Ali Abbas Yılmaz - Özel
TİGRİS HABER - Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Aslı Pasinli, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir gece yarısı kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilme girişimini Tigris Haber’e değerlendirdi.
Av. Aslı Pasinli, uluslararası bir sözleşmenin bir kararname ile feshinin mümkün olmadığını ve kararın yok hükmünde olduğunu kaydetti.
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Av. Aslı Pasinli, Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak kentte hakları ihlal edilen kadınlara gönüllü hukuki danışmanlık ve dava takibi hizmeti verdiklerini, Türkiye genlinde de kadına yönelik şiddet, kadın cinayeti dosyalarının takibini bizzat yerinde yaptıklarını ifade etti.
Türkiye İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ilk ülke
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir gece yarısı Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile feshettiği İstanbul Sözleşmesi’nin kadın hakları anlamında önemi üzerine konuşan Av. Aslı Pasinli, İstanbul Sözleşmesi’nin bilinirliğine dair ciddi bilgi kirliliği olduğunu belirterek şunları söyledi: “Aslında çok zamandır kadın örgütleri İstanbul Sözleşmesi’nin bilinirliğini artırmak adına paneller, konferanslar düzenledi, kampanyalar yürüttü. Fakat hala sözleşmenin neye karşılık geldiğinin bilinmemesiyle ilgili problem devam ediyor. Bu sözleşmeyi Türkiye 2011 yılında İstanbul’da imzaladı. Toplam 45 ülke bu sözleşmenin tarafı oldu. İstanbul Sözleşmesi’ni Türkiye ilk ve çekincesiz olarak imzalayan ülkedir. Kadına yönelik şiddetin, ev içi şiddetin önlenmesine dair bir sözleşme. Bu sözleşme hem ev içi şiddeti tanımlaması hem de bir bağlayıcılığı olması anlamında ilk uluslar arası sözleşmelerden bir tanesidir. Sözleşme imzalandıktan sonra 2012 yılında 6284 sayılı kanun dediğimiz, ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesi kanunu iç hukukta yürürlüğe sokuldu. 2014 yılında da İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe sokulmuş oldu. İstanbul Sözleşmesi ev içinde yaşanan şiddeti tanıyan bir sözleşme. Kadın ve erkek arasında fiili, hukuki eşitliğin olması gerektiğini söyleyen bir sözleşme. Sözleşme aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliğinin eğitim müfredatına girmesi gerektiğini söyleyen bir sözleşme. Sözleşme yine ısrarlı takibin suç olarak sayılması gerektiğini, zorla evlilik, kadın sünneti gibi birçok başlığa sahip. Fakat bu sözleşmenin ana argümanı aslında taraf devletlere şunu söylüyor: Ülkenizde şiddetle mücadele etmek istiyorsanız, nasıl bir yol haritasında ilerlemeniz gerektiğini ben söylüyorum. Sözleşme aslında şiddetle mücadelede yürünmesi gereken yol haritasını ortaya koyuyor. Bu anlamıyla çok kıymetli bir sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi şiddetle mücadelede sıfır tolerans şiarıyla hareket edilmesi gerektiğini söyler. Yani, sözleşeme kadına yönelik şiddetin hiçbir gerekçesi olmamalı ve etkili, yetkili soruşturma yapılmalı der. Sözleşme taraf devletlere kadına yönelik şiddette cezasızlık politikasının ortadan kaldırılması gerektiğini söyler ve etkili politikalar üretin der. Şiddete maruz kalan açısından koruyucu, onarıcı politikaların geliştirilmesi gerektiğini söyler.”
