Mümin Ağcakaya - Özel
TİGRİS HABER - Bölgede ‘Mıtırp’, ‘Karaçi’ ya da ‘Çingene’ olarak adlandırılan ülkemizde ve bölgemizde sayıları tam olarak tespit edilemeyen Domlar, yaklaşık 50 yıl önce kentte gelerek hazine malı olan Bağlar İlçesi Yeniköy mahallesi civarına kendi imkanları ile yaptıkları evlerde oturuyorlar. Tam tarihi henüz bilinmemekle beraber Hindistan'dan diğer coğrafyalara yayıldıkları görüşü yaygın olarak kabul edilen Domlar, daha fazla dağılmamak ve birliktelik oluşturmak için kurdukları bir dernek ile sorun ve sıkıntılarını duyurmaya çalışıyor. Diyarbakır Dom Derneği Başkanı Mehmet Demir, Domların, tarihi, yaşam tarzları, meslekleri, sorun ve sıkıntılarını gazetemizle paylaştı.
Dom’lar olarak Diyarbakır’a ne zaman geldiniz?
Yaklaşık 1000 sene önce Hindistan’dan, Mısır’dan geliyorlar. Çok eski tarihlere dayanıyor. Tam olarak bilemiyoruz. Kaç asırdır buralardayız. Diyarbakır’a geldiklerinde yokluk ve savaş zamanıymış. Önceleri buralarda kabul görmüyorlar. Bakıyorlar kalmanın koşulları yok Türkiye geneline dağılıyorlar. Biz ise eskiden beri Diyarbakır’da kalıyoruz. Bizim şehirde barınma yerimiz olmadığı için göçebe olarak köy köy, aşiret aşiret dolaşıyor nu şekilde mevsimliklerimizi temin ediyorduk. Buğday zamanı, kış erzağı için ürün topluyorduk peynir zamanı aşiretler içinde dolaşıyor, koyun sürüsü olanlardan verdiklerini peynir, yağ topluyorduk. Köylerden bu şekilde ihtiyacımızı karşılıyorduk. Sonra düğünler için Diyarbakır ve çevresine geliyorduk. Haftada en az bir iki düğüne gidiyorduk. Böylece çoluk çocuğumuzun rızkını karşılıyorduk.
12 Eylül 1980’den birkaç sene öncesinden durum değişmeye başladı. Yasaklar gelmeye başladı. Artık köylere gidemiyorduk. Şehirlerde de barınacak yerlerimiz yoktu. Çoğumuzun kirada oturacak paramız da yoktu. Şehre yakın yerlere çadırlar kurarak kışın çadırlarda geçiriyorduk. Köylerde ve şehirlerde artık rahat edemiyorduk. Köylerde bize artık iyi gözle bakmıyorlardı. Bunlar ispiyonculuk yapar diyorlardı. Şehirde de biz bunları tanımıyoruz diye ev de vermiyorlardı. Biz kimsenin malında mülkünde gözümüz yoktu. Kimseye bir zararımız da yoktu. En sonunda ben burada hazine arazisi üzerinde bir ev yaptım. Başıma neler geldi. Bizim ne devlete ne de millete karşı bir kötülüğümüz de olmamıştı. Daha sonra başkaları da barınacakları gecekondular yaptılar. Şimdi Diyarbakır şehir ve ilçelerine yerleştik.
Geçimimizi düğünlerde davul zurna çalarak yapıyorduk. Şimdi sokağa çıkan çalgıcılardan dolayı bunu da yapamıyoruz. Bu mesleğimizi de yapamaz hale geldik. Şu anda gençlerimiz iş bulamıyorlar. Ancak bazıları kısa süreli, geçici işler bulurlarsa çalışıyorlar.
Gençler bize geliyorlar; “Hani dernek kurdun, hani bize iş” diyorlar. Ben ne yapayım kardeşim ben devletten daha mı güçlüyüm. Ben kimim Ben Allaha bakıyorum, onlara bakıyorum. Ben kimim. Kabul olursa ne mutlu olmazsa benim ne günahım var. Dernek başkanı olarak İş Kur’a gidip bu durumlarımızı söylüyor, çalışması gerekenlerin isimlerini yazdırıyorum. Listeye mühür de vuruyorum ki bunların Dom olduğu bilinsin diye. Gençlerimiz ancak bulabilirlerse altı aylık en fazla dokuz aylık süreli işlerde çalışabiliyorlar. Devlete, kurumlara dernek olarak da gidiyoruz. Bizden de işe adam alın diyoruz. Yok demiyorlar. Zamanı geliyor herkesin adı çıkıyor, biz yine kulağımızın arkasını kaşıyoruz. Başkaları alınıyor, bizimkiler yine işsiz.
