ilgili düşünce ve duygularını şöyle dile getirdi;
“Hafıza Odası Sayın Ahmet Gümüştekinin bu çalışması çok güzel olmuş. İnşallah bu çalışmaları devam eder. Bizler için Diyarbakır, tüm bölge ve özellikle Kürtler için hafızamızda tutulması gereken tüm meseleleri, sanatsal bir tasarımla, becerisiyle gözlerimizin önüne sermiş oldu. Teşekkür ederiz kendisine. Saygılar sunarız. Çalışmalarının ve başarılarının devamını temenni ederim.” Diyerek Diyarbakır Cezaevi ile ilgili olarak da;
“Diyarbakır cezaeviyle ilgili, 12 Eylülle ilgili kısımları hem sanatsal hem de tamamen gerçekçi. Hayatın ortasından konuşulan, yazılan, çizilenlerin yanında; sanatsal olarak da gözlerimizin önüne konulan bir çalışma. Tabi eski günler, hatıralar, çektiğimiz acılar.
Benim babam biliyorsunuz 14 Temmuz 1982’de Diyarbakır Askeri Cezaevinde bir Ramazan günü oruçluyken, zorla dışkı yedirilerek, orucu bozdurularak öldürüldü. Biz acılarımızı tekrar tekrar kanatmak istemiyoruz. Ama unutmak da asla istemiyoruz. Niye bir daha böyle şeyler yaşanmasın diye. Bir daha böyle şeyler olmasın. İnsanlara olan saygımızda devam etsin. Bu acıları çeken mağdur ve mazlumlara karşı olan saygımızda sevgimizde devam etsin.”
Kürtlerin Türklerin meselelerini bir araya getirmiş
Türklerin ve Kürtlerin meselelerini sergide bir araya getirdiğini sergide bir taraftan faili meçhul cinayetleri yansıttığını ama diğer taraftan Ermenekte maden işçilerini, kadın cinayetlerini ve dil sorununu da dile getirdiğini söyleyen gazeteci İsmail Saymaz;
“Bizde belli Kürt isimler var. Müzikte Ahmet Kaya, edebiyatta Yaşar Kemal, sinemada Yılmaz Güney. Hep şu tartışıla gelir. Yaşar Kemal Türk müdür? Yılmaz Güney Türk müdür? Türkçe mi yazmıştır. Kürtçe mi çekmiştir. Bütün bu kargaşalarla birlikte biz şunu biliriz. Yaşar Kemal, Ahmet Kaya, Yılmaz Güney hem Türk’tür, hem Kürt’tür. Özü itibariyle Türkiye’nin kendisidir. Bütün olumlu yönleriyle, bütün artısıyla, bütün keyfiyle bunlar temsil ederler. Ahmet Güneştekin de resimde öyle.
Ahmet Güneştekin Batman’da doğmuş büyümüş, resim eğitimini İstanbul’da almış. Ama aynı zamanda kendi doğup büyüdüğü bölgenin, içinde yetiştiği insanların, Kürtlerin meselelerini aynı zamanda Türklerin meselelerini sergide bir araya getirmiş. Şimdi arkamızda gördüğümüz faili meçhul cinayetlerde hayatını kaybedenlerin isimlerinin verildiği levhalar var. Nasıl bir kayıp içinde yaşadığımızı anlatıyor.
Ama aynı usta Ermenek’te 18 maden işçisinin ölümünden sonra hayatını kaybeden bir işçinin oğlunun cenazesine giderken giydiği cizlavetin ya da Trabzon lastiğinin Türkiye toplumunda yarattığı o tahribatı, bir tepecik dolusu lastik eseri ile ortaya koyuyor. Burada faili meçhul cinayetler orada iş kazaları diğer tarafta kadına yönelik şiddeti her yönüyle aktarıyor.
Aynı zamanda Kürtlerin kendi dillerinde özgür kullanamamalarından kaynaklı X, W ve Q gibi harflerini alfabelerde kullanamamalarından doğan o büyük eksikliği de sergiye yansıtmış. Bu yönüyle Ahmet Güneştekin hem Türk’tür hem Kürt’tür. Hem Türkiye’dir.” diye değerlendi.
Hafıza Odasının toprağında sergilenmesi önemlidir
‘Hafıza Odası’ çalışmasına katkı sunan, çalışmayı yürütürken nasıl etkilendiğini sorduğumuz sanatçı Şener Özmen;
“Diyarbakır’da bir on yirmi yıl öncesine de gidersek o tarihlerde gerçekleştirilen hiçbir sergi de bu kadar çok kalabalık izleyicisi bir araya gelmemişti. Ahmet Güneştekinin hafıza odası sergisiyle bu sağlandı. İlk gözüme çarpan bu oldu. Yaklaşık iki yıldır bu sergiyle ilgili çalışmayı yürütüyoruz. Ve nihayet açılışını yaptık.
