Mümin Ağcakaya - Özel
TİGRİS HABER - “Dom’lar hemen hemen her şehir için önemli kültürlerden biridir. Kendine özgü kültürleri ve yaşam biçimleri vardır
“Topraklarını terk etmelerinden günümüze kadar durmadan devam eden ve sürekli dünyanın dört bir yanına dağılan bir göç.
“Genellikle bulundukları bölgenin inancını yaşıyorlar. Bulundukları bölgede baskın olan kültür neyse o bölgede yaşayan Dom’lar da buna inanıyorlar
“Çingeneler ismini insanlar hakaret olarak kullanıyordu. Ama artık Roman kültürünü sindirenler Çingene isminden rahatsız olmuyorlar.
“Bizim için yereldeki sorunların çözümü yerel yönetimlerden geçiyor. Yerel yönetimlerin bu konuda hassas olmaları çok önemlidir.”
Dom’larla ilgili uzun zamandan beri bir araştırma ve çalışma içerisindesiniz. Çeşitli proje çalışmalarında aktif olarak yer aldınız. Dom’ların geçmiş köken, kültür ve yaşamlarına dönük araştırmalar yaptınız. Neler söylemek istersiniz?
Dom’lar hemen hemen her şehir için önemli kültürlerden biridir. Kendine özgü kültürleri ve yaşam biçimleri vardır. Her ne kadar zaman içinde Roman grubu İngiltere’de Gypsy, Fransa’da Gitan, İtalya’da Cadegipti, İspanya’da Gitano bizde de Çingene, tarihi ve dini kitaplarda Gıpti diye tanınan grupların tarihsel diyebileceğimiz göç yolculuğu MS. 400 yıllarında Hindistan’ın Pencap ve Karaçi bölgesinden başlıyor. İran ve Anadolu üzerinden dünyaya yayılıyorlar. Daha sonraları Mısıra giden gruplar da oluyor.
Bu gruplar ülkemize geldikten sonra, Avrupa’ya dağılıyor. Şu an dünyanın her yanında bir Çingene nüfusunun olduğunu görüyoruz. Kendine özgü bir dilleri var. Kendi aralarında kullandıkları dil Domarice’dir. Domanice Türkiye, nİran, Irak, Filistin, İsrail, Ürdün, Mısır, Sudan, Libya, Tunus, Cezayir, Fas, Suriye ve Lübnandan Azerbaycan'a kadar Kuzeyde ve Orta Sudan'a kadar Güney'e kadar konuşulduğu biliniyor. İlk aşamada göçebe bir hayat sürselerde ekonomik nedenlerle göçer konar bir yaşam biçimini benimsemişlerdir. Kend, ana dilleri bu yolculuklar sırasında yaşadıkları bölgenin baskın dillerinden etkilenmiş ve bir süre sonra o baskın bölge dilini kullanmaya başlamışlardır. Bu bölgeye göre bazen Türkçe, bazen Kürtçe, bazen de Arapça olmuştur. Topraklarını terk etmelerinden günümüze kadar durmadan devam eden ve sürekli dünyanın dört bir yanına dağılan bir göçten bahsedebiliriz. Göçebe, yarı göçebe ve yakın zamanlarda da kalıcı konutlarda yaşamlarını yerleşik olarak sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Hangi sebeplerden dolayı bu göç olayı gerçekleşiyor?
Yaşadıkları bölgeyi terk etmelerine dair farklı rivayetler mevcut. Ancak temel nedenin büyük ihtimalle açlık, yoksulluk ve bölgesel savaşlar olduğunu söyleyebiliriz. Gazneli Mahmut'un Hindistan'ı işgali sırasında Hindistanı feheden müslümanların romanları köle olarak alıp ülkelerine götürmesi en yaygın teoridir. Bundan sonrada göçün farklı gerekçelerle, farklı yol haritalarıyla devam ettiğini görüyoruz.
Şimdi Pencap ve Karaçi de kalanlar kendi kültürel özelliklerini koruyup yaşatıyorlar mı?