Herkes dava açabilir
Sözleşmenin Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kaldırılmasının hukuki olarak mümkün olmadığına vurgu yapan Av. Pasinli şöyle konuştu: “İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanlığı’nın bir gece yarısı kararnamesi hayatımıza girdi. Bu kararda sözleşmenin feshedildiği ifade edildi. Oysaki, Türkiye’deki kadın örgütleri uzun zamandır İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasına dair birçok kampanya yürütüyordu. Eşitiz yine meclisi göreve davet eden çok büyük kampanyalar yürüttü. Çünkü Türkiye’de kadına yönelik cinayetler noktasında bir cins kırımına geldiğimiz bir eşikteyiz. Böyle bir sözleşmenin feshiyle uyandığımız sabah hem hukukçular hem de bu alanda mücadele eden aktivistler büyük bir şaşkınlık yaşadı. Çünkü böyle bir uluslar arası sözleşmenin feshinin Cumhurbaşkanlığı kararıyla olmayacağı ilk baştan belliydi. Söz konusu bu fesih kararı neden yok hükmündedir? Hukukta yetkide ve usulde paralellik ilkesi vardır. Bu şu anlama gelir: Siz bir şeyi nasıl getirdiyseniz ancak aynı şekilde kaldırabilirsiniz. Burada bir paralellik olması lazım. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilebilmesi için önce Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) bu sözleşmenin feshinin uygun olduğuna dair bir kanun çıkmalı. Bu kanun yürürlüğe girmeli ve ondan sonra yürütme tarafından bu sözleşme feshedilebilir. Olması gereken usul budur. Fakat burada hukukun tamamen yok sayıldığı bir tablo ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla yapılan işlem geçersizdir, yok hükmündedir ve bu kararın hukuken bir karşılığı yoktur. Bu karara karşı Türkiye Baroları Danıştay’da yürütmenin durdurulması talebiyle, işlemin iptaline ilişkin davalar açıyor. Söz konusu davaları sadece barolar değil, kadın örgütleri, kadın dernekleri açabilir. Hatta bu davaları bireysel olarak herkesin açma hakkı vardır. Çünkü bu sözleşmenin varlığı hepimizi koruyor, hepimizin hakları bu sözleşmede var. Dolayısıyla her vatandaşın bu konuda dava açma hakkı bakidir. Bizler de Diyarbakır Barosu olarak Danıştay’da bu davayı Türkiye Barolarıyla eş zamanlı olarak geçtiğimiz pazartesi günü açtık ve davanın takipçisi olacağız. Türkiye’de bu sözleşmeden faydalanan, faydalanacak olan herkesi de dava açmaya davet ediyoruz.”
Sözleşmenin alt başlıkları
İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmeden önce ne kadar uygulanıp uygulanmadığına ilişkin olarak ise Av. Pasinli şunları söyledi: “İstanbul Sözleşmesi’nin fesih girişiminden önceki kampanyalar tam da sözleşmenin uygulanması noktasında bir basınç oluşturmaya yönelikti. Sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanması için kadın örgütlerinin büyük çabası vardı. Sözleşmenin yürürlüğe sokulmasında en önemli adım, 6284 sayılı ailenin korunması ve kadına şiddetin önlenmesi kanunuydu. Fakat bu sözleşmenin bir sürü alt başlığı var. Cinsel şiddet kriz merkezleri bunlardan biriydi ve bu Türkiye’de hala yok. Cezasızlık politikası bunlardan biriydi. Evet, failler yargılanıyor ama hak ettikleri cezaları alıyorlar mı? Kadınlar istihdamda, yargıda, sağlıkta eşitlikçi bakış açısından ne kadar faydalanabiliyor? Bu sözleşme bütün bunların teminatıydı.”