Bu kadar ilginin olması açıkça; yıllardır bu coğrafyada sanat üreten birisi olarak söylüyorum; duygulandırdı tabi. Ahmet Güneştekinin de; ‘Ben mahalleme dönüyorum, toprağıma dönüyorum.’ demesinin altında yatan şey, dünyanın pek çok yerinde sergi açan, tanınmış bir sanatçı. Büyük olaylara sahne olmuş ve pek çok şeyin tanığı olmuş bir mekânda bu kadar büyük bir sergiyi yapması ve Diyarbakır’dan ve bölgeden pek çok sanat izleyicisinin buraya gelerek Güneştekini ve Hafıza Odasını desteklemesi de ayrıca mutluluk verici diye düşünüyorum.”
Diyarbakır kültür sanata açık bir şehirdir
Hafıza Odası çalışmalarına destek veren yazar Şeyhmus Diken de;
“Surlarla çevrili olan dört kapısı olan 82 burcu olan Keçiburcu dediğimiz alanda gerçekleşiyor. Özellikle 2015 den bu yana yaşanan kent yıkımının da ruhu aslında burada bir anlamda yaşandı. Bu mekânın en kıymetli noktalarından bir olan Keçiburcunda, bu sanat eserinin sergileniyor olması, kentin geleceğini tasarlama, yeniden kurgulama açısından çok kıymetli bir iş. Ahmet Güneştekin bu trajedileri burada yaşayanların tanıklığında ya da hiç yaşamamış olanların çeşitli alanlarda duygularını somutlaştırma anlamında bu sergiyi sadece Diyarbakırlılarla değil bütün bölge halkıyla, sadece bölge halkıyla da değil, dünyanın birçok yerinden, Kazakistan’dan, Norveç’ten gelen var. Yine ülkenin birçok şehirlerinden Muştan, Bingöl’den Konya’dan, İstanbul’dan birçok yerden gelen insanlar var. İstanbul’dan bir uçak dolusu insan bu sergi için geldi.
Diyarbakır kültür sanat işlerine açık bir şehirdir. Bu açıdan serginin burada açılmış olmasını da çok önemsemek gerekir. Tarihe kalacak bir sergi olduğunu da son söz olarak söylemiş olalım.” Dedi.
Sanatla çözüme katkı sunmak istiyor
Resim ve heykel sanatçısı Gökhan Aslan;
“İnsanda çok farklı etkiler bırakan bir durum söz konusu. Ahmet Güneştekin özgün çalışmasıyla uluslar arası bir sanatçı. Sanatını Diyarbakır’a veya bölgemize getirmiş olması, burada yaşayan insanlar açısından bence çok önemli. Buna benzer çalışmaların, aktivitelerin daha sıklıkla yaşanması güzel. Sanatla dünya ne kadar güzel olunacağını ifade etmiş oluyor. Bir sorunu sanat yoluyla bir şekilde çözmek, bunun önüne geçmek, bir şey üretip çözüme katkı sunmak istiyor.” Dedi.
Bütün canlıların yaşamaya hakkı var
İzmir’den bir yakınını ziyaret için gelen Hayriye Laleviç sergiyi görmeden geri gitmek istemediğini söyleyerek düşüncelerini;
Sergiyi beğendim çok duygulandım. İçerde;’Türkçe konuş’ şu an kulaklarımda hala. Düşündüm ben sağır ve dilsiz de olabilirdim. Dilin bu kadar önemi ne bunu anlamadım. Ben her şeyden önce insanım. Bütün canlıların, hayvanların, bitkiler ve hepimizin bu dünyada yaşamaya hakkı var. Dil din ırk benim için bunlar soyut şeyler. Çok önemli şeyler değil benim için. Ben her şeyin güzellikten yana olmasından yanayım. Her şey güzel olsun. Neden kötülük olsun ki; ölümlerde olmasın. Acılar hiç olmasın. Burada tabutları gördüm, üzülüyorum. Çok etkilendim. Bosna’da da aynı şeyi hissetmiştim. Çok üzgünüm, bende anneyim. Çok acı bir şey. Sergiden çok etkilendim Ahmet Beyi tebrik ediyorum. Bu tür şeyleri gün yüzüne çıkarmış, kendisini bu şekilde ifade ederek sergiye yansıtmış. Güzel derin anlamlı şeyler var. İki kere düşünmek gerekiyor. Ben etkilendim.” Diye dile getirdi.