İlyas Akengin - Gönül Morkoç
TİGRİS HABER - Diyarbakır Valisi ve Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili (Kayyum) Münir Karaloğlu, TMMOB Diyarbakır İl Koordinasyon Kurulu’na tepki gösterdi. TMMOB’un “Bu kentin sahibi değilsiniz” sözüne Karaloğlu, “Kandil’in atadığı kentin sahibi oluyor da, Cumhurbaşkanı’nın atadığı niye olamıyor?” diyerek yanıt verdi.
Diyarbakır’a vali olarak atandığınızda nasıl bir tablo vardı?
2020’nin Haziran’ında göreve başladım. Tam pandeminin birinci dalganın ortasında göreve gelmiştik. İşyerleri kapalıydı, okullar tatil edilmişti. Dünya da, Türkiye de çok bilmediği yeni bir durum ile karşı karşıyaydı. Diyarbakır’da o pandeminin yaratmış olduğu bir şaşkınlık vardı. Geldiğimiz yer, Antalya da öyleydi. Burası da öyleydi. O dönemde, en acil olan şey pandemi ile mücadele idi. İlk yaptığım toplantı Pandemi Kurulu’nu toplamaktı. Önümüzde bulduğumuz en önemli sorun pandemi ile mücadele idi. Diyarbakır Türkiye’nin önemli merkezlerinden bir tanesi. Hem tarihsel olarak hem günümüzde çok önemli tarımsal merkez. Önemli bir ticaret merkezi, kültür merkezi, eğitim merkezi. Diyarbakır maalesef 40 yıldır başka bir problemle de mücadele eden bir şehir. Enerjisini hiç olmaması gereken bir probleme harcamış bir şehir. Büyük bir zaman kaybı olan bir şehir. Ben geldiğimde şehirde bir huzur ve güven ortamı vardı, hamdolsun. Devletimiz Diyarbakırlı ile el ele. Özellikle 2015 bu çukur ve hendek olaylarından sonraki o kırılmadan sonraki süreçte, şehirde bir huzur ve güven ortamı oluşturulmuştur. Aslında her şey için müsait bir ortam vardı.
Eksik olan neydi?
Eksik olan huzur ve güven ortamını hissettirebilmek. Şehirdekiler belki hissediyor da, bunun şehrin dışına da, Diyarbakır’ın o 40 yıllık imajını dönüştürebilmek algısını kırabilmekti en büyük problem. Onu da başardık. Elimizdeki en büyük enstrüman bu turizm olaylarına insanlar bazen ticaret olarak bakar ama sadece ticaret değildir o. Aynı zamanda şehrimizin imajını ve algısını da pazarlama ile düzelttiğiniz bir alandır orası. İnsanların algısını gelip görmesi ile kırabilirsiniz. Diyarbakır’da pandemiye rağmen, ilk çalıştaydan sonra çok ciddi bir turizm hareketi başladı. Diyarbakır aslında bilinenin ötesinde bir yer, bir şehir. Bir huzur ve güven şehri olduğunu Türkiye’ye anlatabilmek önemli. Allah’a hamdolsun şimdi bunun meyvelerini topluyoruz. Bu, işe, aşa, ihracata yatırıma, turizme her şeye yansıyor. Bence başardığımız en önemli şey bu. Bu huzur ve güven ortamı, vatandaşın mutluluğu ile beraber, şehrin algısını düzeltme operasyonumuz bence meyvesini verdi.
Diyarbakır Valisi ve Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Münir Karaloğlu
Antalya’dan buraya geldiniz. Batıdaki iş insanlarının buraya yatırım yapması için görüşmeleriniz var mı?
Yatırım kısmı zaten ben her gün bir ya da iki yatırımcı ile görüşüyorum. Az önce bahsettiğimiz o pozitif havanın oluşturduğu bir yatırım iklimi var. Bu yatırım iklimi sadece kent içindeki yatırımcıyı teşvik etmiyor. Dışarıdaki yatırımcıyı da teşvik ediyor. Eskiden medyaya Diyarbakır ile ilgili terör, töre cinayeti, aile şiddet ve kadına karşı şiddet haberleri düşerdi. Şimdi, turizm haberleri düşüyor. Diyarbakır’ın doğası ile ilgili özellikle bizim gezilerimiz, şelale gezisi, mağara gezimiz- doğal güzelliklerle ilgili haberler düşüyor. Doğal güzelliklerle ilgili haberler düşüyor. Yani biz Diyarbakır’da oluşturduğumuz negatifi itip pozitifi alınca, yatırımcı da bundan etkileniyor ve geliyor. Şehir dışından çok sayıda çok yatırımcı geliyor. Biz onlara yer tahsis ediyoruz. Şuan da sırada bekleyen çok sayıda yatırımcı var. Bir senede, sadece Tekstil İhtisas OSB’de 19’uncu fabrikayı açtık. Şuanda 48 fabrikanın inşaatı devam ediyor.