Burada da farklı kabileler farklı yaşam biçimleri olduğu için , orada roman diye tanımlanıyorlar mı aslında bilmiyoruz.Çünkü göç ettikten sonra koşullar onlara bu kültürü kazandırıyor. Göç etmemiş olsalardı belki onları şimdi Pakistanlı ya da Hintli olarak tanıyor olacaktık. Sonuçta kast sistemi içinde en alt seviyede olduklarını varsayıyoruz. Şimdi orada farklı gruplar , kültürler kendi yaşam biçimlerini sürdüyorlar. Ama kendierini roman diye tanımladıklarını zannetmiyorum.
Hindistan Karaçi Bölgesinde Yaşarken İnançları Neydi . Hangi İnanca Mensuptular ?
O tam olarak bilinmiyor. O bölgede ne yaşadıkları tam olarak bilinmiyor. İlk çıkış noktası büyük ihtimalle açlık, yoksulluk, belki bölgesel savaşlar. O dönem bölgelerdeki farklı kavimlerin aralarındaki savaşlar neden olmuş olabilir. Çünkü o dönemin tarihine baktığımızda savaşların göçlere neden olduğunu görebiliyoruz. Sonrada buna dair bir göç haritası belirlemişler. Kendilerine göre zorunluluklardan dolayı bir göç yolu oluşturuyorlar. Kimisi orada yaşamış kimisi göç yoluna devam etmişler.
Şimdi Pencap ve Karaçi de kalanlar kendi kültürel özelliklerini koruyup yaşatıyorlar mı?
Orada da farklı kabile ve farklı yaşam biçimleri olduğu için, orada da Roman diye mi tanımlanıyorlar bilmiyoruz. Çünkü göç ettikten sonra koşullar onlara bu kültürü kazandırıyor. Göç etmemiş olsalardı belki onarı şimdi Pakistanlı olarak tanıyor olacaktık. Şimdi orada farklı kabileler, kültürler kendi yaşamlarını sürdürüyorlar. Ama kendilerini Roman diye tanımladıkların zannetmiyorum.
Hindistan Karaçi Pencap bölgesinde yaşarken inançları neydi. Hangi inanca mensuptular?
Muhtemelen Budizm’di.İnançtan ziyade kültürel olarak kimliklerini koruduklarını söyleyebilriz. İsveç’e gittiğimizde şunu gördük. Oraya Finlandiyadan da Roman grupları geldi. Kıyafetlerine baktık. Bizim burada geleneksel Roman kadınların giydiği kıyafetlerin aynısıydı. Rengarenk, katlı elbiselerdi. Yani kıyafet kültürü devam ediyor. Hindistan ve Pakistan’a baktığımızda orada da çok renkli kıyafetler olduğunu görüyoruz. Türkiye’den götürdüğümüz Romanlar oradakilerle biraz Roman dili Romanes konuştuklarında ortak kelimelerin çok olduğunu gördüler. Dilde eskimeyen ve hala kullanıla gelen bazı kelimelerin olduğunu görebildiler. Roman dili birçok kelimelerle de olsa birçok yerde yaşıyor. El ve yüz bölgesine yaptıkları "DAK" dövme alışkanlığı dom gruplarda çok yaygındır. 'Dak' kadınlar için estetik bir anlam içermektedir. Aynı zamanda doğurganlığı temsil eder ve çocuk ölümlerine karşı koruduğu düşünülür. Aynı dövemeyi kullanan erkeklerde ise gücü ve bereketi temsil eder. Genelde üç nokta olarak da görebileceğimiz 'Dak'lar güneş, ay yada yıldız simgeleri olarak da yapılmaktadır.
İnançla ilgili nasıl bir değişimler oluyor?
Genellikle bulundukları bölgenin inancını yaşıyorlar. Bulundukları bölgede baskın olan kültür neyse o bölgede yaşayan Dom’lar da buna inanıyorlar. Örneğin Avrupa’da Hıristiyan, Mezopotamya bölgesinde yaşayan Dom'lar ise ağırlıklı olarak Sünni İslam inancındadırlar. Dom'lar muhafazakar bir yapıya sahiptirler. Aile hayatında namus kavramı önemli yer tutar. Abdal grupların da ağırlıklı olarak Alevi olduğunu söyleyebiliriz. Abdal'larda Cemevi kültürü devam etmektedir.