Sözleşmeden çekilmenin sonuçları
Uygulanmayan bir İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin kadınları nasıl etkilediğine yönelik olarak ise Av. Pasinli şöyle konuştu: “ Bunun 2 boyutlu bir sonucu var. Birincisi bu artık bir demokrasi meselesidir ve bütün kazanımlarımıza yönelik bir saldırı niteliğindedir. Çünkü bir gecede Türkiye’deki herkesi ilgilendiren uluslar arası bir sözleşmenin feshedildiğine dair bir Resmi Gazete yayını okuyabiliriz. Demek ki, taraf olduğumuz bütün uluslararası sözleşmeler böyle bir tehlike altındadır. Bu da ülkede artık hukukun, nizamın olmadığı günlere bir delalettir. Diğer bir yanıyla ise şiddete maruz kalan kadınlar ve LGBT’liler açısından da şöyle bir sonucu var: Biz artık şurada İstanbul Sözleşmesi uygulanmıyor diyebileceğimiz bir mekanizmayı kaybetmiş olduk. Kadına yönelik şiddete karşı uluslar arası hukuki bir dayanağımızı kaybediyoruz. Nihayetinde bu bir Avrupa Konseyi sözleşmesidir. O yüzden bu kadar güçlü bir mekanizmayı kaybetmek, kadınların kazanımlarına bir saldırıdır. Bu ülkede şiddet sanki hiç yokmuş gibi, her gün en az 3 kadın öldürülmüyormuş gibi var olan uluslar arası hukuki bir kazanım alaşağı ediliyor. Bunun şöyle de ironik bir yanı da var; Türkiye adı İstanbul olan bir sözleşmeden çıkıyor. Dünya kamuoyu açısından çok ironik bir şey. Türkiye’nin uluslar arası arenada itibarının zedelenmesi ve Türkiye bakışın etkilenebileceği bir sonuç doğuracaktır. Umarım bu yanlıştan biran önce dönülür. Türkiye Barolarının ve bireysel olarak açılan davalardan kadınlar lehine hukuki bir sonuç alınabileceğini umuyorum. “
Sözleşmenin fesih girişimi dahi kadına yönelik şiddetin önünü açtı
İstanbul Sözleşmesi’nin fesih girişiminin dahi kadına yönelik şiddetin önünü açtığına dikkat çeken Av. Pasinli, “Sözleşmesi’nin fesih girişiminin sonuçlarını hemen gördük. Bunlardan bir tanesi bize gelen başvurucularda, “artık İstanbul Sözleşmesi de yok, sizi koruyacak hiçbir şey yok’ diyerek şiddete maruz kalan kadınların başvurularını almaya başladık. Sözleşmenin fesih girişiminden beri erkekler tarafından 7 kişi öldürüldü. Yine sosyal medyaya düşen bir videoda bir kişinin Gay olmasından kaynaklı maruz kaldığı şiddetin görüntüleri açık bir şekilde paylaşıldı. Bu aslında şunu gösteriyor, şiddetle mücadeledeki siyasi kararlılığın ortadan kalması şiddetin önünü açıyor. Uluslar arası bir sözleşmeden vazgeçilmesinin yansımaları elbette ki kişilerin hayatına mal oluyor ve bunun örneklerini görmeye başladık. Maalesef şiddetin daha da artacağı yönünde bir beklentim var açıkçası. Özellikle LGBT+’lara karşı ciddi bir nefret söyleminin geliştiğini ve buradaki şiddet olaylarında ciddi bir artışın olacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Sözleşme bu anlamda da çok çok önemli. Çünkü şuan başka bir zemine çekiliyoruz. Bu sözleşme yürürlükteyken kadın örgütleri uygulanması konusunda ciddi şekilde bastırırdı. Şimdi ise sözleşmenin feshi bizi tamamen dayanaksız ve korunaksız bırakıyor. Şuan sözleşmenin feshedilmesinden değil bir fesih girişiminden bahsettiğimiz bir noktada dahi şiddetin failleri daha pervasızca davranmakta. Türkiye’de İstanbul Sözleşmesi’ne rağmen kadına yönelik şiddette cins kırımı noktasındayken, sanki ülkede hiç şiddet uygulanmıyormuş gibi bir algıyla şiddete uğrayanları daha güvencesiz bir noktaya getirecek. Şiddet uygulayanları da cesaretlendirerek daha pervasızca davranmalarının önünü açacaktır. Bu sözleşme Türkiye’deki herkes için çok çok önemli ve herkesi bu sözleşmeye sahip çıkmaya davet etmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.