Bu fabrikalar ne zaman üretime başlayacak?
Bunlar 2022 yılında yüzde 90’ı bitecek ve üretime geçecekler. Birinci OSB’de çok ciddi yatırımlar var. Karacadağ OSB’de ihale aşamasına gelindi, bu sene yer tahsisine başlayacağız. Diyarbakır şuanda yakaladığı seviyeyi koruduğunda bundan sonra yatırım konusunda bir sorun olmaz. Çünkü Diyarbakır çok dinamik bir şehir. Genç nüfusu olan bir şehir. Bu da emek yoğun sektörde, tekstilde, konfeksiyonda, çağrı merkezinde emek yoğun sektörlerde, batıda eleman bulmakta zorlanan Denizli’de İstanbul’da İzmir’de, Kayseri’de sektörü bize doğru yönlendiriyor. Bunun ana sebebi bizim yakalamış olduğumuz huzur güven ve mutluluk ortamı. Buna bağlı olarak kentin değişen imajı ve algısı. Bunu devam ettirmemiz lazım ki, bu yatırım iklimi devam etsin.
Kentteki en önemli, en can yakıcı sorun nedir?
Bu klişe bir soru tabi. En önemli sorun dediğinizde, nerden baktığınıza bağlı. Eğitimdir, sağlıktır, tarımdır, restorasyondur. En önemli sorun kentsel dönüşümdür. En önemli sorun halen her şeyi politize eden bir kesim var. Sorun derseniz sorun çoktur. Ama biz sorunları sıraya koyup, çözme irademiz var mı, yok mu? Önemliolan bu. Bizim de bu irademiz var çok şükür. Diyarbakır’ın bütün sorunlarını masaya koymuş ve çözüyoruz. Vatandaş da zaten yakından görüyor.
Hem valilik belediye başkan vekilliğini görevini yürütüyorsunuz. Zor mu?
Benim açımdan işimi arttırıyor. Bir buçuk senedir Diyarbakır’dayım. Daha bir gün tatilim yok. Ben Antalya’dan Diyarbakır’a geldim. İstesem Antalya’da istediğim yerde tatil yapma şansım var. Ama daha bir gün gidip Antalya’da tatil yapabilmiş değilim. İş çok burada. İşin çokluğundan bir şikayetim yok. İkisinin beraber olmasını sağlamış olduğu avantajlar da var. Problemleri çözmede hem valiliğin, hem belediyenin aynı yerde olmasının avantajları da var. Bir sorunu çözmeye karar verdiğimizde kamu adına yapılması gerekeni yapıyoruz. Büyükşehir, yerel yönetim adına yapılması gerekenleri de kararı ben verdiğim için hızlıca yapıyoruz ve çözüyoruz. Bu kentin, sorunlarının çözülmesi bakımından menfaatine. Ama benim şahsi işimi arttırıyor. Çocuklarıma hiç zaman ayıramıyorum. Hiç dinlenemiyorum. Hafta sonları da çalışıyorum, gece 10-11’lere kadar çalışıyorum ama benim bundan bir şikayetim yok, yeter ki iş üretilsin, sonuç alalım.
Beklentiler daha çok hangi alanda?
Yılların kayıpları var. En büyük beklenti istihdamdır. Genç bir nüfus var. İşsizlik en büyük problemdir. 30 yaş altı nüfusun en fazla olduğu şehirlerden bir tanesidir. Biz ilk üçe giriyoruz. Burada doğan insanların burada doymasını sağlayacak işler yapmak lazım. Benim de şuan en çok üzerinde durduğum konular bunlar. Kentteki, yatırım ortamını muhafaza etmek. İş deyince Diyarbakır’da her kes bir numaraya Büyükşehir Belediyesi’ni koyuyor. Diyarbakır Belediyesi, birilerine iş sağlama yeri değildir. Elbetteki orada çalışanlarımız var. Eleman ihtiyacımız var. Ama orayı kentteki işsizliği azaltacak bir merkeze dönüştürürsek, orası iş yapamaz hale gelir.