Konuştukları diller bölgelere göre nasıl bir değişim gösteriyor?
Örneğin Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz bölgesinde dilleri daha çok Ermeniceye veya Rusçaya çalar. Buralarda Kürtçeyle karışık konuşuyorlar. Kendi anadilleri Domarice artık çok sınırlı kelimelerle konuşuluyor. Bulgaristan ve Yunanistan'dan mübadele yoluyla gelen Roman muhacirlerde ise geldikleri ülkelerin dillerinden ya da kültürlerinden etkilendiklerini görebiliyoruz.
Suriye’deki Romanlar geldiği zaman genellikle buralardaki akrabalarının yanına yerleştiler. Abdallar genellikle Antep bölgesine, Hatay bölgesine gittiler. Çünkü orada da Aleviler, Nusayriler fazla olduğu için. O bölgede kendilerini daha rahat hissedeceklerini düşündükleri için. Dom’lar Urfa, Diyarbakır bölgesindeki akrabalarının yanına yerleştiler.
Diyarbakır ve Anadolu üzerinde yaşayan Roman'lar hangi adlarla anılıyorlar?
Diyarbakır’da, Güney Doğu ve Akdeniz’in bölgesinin bazı kısımlarında yaşayanlar Dom, Doğu Anadolu, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan Lom, İç Anadolu ve yine Akdeniz’in bazı kısımlarında yaşayan Abdallar Batıda ise Romanlar olarak anılmakta ve dört grup olarak yaşamaktadırlar.
Dom halkı; bölgede Dom olarak çok fazla tanınmıyorlar. Buralarda daha çok Mıtrıp, Karaçi, müzisyen ya da çalgıcı olarak tanınıyorlar. Bu adlandırmalar kendi tercihleri değil ve çoğu zamanda dom olmayanlar tarafından olumsuz vew ayrımcıl anlamlar barındırıyor.
Bazı gruplar yaşadıkları bölge ve mesleklerine görede ayrıştırılmaktadırlar. Aşiret olarak genellikle yaptıkları mesleklere göre de isimlendirilmektedirler. Kalburvular aşireti , elekçiler aşireti , müzisyenler aşireti gibi.
Dom’lar genel olarak hangi işlerle uğraşarak yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyorlar?
Gelenksel meslekleri olarak Mardin ve Diyarbakır tarafında dişçilik yapıyorlar. Çalgıcılık, sepet örücülüğü, çerçicilik, kalaycılık, elekçilik gibi bunların bölgedeki temel meslekleridir.
Mesela Bağlar’da mezarlık sulama işini Dom çocukları yapıyor. Erkekler eğer davul zurnadan anlıyorsa müzisyenlik yapıyorlar. Dişçilik ise artık kalmadı. Eskiden diş kalıplarını alırlardı. Şimdi artık bu iş de kalmadı. Hamallık, hurdacılık, çöp toplayıcılığı gibi. Aslında ilk çöp ayrıştırma işini Romanlar yapıyor. Çöpleri toplayıp götürüp ayrıştırarak satıyorlar. O yüzden hurdacılık işini iyi yapıyorlar. Mesela Hatay Kırıkhan bölgesindeki Domlar ağırlıklı olarak hurdacılık yapıyor. Kalaycılık yapıyorlar. Elekçilik yapıyorlar.
Eskiden köylerde bakkal ihtiyaçlarını at arabalarıyla, katır sırtın taşıdıkları gıda veya eşyaları satarak görürlerdi. Köylerde gidip köy düğünlerini yaparlardı. Köy düğünlerini yaptıkları zaman köyde kalacak yer verirlerdi. Yiyecek verirlerdi. Köylüleri bakır kaplarını kalaylardı. Sepet ve elek ihtiyaçlarını karşılarlardı. Göçebe şeklinde yaşarlardı.
Diyarbakır’da da 12 Eylülden sonra yavaş yavaş yerleşik düzene geçtiklerini görüyoruz. Çünkü askeri darbeden sonra bunların göçebe halinde dağlarda gezmeleri güvenlik açısından sorun teşkil ediyor. O yüzden de bunları Bağlar, Suriçi bölgesine yerleşmeye başlıyorlar. Sur içinde eski evleri alarak, Bağlar’da da kendi evlerini yaparak yerleşmeye başlıyorlar. Ama tabi evler derme çatma. Biraz daha durumu iyi olanlar Betonarme yapıya kavuşuyor. Hala Diyarbakır’da çok kötü koşullarda yaşıyorlar.
