Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Kadim şehir Amed’in her köşesinden, her sokağında gördüğün, dokunduğun bazalt taştan yapılmış yapılar bir anda seni yüzlerce, binlerce yıllık geçmişe götürür. Sur ’un kuçelerinde her adımda ev sahipliği yaptığı medeniyetlerin izlerini bulabilirsin.
Boşuna kadim şehir olmamış diye düşünürsün. Buradan şairlerin, yazarların neden çok çıktığını ve edebiyatını nasıl beslediğini anlamaya çalışırsın. Kuçelerde dolaşırken kendini adeta zaman tünelinde gibi hissedersin. Yazar ve şairlere gündüzü ayrı, gecesi ayrı bir ilham kaynağı olur.
Güneş ufka vardığında ve hava biraz da bulutluysa; güneş ve bulutlar adeta yer kapmaca oynar. Ufuktaki muhteşem renk cümbüşü, tıpkı önceden kurgulanmış bir slâyt gösterisi gibi sahneler birbiri ardına gözlerinin önünden akar gider.
Güneş, yeni günün sabahında yeni günün sabahında buluşmak üzere şehri terk ederken sahneyi ay ve yıldızlara emanet eder.
Bu akışı izlerken duygusal atmosferin etkisi henüz geçmeden bu kez bütün romantikliği ve ihtişamıyla ufukta ay belirir. Hava kararmaya başladıkça gökyüzünde asılı bir fener gibi ışığıyla yeni bir seremoni başlar. Surların silueti ardından yavaş yavaş yükselmeye başlayan dolunay kentin âşıklarını kıskandırırcasına süzülür.
Güneş ve ay doğanın kendi döngüsü içinde böyle birbirini kovalar durur. Gün günü kovalar durur ve her gün hayatımızdan bir yaprak daha eskitir. Bu döngü günü anı nasıl yaşadığımızı da hatırlatır. Çünkü bir daha tekrarı olmayacak bir sayfayı geride bırakmaktadır. Gün bittiğinde geriye sadece yaşadığın kalmaktadır. Yaşamadığın anlar geride sadece kocaman bir boşluk bırakır. Yazılmayan sayfalar gibi üst üste birikir.