Diyarbakır iyi yolda
Büyükşehir Belediyesi’ni şehirdeki işsizliği yatırım ortamını iyileştirecek operasyonları yapacak bir ortama dönüştürürsek o zaman herkes iş bulacak. Benim yapmaya çalıştığım bu. Bu şehirde her bir vatandaşa iş imkanı sağlayan iş insanı benim için çok kıymetlidir, çok değerlidir. Ben o insanlara gidip ziyaret ediyorum. Hem motive ediyorum, hem tebrik ediyorum. Hem de yeni yatırımcıyı teşvik ediyorum, ona da güven veriyorum. Diyarbakır’da gelip yatırım yaparsanız, vali ve belediye başkan vekili olarak sizin emrinizdeyim. Yeter ki gelin Diyarbakır’da yatırım yapın, genç nüfusumuza iş bulalım. Tekstil İhtisas OSB’de şuan 2 bin kişi çalışıyor. 48 fabrika açılınca 10 bin kişi çalışacak. 10 bin aile. 10 bin ailenin evine tenceresini kaynatacak kaynak girecek. Önemli olan kentte bu trendin devam ediyor olmasıdır. Diyarbakır iyi yolda. Bundan rahatsız olanlar var, dikkat etmek lazım. Diyarbakır’ın şuan içinde bulunduğu, mutluluktan, huzur ve güven ortamından, yatırım ortamından rahatsız olanlar var. Kendi zeminlerinin kaydığını hissedip bundan rahatsız olanlar var. Halkın uyanık olması lazım.
İş talepleri ‘daha çok masa başı iş’ yönünde mi?
Ben halkın içindeyim. Çarşıdayım, pazardayım. Beni bir görüp koşarak yanıma geliyor. “Başkanım bana belediyede iş ver” diyor. Ya senin işe mi ihtiyacın var, belediyede mi işe ihtiyacın var? İşe ihtiyacın varsa, sana yardımcı olalım. Klimalı bir odada, elinde telefon akşama kadar chatleşeceği bir yer arıyor. O iş değil. Bizim insanların algısını yönetmemiz lazım. Diyarbakır’da şuan arzu edene, çalışana iş var. Gittiğim her fabrikada açılışta yemek yiyoruz. O fabrikada kadınların mutluluğun görmeniz lazımdı. Kamu kurumunda, masa başında bunun sonu yok. Biz mesleki eğitim seferberliği başlattık. Mesleki eğitime çok önem veriyoruz. İnsanların bir altın bileziği olsun. Mesleğiniz yoksa iş bulamazsınız. Mesleki eğitim merkezi Diyarbakır’da yaygınlaştırıldı. Ben geldiğimde bin kişi vardı, şuan da 4 bin 500 kişi var. Bu yeterli mi? Değil. En az 20 bin olmalı. İş bulamıyorum, diye bir şey yok. İş beğenmeme var. Geçen sene bir söyledim, kıyamet koptu.
Hafif Raylı Sistem ile ilgili proje ne aşamada?
Projeleri bitti. Şuanda kurul safhasında. Dağkapı Meydanı’ndan başlayacağı için SİT alanından bir miktar devam edeceği için Kültür Varlıkları’ndan izin gerekli. Projeler tamamlandı, kurula teslim edildi. Bir ay içinde kurul süreci bitecek. Sayın Cumhurbaşkanımız 9 Temmuz valilik önündeki mitingde söz verdi. Sayın Cumhurbaşkanımız bugüne kadar verdiği bütün sözleri yerine getirdi. Allah’ın izniyle Diyarbakır travmayı da olacak. Ama bu bir safha. Bir iki günde değil, 6 ayda çok hızlı yaptık. Projesi yoktu, konuşulmuştu. Bunlar, havada konuşmalar. Konuşan adam projesi yapar. Ortada proje yok, master planı işlenmişti sadece. Bu projesi yapılacak, kurul onayı, bakanlık onayı var. Şimdi o safahatları tamamladık. İnşallah bir ay içinde proje bitecek, kuruldan izni alacağız. Oturup Ulaştırma Bakanlığı ile bir hal yoluna koyacağız.
Son günlerde TMMOB ile kentsel dönüşüm nedeniyle karşı karşıya geldiniz. Neler söylemek istersiniz?
Ben kimse ile karşı karşıya gelmedim, gelmem de. Sonuç odaklı, iş odaklı bir insanım. Laf ebeliği, demogoji de yapmam. Ama birileri çıkıp, bu kentte ilk defa kentsel dönüşüm yapan, tarihi eserleri restore eden ayağa kaldıran bir yöneticiye, valiye, belediye başkan vekiline “kaçak yapılaşma arttı” der yalan söylerse, iftira atarsa ona da cevap veririm. Kişilik haklarıma saldırı olursa buna cevap veririm. Onun dışında TMMOB şunu yapmış bunu yapmış beni ilgilendirmiyor. Diyarbakır’da ilk defa ciddi olarak kentsel dönüşüm yapıyoruz. Benû Sen’de yapıyoruz, şuanda beşinci etapta 100 binayı yıkıyoruz. Her bir vatandaşla helalleşerek, kucaklaşarak yapıyoruz. Daha tek bir vatandaşla mahkemelik olmuş değiliz. Bunlar bunu anlayamıyor, bunu kavrayamıyor, akılları buna yetmiyor. İki Fiskaya’da başladı. Dicle ve Feritköşk’te başladı. 250 vatandaşımız rızayla protokol imzaladık. Çatır çatır devam ediyor. Üç, Kaynartepe’de yıkımlarımız devam ediyor. Dört, Kayapınar’da Fırat Mahallesi’nde Aşağı Karakuyu’da gecekondu yıkımına başladık. Beş, Peyas’ı çözdük. Vatandaşla anlaşmışız, muhtarla anlaşmışız.