Dom’ların yaşamlarını iyileştirmek için ne tür çalışmalar yaptınız?
2012 yılından beri Dom’larla ilgili bir çalışma yapıyorum. Burada İç işleri Bakanlığının bir projesini uygulamıştık. 50 nikâhı olmayan Dom çiftinin nikâhını yaptık. 50 çocuğunda sünnetini gerçekleştirdik. Yaklaşık olarak 200’ün üzerinde kişinin de nüfus kaydını yaptık.
Dom’lar, Roman gruplar bugüne kadar kendi sorunlarına bile çok fazla ilgili değillerdi. Belirli bir sivil toplum içinde değillerdi. Hak temelli bir arayış içinde bulunamıyorlardı. Çünkü örgütlü bir yapıları yoktu. Özellikle 2016 yılındaki ‘Roman Açılımından’ sonra biraz daha örgütlü hale geldiler. Örgütlü hale gelmelerini nasıl sağladılar. Dernekler kurdular. Sivil Toplum Kuruluşları kurdular. Şu anda Türkiyede 600’ün üzerinde Romen Sivil Toplum Kuruluşları var. İzmir’den iki milletvekilleri var. Bir vakıfları bir de şu anda ‘Güzel Parti’ adıyla bir partileri var. Bunun dışında bir de Roman sivil toplumunu biraz daha güçlendirebilmek için ağlar kuruluyorlar. Hak temelli savunuculukta tek başına dernekler yeterli olmuyor. Bunun içinde birkaç ağ kuruldu.
Roda Ağı (Romanlar İçin Diyalog Ağı)’nda 20’nin üzerinde dernek var. Bu Roda Ağı yaptığı aktivitelerle, faaliyetlerle politika üretmeye, lobicilik faaliyetleri yapmaya çalışıyor. Sivil toplum için lobicilik çok önemli. Neden çünkü kanunların geçmesi için ya da ayrımcılıkla ilgili bireysel vakaların engellenebilmesi ya da ortak tepki gösterebilmek için ortak çalışmaların yapılması önemli bu alanda.
Tabi Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları çok gelişkin değil. Sivil toplum kuruluşlarının yeri çok önemli değil. Sivil toplum kuruluşlarıyla ilgili sıkıntılar yaşanıyor. Avrupa’da ortalama yüz kişi bir sivil toplum kuruluşuna üye iken, yüz kişiye bir sivil toplum kuruluşu düşüyorken Türkiye’de bu sayı yedi yüzlere kadar çıkıyor. Yani sivil toplum kuruluşu kültürü çok fazla içimizde yok. Ya da çok fazla güvenmiyoruz. Roman gruplarda bir şeyler yapmak istiyorlar. Herkes içinde olmak istiyor. Bu çalışmalarla görünür hale de geldiler. Eskiden Romanlar kendilerinin Roman olduğunu söylemekten çekinirlerdi. Buradaki Dom’lar, Çingeneler ismini insanlar hakaret olarak kullanıyordu. Ama artık Roman kültürünü sindirenler Çingene isminden rahatsız olmuyorlar. Neden çünkü biz Çingene’yiz diyorlar. Bize yüklenen kötü anlamlardan dolayı bu ismin kötüleştirildiğini düşünüyorlar.
‘ROMAN STRATEJİ EYLEM PLANI’
2016 yılında bir strateji eylem planı çıktı hükümet tarafından 2016 yılında çıkarılan ‘Roman Strateji Eylem Planı’ maalesef 15 Temmuz darbe girişiminden sonra yeterince uygulanamadı. Eğer 15 Temmuz gibi sıkıntılı bir süreç karşımıza çıkmamış olsaydı Roman Strateji Eylem Planı belki daha rahat uygulanabilecekti.
