Tigris Haber - Sur Kaymakamlığının organize ettiği; Sur Halk Eğitim Merkezi ve Müze Müdürlüğünden Vehbi Yurt’un ortaklaşa yürüttüğü Taş İşleme Sanatı Kursunda Diyarbakır’ın sembolü olan bazaltın işleme atölyesinde öğretmen Mahmut Nurettin Medyelioğulları ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Yok olmaya yüz tutmuş bu mesleğe ilginiz ne zaman başladı?
1953 Diyarbakır doğumluyum. 2003 yılında öğretmenlikten sonra emekli olduktan sonra, bu işin hiçbir eğitimini almadan kendi çabalarımla bazalt taşını işlemeye başladım. Bu çalışmalarımı 15 yıldır sürdürüyorum. Bu işi ticari amaçla da yapmıyorum. Yaptıklarımı biriktirdim. Umarım bu yaptıklarımızla ilerde daha görünür kılabilecek ortamlar oluşur.
Kursiyerlerinizle yürüttüğünüz bu çalışma ne aşamada ve devamını nasıl getirmeyi düşünüyorsunuz?
Eğitim amaçlı yürüttüğümüz bu kurs projesine yeni başladık. Bu çalışmaların devamını getirebilirsek, yetiştireceğimiz öğrenciler gelecekte bu işin mesleğini yapabilirler. Böyle bir planlamamız da var. Yürüttüğümüz Bazalt Taş İşletmeciliği Projesini; Sur Kaymakamlığı bünyesinde, Halk Eğitimi ve Müze Müdürümüz Vehbi Yurt koordinasyonunda sürdürüyoruz. Kısa denebilecek bir zaman önce başlanılmasına rağmen öğrencilerin bu işi öğrenme durumları memnuniyet vericidir. Ama kurs süresi yeterli değildir. Bazalt Taş İşlemeciliği, bakanlığın Yok Olmaya Yüz Tutmuş Sanatlar listesine yeni girdiğinden, modülü çıkarılmamıştır. Modül hazırlanır ve kurs süresinin beş ay olması lazımdır. Bu çalışmalardan istenilen şekilde verim alabilmek için eğitim süresini bu şekilde düzenlenmesi gerekir.
Bu mesleği yeniden canlandırma ve devam ettirme şansı var mı?
Umarım bu işi devam ettiririz. Öğrencilerimize sahip çıkılırsa bu mesleği Diyarbakır’da yaşatmayı düşünüyoruz. Öyle bir kurs yaptık bitti dersek hiçbir anlamı kalmaz.
Bu işe nasıl merak sardınız? Sizi teşvik eden kimse oldu mu?
Önce; pirinç tunç dediğimiz metallerle başladım. İlk zamanlar pek cesaret edemiyordum. Taş fabrikası olan Karaaslanların desteği ve teşviki karar vermemde etkili oldu. Bu güne kadar da oradan getirdiğim taşları işledim. Getirdiğim taşlar için benden ücret de almadılar. Bundan başka bir destek de görmedim. Bu yeni işe başladığımdan beri üç yüze yakın obje yaptım. Bunları bir mekânda sergilemek imkânımız olursa çok da ilgi görüyor. Benim atölyeme gelip satın almak isteyen çok kişi oluyor. Ama ben satış yapmıyorum. Hatta satış yapmadığım için bana bozulanlar bile oluyor.
Ne tür objeler yapıyorsunuz?
Aklınıza gelebilecek her şey. Heykelden bizim Diyarbakır sokaklarındaki katsal dediğimiz çeşme, şadırvan gibi bazalt taştan yapılabilecek hemen her şeyi denedim. Yaptım. Çok farklı şeyler de ortaya çıktı.
Benim çalışmaya başladığım dönemde restorasyon ustaları vardı. Böyle ince işçilik yapan kimseler yoktu. Taşı sınırlarımı zorlayarak çalıştım. Düşündüğüm, istediğim her şeyi de yaptım. Taştan istenirse her şey de yapılabilir. Yani yüzükten bileziğe kadar bunları yaptıktan sonra taştan istenilen bütün objeler yapılabilir.
Bu iş giderek bir sektöre dönüşebilir mi?
Yetişen öğrencilere hem bir ekmek kapısı hem de yeni bir istihdam alanı olmuş olur. Ayrıca; iş bulamayan birçok gencimiz var. En azından bu iş bir meslek haline gelebilir. İlerde yaptığını satar, ekmeğini kazanır, evini geçindirir. Sahip çıkılırsa bu işin geleceğinin olacağına inanıyorum.