Ayıptır günahtır
Ama, orada menfaati olmayan, siyasi menfaati olan, çözülürse oradaki vatandaşı istismar edemeyecekler. Dava açıp bizim imarımızı durdurdular. Kim mağdur oldu? Yıllardır mağdur olan vatandaş mağdur oldu. Beyefendiler, yan taraftaki sitelerde, rezidanslarında rahat oturuyor olabilirler. Ama bizim derdimiz vatandaştır. Biz diyoruz ki, bu kentte insani niteliği yüksek olan mahallelerde vatandaşımız otursun. İnsani niteliği yüksek olan konutta otursun, benim derdim o. Ama onlar ne açıklama yaptı. “Valinin gücü gecekonduda oturana yetiyor.” Ayıptır, günahtır. Gecesini gündüzüne katan, bu şehir için çalışan insanlara bu laf söylenmez. Bu laf kavgada bile söylenmiş. Bunların tek hedefi kendi ideolojileri doğrultusunda, kendi siyasi çıkarları doğrultusunda mesleklerini de bir tarafa koymuşlar. Bunlar mesleklerine sadık olsalardı, gelip bana destek verirlerdi.
Meseleyi çözmek için bir diyalogunuz olmadı mı?
Yok, hiçbir diyalogları yok. Öyle bir dertleri yok. Hiçbir şekilde, kentle ilgili bir dertleri yok. Öyle bir derdi olan Benû Sen’deki Sur’un duvarına yapışık gecekonduyu yıkan valiye “Senin gücün gecekonduya yetiyor” der mi? Ben söyledim, söylüyorum. Biz vatandaşın hizmetkarıyız. Biz vatandaşa güç kullanmayız. Ama bu şehirde fitne çıkaran, ayırımcılık yapan herkese gücümüzü kullanırız. Bu da böyle bilinsin. Biz bu vatandaşın xebatkarıyız, hizmetkarıyız. Ayıptır, böyle bir laf olmaz. Ama bunlar lafı söylüyorlar. Meclis’te başka bir parti cevap veriyorlar. Kışkırtıyorlar. Benim hiçbir zaman “Bu kentin sahibi benim” gibi bir lafım yok. Ama bu kentin sahibi onlar. Bu kentin sahibi bu kentte yaşayan herkes, ben de dahil. Ama herkesle beraber. Kentin sahibi vali değilmiş, atanmış olamazmış. Ne kadar çirkin laflar bunlar. Kandil’in atağı kentin sahibi oluyor da, Cumhurbaşkanı’nın atadığı niye olamıyor? Ben de gelip Fiskaya’dan banane, Ben û Sen’den banane diyebilirdim. Ama ben zinhar öyle bir şey yapmam. Problem varsa problemi çözmeliyim. Gücüm yettiği kadar çözmeliyim. Problem bırakarak gitmek benim tarzım değil.
Az önce Diyarbakır’da “her şeyi politize eden bir kesim var” dediniz. Diyarbakır’ı yönetmek zor mu?
Diyarbakır’ı yönetmek zor değil. Diyarbakırlılarla gönül bağı kurmak zor değil, çok kolay. Ben bir adım attım, vatandaş bana 10 adım attı. Diyarbakırlı ile kucaklaşmak zor değil. Bakın size bir hikaye anlatayım. Çok enteresandır. Ben geçen sene geldim. Ofis’te Bilgi Evi’nin orada esnafı ziyaret ettim. Arkadan 65-70 yaşlarında bir adam geldi, elimi tuttu, dedi ki “Sen niye koruman yok” dedi. Dedim ki, “Amca, sana güveniyorum, Diyarbakırlılara güveniyorum.” “Allah seni var etsin” deyip çekip gitti. Diyarbakır’ı yönetmek zor falan değil. Bunlar işin ayrıntısı. Bunların derdi de Diyarbakır değil. Bunlar Diyarbakır’ı sevseydi, 40 senedir Diyarbakır bu sorunlarla boğuşmazdı. Bu kenti yöneten zihniyet taş üstüne taş mı koydu? Biz surların burçlarından tonlarca çöp çıkardık. Gübre çıkardık. Ayıp değil mi? Bu kentte belediye yok muydu? Belediye, belediyecilik yok muydu? Lafa sıra gelince herkes kahraman, işe sıra gelince…