Burada aslında şunu anlıyoruz ortada bir eylem planı var bu eylem planı devletin Romanların yaşam alanını, yaşam koşullarını düzeltmek için bir irade koyuyor. Bir plan var ama genellikle yaşadığımız şey bu planın uygulanmasında sorun yaşıyoruz. Niye elimizde bir yol haritası var, yol haritasına göre hareket ettiğimizde bu seferde ildeki yerel yetkililere takılıyoruz. Romanların çok sayıda istihdam sorunları da var. Çünkü genelde günlük işlerde çalışıyorlar. Gelirleri günlük. Şimdi sokağa çıkma yasakları en çok onları vurdu. Çünkü kazandıklarını aynı gün yiyorlar. Şimdi 3 gün sokağa çıkamadıkları zaman o üç gün kazanç elde edemiyorlar. O yüzden de pandemi döneminde en büyük sorunu onlar yaşadı. Aylık çalışanlar bu kadar etkilenmiyor. Harcamasını aylık kazancına göre ayarladığı için.
Romen ailelerin sosyal yaşamları nasıl? Kadın erkek arasındaki ilişkiler nasıl?
Kadınlar sosyal hayatın içinde. Kadınlar çalışıyorlar. Çoğunlukla kadınlarda eve para getiriyor. Ama bunlar günlük işlerden elde edilen kazançlar. Tabi her yerde olduğu gibi erkek egemenliği baskın. Erken evlilikler son yıllarda azalmaya başlasa da yine de en büyük sorunlarından biri.
ROMAN YARDIMLAŞMA AĞI
Sosyal yardımlar sosyal kampanyalar düzenlendi. ‘Roman Yardımlaşma Ağı’ diye bir ağ kuruldu. Bu kapsamda Türkiye genelinde Romanlara başta hijyen koşullarını sağlamak üzere hijyen paketleri ve yaşamsal ihtiyaçları için gıda paketleri hazırlandı veya alışveriş marketlerinin hediye kartları verildi. Biz Diyarbakır’da yaklaşık 500 çift ayakkabı dağıttık. Yine yardımseverlerin desteği ile şuan Roman çocuklar için kıyafet desteği ayarlamaya çalışıyoruz. Elimizden geldiğince destekleri nakdi değil de ayni şekilde almaya çalışıyoruz. Birisi yardım yapacaksa siz alıp getirin biz dağıtalım diyoruz.
Her ilin Romanlarının kendine özgü sorunları var. Bir taraftan geleneksel mesleklerini sürdürme talepleri var. Bir taraftan da dünyanın gelişim hızına ayak uydurma zorunluluğu var. Çünkü eskisi gibi köy düğünleri kalmadı. Sonra düğün salonlarına geçmişlerdi şimdi o da bitti. Urfa’da mesela sıra gecesi yapıyorlardı. Şimdi sıra gecesi yok. Köy düğünü yok. Başka iş de yapmıyorlar. Gelir getirecekleri hiçbir şeyleri yok. Aç yaşayacaklar. Bunlarla ilgili yeni meslekler, yeni çözüm önerileri getirmek gerekiyor ya da sosyal yardımları belirli bir daha güçlü tutmak gerekiyor.
2016’da Romanlarla ilgili ‘Mezopotamya’nın Kayıp Halkı Dom’lar’ diye Diyarbakır’a özel bir Avrupa Birliği projesi yaptık. Onlar içerisinde bir merkez kurduk. Dernek bünyesinde Mesleki Eğitim Merkezi oluşturuldu. Ama sürdürebilirlik konusunda sıkıntı yaşıyorlar. Halk Eğitimde hoca görevlendirilmesi, İşkur da işçi ödemesi gibi.
Şimdi daha sağlıklı ilerlemesi için bu RODA’yı bir projeye dönüştürdük. Bu RODA projesi sayesinde de Roman STK’larının kapasitelerini daha fazla arttırmak istiyoruz. Çünkü kamu kuruluşlarıyla ilişkilerinde zayıflar.
Burada kamu kurumlarıyla olan diyaloglarını ölçmeye, sorunlarını tespit etmeye çalışıyoruz. Bir de 27 alanda eğitim programımız var. Tabi pandemi dönemi başladığı için bu eğitimleri online’ye taşıdık. Her derneğe bir tablet ve internet paketi aldık. İnternet üzerinden online olarak bu programlara katılacaklar.