Böylece, Diyarbakır’ın kendine özgü, hediyelik objelerini üretir. En azından şehre gelenlerin alabileceği, saklayabileceği bir hatırası olur.
Diyarbakır’ın tanıtımında katkısı nasıl olur?
Diyarbakır’ın tanıtımı açısından olumlu bir katkısı olur. Diyarbakır turizme günden güne açılmaktadır. Bir ilgi merkezidir. Gelenlerin sayısı çoğalmaktadır. Dışarıdan gelenler taştan yapılma bir süs eşyası ya da bir objeyi niye alıp götürmesinler. Başka illere gittiğinizde kendine özgü hediyelik eşyaları var. Bazalttan yapılma eşyaların da ilgi göreceğine inanıyorum.
Eskiden otuzdan fazla el sanatı vardı. Şimdi birçoğunun ismi bile bilinmiyor. Bu bir kent için telafisi imkânsız bir kayıptır.
Diyarbakır sadece bir kültür kenti değil aynı zamanda bir sanat kenti, eskiden ünlü birçok zanaatçı ustaları vardı. Şimdi onların mesleğini devam ettiren kimseler de kalmadı. Hem ustaların ismi hem de meslekleri unutuldu. Yaşlı bazı kimselerin dışında hatırlayan kimseler de yok.
Bu işe merak sardığımda bazalt taşıyla ilgilenen kimse yoktu. Çok sabır isteyen, çok zahmetli de bir iş. Öyle bir kolay bir iş de değil. Bazalt dünyanın en sert taşlarından biridir. İşlemesi de zor. Ama alıştığınız zaman bir defa sabrı öğreniyorsunuz. Bir de bu zahmetle ortaya çıkardığınız ürüne değer biçemiyorsunuz.
Bazalt şairlere ilham veren, edebiyatçılara konu olan bir madde olmuştur. Ustalarının elinde bazalta adeta ölümsüzlük katılıyor. Katkılarla güçlendirilmiş betonun ömrü bile en fazla bir iki yüzyılla ifade edilirken; bazalt taştan yapılara baktığımızda, üç bin, beş bin yıllık ömürlerine rağmen, bütün heybetiyle, dimdik ayakta durduklarını görüyoruz. Hayretimizi gizleyemiyoruz.
Kırıp dökmediğiniz sürece, doğal şartlardan kolay kolay etkilenmiyorlar. Kalıcı, mükemmel bir şey. Bu işlerle uğraşanlara da keyf veriyor. Ticari olarak para kazanmıyorum ama yaptığım işten büyük keyif alıyorum. O sert taştan çok ince şeyler üretmek apayrı bir şey.
Bu zor işi yaparken çok yoğunlaşmak gerekiyor. Seni senden alıyor. Başka dünyaya sürükleyip götürüyor.
Bu işi yaparken duygusal dünyanız nasıl oluyor?
Bu işe başlamasaydım emeklilik sonrasını kahvede veya orada burada boşa geçirecektim. Dükkâna girdiğimde dış dünyayı tamamen unutuyorum. Sadece önümdeki taşa yoğunlaşıyorum. Dükkânın perdesini bile çekiyorum, çalışırken kimse gelip dikkatimi dağıtmasın diye. Dikkatinizi vermezseniz, onca emek harcadığınız iş tuzla buz oluyor. Kafanızda sadece yaptığınız iş oluyor. Ama bu huzur veren bir meşguliyet. O atölyede on beş yıldır çalışıyorum. Para da kazanmıyorum ama huzurlu bir ortamım var. Dışarıda işim bittiği anda kendimi atölyeme atıyorum.
Şairin dizelerini oluştururken gösterdiği titizlik gibi siz de her çekiç darbesiyle kafanızdaki figürü aynı incelikle işliyorsunuz?
Bu işle uğraşmak bir yerde terapi gibi oluyor. Bir şey üretiyorsunuz. Dükkâna öyle taşlar getirdiler ki, eş dost da sağda solda gördüğü taşları sırtlayıp getiriyor. Diyorlar ki ‘hoca sen bundan bir şeyler yaparsın.’ Masamın üzerine koyduğum zaman da; ‘Hocam bu nedir? Bundan da bir şey olur mu?’ diyenler de oluyor. Ama ortaya bir şeyler çıktıktan sonra da hayretini gizleyemiyorlar.
