Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Pandemiden dolayı yaşanan kısıtlamalardan dolayı eve kapanmak zorunda kalınan dönemde, bu süreci iyi değerlendirmek isteyen Ruken Ekinci çocukluk hayalleri içinde yer alan ve Pandemi dönemine kadar imkân bulamadığı resim yapma tutkusunu nihayet gerçekleştirdi.
Batmanlı sanatçı Ekinci, zor koşullarda nasıl resim yapmaya başladığını Tigris Haber’e şöyle anlattı; Resme başladığım zaman elimde hiçbir şey yoktu. Fırça yok, boya yok. Tablo yok. Bu olanaksızlıklar içinde çalışmaya başlamam adeta iğne ucuyla kuyu kazar gibi oldu. Önce mutfaktan başladım. Mutfaktaki, evdeki atık malzemelerden de yararlanarak bunları resimlerde kullandım. Mutfakta bulunan sünger, tuz, karton, pamuk ve ipten tutun da çocuğumun kıyafetlerine kadar kullanılmayan, atık durumundaki birçok malzemeyi değerlendirmeye çalıştım.”
Bu fikir sizde nasıl oluştu?
“Olanaksızlıklar içinde olduğunuz zaman eğer gerçekten istiyorsanız üretiyorsunuz. Hayallerinizi gerçekleştirebiliyorsunuz. Bu yaşamın her alanında geçerlidir. Başarıların ortaya çıkmasında başta insanın istemesi önemli rol oynamaktadır. Benim de üretmem gerekiyordu. Üretmesem sanatçı olamam. Onun için biraz sanat biraz yaratmak demek değimlidir?”
Resim sanatına ne zaman başladınız?
“Çocukluğumdan bu yana doğayı ve renkleri çok sevdiğim için resim yapma, çizme hevesim vardı. Yaşama koşullarından dolayı ertelemek zorunda kaldım. Yedi sene önce profesyonel olarak üretmeye başladım.”
Daha önce resim ve heykel konusunda herhangi bir akademik eğitim almayan sanatçı, kendi tarzını oluşturmak istediği için düşüncelerini sınırlandırmadan tablolara nakşetmek istediğini söylüyor.
‘En büyük eğitmenim annemdi’
Resme eğilim göstermesini ilkokul yıllarında başladığını sadece resim derslerinin iyi olduğunu diğer derslerinin ise berbat olduğunu anlatan sanatçı Ekinci; “Sadece resim çiziyordum. Aslında doğanın renklerini annemden öğrendim. En büyük eğitmenin annemdir. Doğanın renklerini bana öğretti. O zaman ağaç çizerken, boyarken tamamen rengârenk boyuyordum. Annem,’Kızım ağacın renkleri bunlar değil, kahverengidir, yeşilin tonlarıdır’ diyordu. Çiçekler böyle olmalı gibi yönlendiriyordu. Annem Türkçe bile bilmiyordu. Okumamıştı. Şu an yetmiş yaşında, okumamıştı ama eğitimi doğadan ve yaşamın içinden geliyordu. Yaşamdan edindiği deneyimleri aktarıyordu.”
‘Okumak içimde bir ukde olarak kaldı’
Ekonomik nedenlerden dolayı liseyi açıktan okuduğunu söyleyen sanatçı sonraki yaşamını şu sözlerle anlattı;
“Üniversiteye gidemedim. Ama okumak içimde bir ukde olarak kaldı. Aslında şu an yaptığım eserler benim yaşamsal mücadelemdir. Bu çalışmalarımda düşüncelerimi, değerlerimi nakşetmeye çalıştım.
Resimler yaparken çok beğenildi. Arkadaşlarım da, ‘Neden resim sergisi açmıyorsun, farklı tarzın var. Çok güzel şeyler ortaya çıkarıyorsun’ biçiminde değerlendirme ve teşfikleri oldu. Ben de arkadaşlardan, dostlardan aldığım cesaretle sergi açma kararı aldım. Bu benim ikinci sergim. İlk kişisel sergimi Batman’da olanaksızlıklar içinde bir kafede açmak zorunda kaldım.
Resim dışında ben işçiyim. Asgari ücretle çalışan iki çocuk annesi, bağımsız, çocuklarımla beraber yaşıyorum. Atölyem yok. Evimde çocuklarımla beraberim. Evimde hem müziğimi dinlerim, hem de sanatımı yaparım. Ben resmederken onlar da benimle yaşıyor.”
Hem çalışıyor hem de sanatla uğraşıyorsunuz. Nasıl zaman buluyorsunuz?
“Fiziksel olarak yorulmuş olsam bile sorumluluk sahibiyim, sorumlu olduğum birçok şey var. Evdir, yemektir şudur budur ama çok istekle yaptığım, hayalini kurduğum bir şey. Her yaptığın şeyden heyecan duyuyorsun. Yaptığım tablo ayrı bir heyecan, ayrı bir motivasyon katıyor. Ben onunla motive oluyorum. Psikolojimi düzeltiyor. Zamanın nasıl akıp gittiğini bilmiyorum. O kadar odaklanıyorum ki farklı bir dünyaya gidiyorum. Ben sanatı iş olarak görmüyorum. Kendime terapi görüyorum. Psikologa gidip nasıl terapi görülüyorsa ben de resimle terapi görüyorum.”
Evde çalışırken ev işi yaparken beyniniz ne yapabilirim nasıl olabilir diye mi yoğunlaşıyorsunuz?
“Bir şeyi sevdiğiniz zaman kendiliğinden oluşuyor. Kendi kendine üretebiliyorsun. Yaşamda doğa sana zaten o şeyi sunuyor. Üretirsen doğa sana yardımcı oluyor.
Ben neye baksam acaba nasıl değerlendirebilirim diye düşünüyorum. Bunu neye çevirebilirim diyorum. Bir süre sonra çevrene o gözle bakmaya başlıyorsun.”
Resim üzerine atık malzemelerden yaptığınız bu çalışmalar bir nevi resim heykel karışımı ürünler ortaya çıkarıyorsunuz. Bu çalışmalarınıza dönük ne tür tepkiler aldınız?
“Doğadaki her canlı yaşam mücadelesi veriyor. Ben de bunu sanatsal alanda veriyorum. Bu anlamda olumlu tepkiler aldım.
Aslında benim heykeltıraşlığa hevesim var. Yavaş yavaş ona doğru yönelmek istiyorum. Yaptığım resmi canlandırmak ve ona farklı bir boyut kazandırarak, insanların ruhuna ve gözüne daha iyi hitap edebilsin istiyorum. Sadece boya ve çizim beni doyurmuyor. Ona farklı boyutlar katmak istiyorum. Beni daha iyi motive ediyor.
Onun için tutkal alçı karışımı, kömür ve pamuk gibi birçok malzeme kullanıyorum. Heykeltıraşlığı çocukluğumdan beri çok seviyorum, özel bir sempatim ve meyilim var. Bende ayrı bir tutkuya dönüştü diyebilirim.”
Sergiye katılımın nasıl olduğunu da değerlendiren sanatçı Ekinci; Sergiye katılım ve ilgiden memnun olduğunu söyleyerek herkesin kendinden bir şeyler gördüğünü söyleyerek bir sonraki sergisinin konusunu; kendi küllerinden doğan Anka Kuşu’nun oluşturacağını ve isminin de Simong olacak dedi.