İKİNCİ EYLEM PLANI
Hükümetin hazırladığı ikinci eylem planı da 2019 da çıktı. Burada da yine eğitimden tutunda okulda erken terkler, erken yaşta evliliklerle ilgili de bir takım çalışmalar yapılıyor. Bir de kalıcı işlerde çalışmalarını sağlamaya çalışıyoruz.
İstanbul merkezli ‘Sıfır Ayrımcılık Derneğinin’ üç sene sürecek olan bir projesi var. Üç senenin sonunda Roman Sivil Toplum Kuruluşlarından 10 tanesine küçük fonlar vereceğiz. Bir proje yapacaklar. ‘Mahallemizde biz bunu yapmak istiyoruz’ diyecekler. Bizde bu proje kapsamında küçük fonlar vereceğiz.
Ayrıca bir diğer projemiz de; Sıfır Ayrımcılık Derneğiyle birlikte Her sene ‘En Roman Dostu Belediye Başkanı’nı Seçiyoruz. Kriterler var. Birincisi belediyenin kendi başvurusunu yapması gerekiyor. Demesi gerekiyor ki ben; ‘En Roman Dostu Belediye Başkanı’yım. Bizim onlara verdiğimiz bir form var. Diyoruz ki bu formu doldurun. O formda meclisinde kaç Roman çalışanı olduğunu soruyoruz. Romanlar için yapılan sosyal çalışmaları soruyoruz. Roman mahallesine kaç kere gittiğini, hangi çalışmaları yürüttüğünü soruyoruz. Birde o bölgede yaşayan Roman vatandaşların görüşlerini alıyoruz. Belediye Başkanı bunu söylüyor ama dediklerini yapıyor mu? Diye onlardan görüşler alıyoruz. Sonra bağımsız bir değerlendirme komisyonumuz var. Onlar puanlıyorlar. O sene kaç dernek ya da kaç belediye başkanı başvurmuşsa o belediler içerisinde En Roman Dostu Belediyeyi belirliyor. Daha sonra bunu Avrupa Konseyine götürüyoruz. Diğer ülkelerdeki En Roman Dostu Belediye Başkanlarıyla birlikte bir araya geliyorlar. Avrupa Meclisinde konuşma yapma imkânına sahip oluyorlar.
Önceki dönemlerde; İstanbul Şişli Belediyesi ve Samsun Canik Belediyesi seçildi. Parti ayrımı olmamasına da dikkat ediyoruz. İki belediyeyi seçtik. Avrupa’da hiçbir ülkede iki belediye seçilmiyordu. Biz zorla iki belediyeyi de kabul ettirdik. Şişli’nin imkânları çok iyi, zengin bir belediye, Samsun Canik de fakir bir belediye, ama çok istekliydi. İlçesinde Roman Kültür Merkezi yapmıştı. Bu durumlar da biraz motive ediyor. Türkiye Belediyeler Birliği’ de yapılan bu çalışmaları destekledi.
Bizim için yereldeki sorunların çözümü yerel yönetimlerden geçiyor. Yerel yönetimlerin bu konuda hassas olmaları çok önemlidir.
Zamanla gelişecek düzenli politikalarla düzelecek bir şey. Tabi yerelin buna çok sahip çıkması gerekiyor. Roman nüfusu ne kadar gelişirse ülkedeki yoksulluk oranı o oranda azalacaktır. Çünkü asıl ağır yoksulluğu Romanlar yaşıyorlar. Bir de her grupta öteki pozisyondalar.
Sertaç IŞIK Kimdir?
Sivil Toplum alanında; engelli bireyler, Roman-Dom-Lom ve Abdal Gruplar, Mülteciler ve hassas gruplara yönelik başta istihdam çalışmaları olmak üzere hak temelli faaliyetlerini 15 seneyi aşkın süredir sürdürmektedir. Ulusal İstihdam Strateji Eylem Planı, Ulusal Roman Eylem Planı gibi çalışma gruplarında ve Ulusal Ajans Danışma Kurulunda yer almıştır. MEKSA Vakfı Bölge Sorumlusu, Hayata Gülümse ve Sıfır Ayrımcılık Derneklerinde Yönetim Kurulunda yer almaktadır.