Bazen taşı uzun süre karşıma koyuyorum. Bundan ne çıkar diye düşünüyorum. Bakıyorum kafamda bir şey beliriyor. Taşa iyi baktığın zaman; taş size kendisinden ne olacağını söylüyor.
Önceden model aldığınız bir şekil oluyor mu?
İlk başladığımda Diyarbakır’la ilgili kabartmalar, minyatürlerle başladım. Dört ayaklı minarenin minyatürü, çan kulelerinin minyatürleri, aslan, boğa kabartması, kartal kabartması gibi bilinen şeylerle başladım. Zaman içinde farklılaştı.
Kendi modelini yarattın? Taşla aranda bağı kurdun?
Tabi bir süre sonra, istediğiniz şekli ortaya çıkarmak için, hangi darbeyi, nasıl vuracağınızı öğreniyorsunuz.
Bizim taş olarak baktıklarımıza siz başka gözle bakıyorsunuz?
Taşın da bir dili var ustasına hitap ediyor. Eğer görüyorsanız, her şeyin farklı bir dili olduğunu da anlıyorsunuz. Sabrı gösterirseniz istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz.
Sokaklarda böyle kenara atılmış taşlardan toplayıp götürdüğüm çok olmuştur. Yol üzerinde gelirken bir taş gördüm giderken alıp götüreceğim.
İyi bir taş ustası o zaman sinirlerine son derece hâkim, çok sabırlı bir insan oluyor o zaman?
Öğretmenlik de sabır isteyen bir meslekti. Şimdi kursa katılan öğrencilerden sabırlı olmayan bir iki öğrencim;’ Hocam ben çok sabırsızım dedi. O zaman sana yaptırmayalım dedim. Bir iki gün çalıştıktan sonra şimdi o keyfi aldı. Bu işe başlayınca sabır da gelişiyor. Bu da bir eğitim yani sabır eğitimi.
O zaman insanın duygularını da eğitiyor?
Elbette ilk geldikleri gün ile bugün arasında çok fark var. İlk geldiklerinde daha tedirgin, daha ürkek ve keyifsizken; biraz motive olduktan, biraz cesareti kazandırdıktan ve bir şeylerde ürettikten sonra o keyfi almaya başlıyorlar.
Bir söz var ya ekmeğini taştan çıkarmak diye. Bir taşı sanat eserine dönüştürüyorsun? İnsanların yüzüne bakmadığı bir taştan bir eser yaratıyorsunuz?
Geçen gün halk eğitim müdürlüklerinin bir sergisi vardı. Taşlardan birkaç parça götürdük, çok ilgi gördü. İlk defa gün yüzüne çıkan bir şeydi. Ama ilgi yeterli mi derseniz? Yok. Kurumların bu işi tamamen sahiplenmesi lazımdır. Bu işin sürdürülmesi için. İmkân sağlamaları gerekir.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Atölyede hep kendi kendime söylerdim. İşi birilerine öğretmeden ölüp gidersem gözüm arkada kalır diyordum. Çok şükür daha önce 2013 yılında bir grup öğrenci yetiştirdim ama onlar dağıldı. Umarım bu seferki öyle olmaz. Kurs bittikten sonra da sahip çıkılır, sürdürülürse çok mutlu olurum. Ben görevimi yapmış olurum. Bu benim için bir görev aslında, bildiklerimi gençlere aktarmak için üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Diyarbakır denince akla bazal taşı geliyor. Çünkü bazalt Diyarbakır’ın her şeyidir. Bu konuda geçmişten beri oluşan bir kültür var. Evler, camiler, kiliseler gibi birçok mekânda kullanılmıştır. Taş evlerde doğup büyüdük. Bu mesleği devam ettirmek bir yerde kesintiye uğradı. Bu mesleği yeniden canlandırarak gelecek kuşaklara aktarmak, dekoratif objelerle sunmak; bu kültürün devam ettirilmesi anlamında önemlidir. Bir görevdir. Buna sahip çıkılması da gerekiyor. Diyarbakır da turizmin de gelişme potansiyeli göz önüne alındığında gelecekte de önemli bir yer tutacaktır. Bu mesleği daha da görsel hale gelmesi gerekiyor. Bu açıdan bile olsa gereken desteğin verilmesi gerekiyor.
Çok teşekkür ediyorum. Başarılar diliyorum. Umarım hayalleriniz gerçek olur. Bu meslek unutulanlar listesinde yer almaz.
Ben de size teşekkür ediyorum.
Mümin Ağcakaya