Diyarbakır da ne kadar Dom yaşamaktadır?
Beş sene önce bizim tanıdığımız, kendini Dom olarak görenler il ve ilçelerde 50.000 kadar bir nüfusumuz vardı. Bunlar bizim tanıdığımız ve kendini Dom olarak gösterenler. Güney Doğu çevresinde ise kendini saklayanlar, bohçacılar, dışarıdan gelenler hariç yaklaşık 100.000 kadar Dom yerleşik olarak yaşamaktadır.
Diyarbakır’daki durumlarımız hakkında konuşacak olursam bizden işçi alınmıyor. Bize bir görev verilmiyor. Çoluk çocuğumuzun karınlarını doyurmak için bir ekmek veremiyorlar. Yardım geliyor. Mahallelere gidiyor dağıtıyorlar, bize sıra gelince bunlar Dom’dur diyorlar. Bunlar Çingenedir diyorlar. Birçok isim takıyorlar. Biz de insanız. Çocuklarımız onların ellerine bakıyorlar. Herkesin paketini evine bırakıyorlar. Bizi geçiyorlar. Biz de vatandaşız. Bizim bir ihanetimiz olmamış. Dedelerimiz hep savaşlarda öldüler. Babalarımız öksüz olarak büyüdü.
Burada Dom Batı da Romanlar, bazı yerlerde Abdallar, Çingeneler olarak adlandırılıyorsunuz? Aranızda ne tür farklılıklar var?
Karaçi var, Bohçacı var. Sepetçi var. Halburcu var. Yani hepsinin kökeni birdir.
Diyarbakır’da yerleşik hayata ne zaman geçtiniz?
Biz köylere çıktığımız zaman düğün zamanları çalgı çalıyorduk. Düğün dışında erzak zamanı, buğday zamanı meyve zamanı, yağ, peynir zamanı köyleri, aşiretleri dolaşıp topluyorduk. Erzak toplama işi bitip kış yaklaştığına Diyarbakır’da eski Halin arka kısmında Ermeni mezarlığının orda çadır kuruyorduk. Köylere düğünlere gidiyorduk. Mart ayında Karacadağ’a keklik avına çıkıyorduk. Ayrıca oralarda yoğurt yağ peyniri temin ediyorduk.
Şimdi bu olanaklar ortadan kalkınca bir sıkıntıya girdiniz? Kentlere gelip yerleşmek zorunda kaldınız?
Şehirlere yerleşmek mecburiyetinde kaldık.
Şimdi geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
Çapa zamanı, pamuk zamanı, fındık zamanı mevsimlik işçi olarak çalışıyorduk. Ama şimdi bu işleri de bulamıyoruz. Çünkü Suriye’den gelenler daha ucuza çalıştıkları için o işler de elimizden gidiyor. Şimdi bu işten de mahrum kalıyoruz.
Şimdi açlık, işsizlik ve yoksulluk yüzünden gençlerimizin çoğunun kötü yolda olduğunu söyleyebilirim. Açlık yüzünden. Ya hırsızlık ya kap kaç ya da madde. Bu yüzden birbirlerine kötü örnek oluyorlar. Bir kısmıda bu yüzden tutukludur. Torunlarım gidip mezarlıkta su satıyorlar. 7-8 yaşındaki çocuk evin ekmeğini alıyor. Şu an bir köye gidip bir tas buğday istemiyoruz. Gidin çalışın diyorlar. Bizim de gururumuz var. Bakıyoruz haklılar. Birkaç sene çalıştık. Pamuğa soğana, fındığa, çapaya, domates toplamaya gittik. Bu şekilde idare ediyorduk. Şimdi bu işlerde yok. Şu anda tam takır ortada oturuyoruz. Ne yapacağımız belli değil.
Çocuklarınızın eğitim durumu nasıl. Okula gidiyorlar mı?
Eskiden hiçbir çocuğumuz okumuyordu. Ne durduğumuz yer belli olmadığı için okula da gitmiyorlardı. Şimdi bir çocuğumu örnek olarak okuttum. Diğerleri de çocuklarını okula göndersinler diye. Şimdi İstanbul Teknik Üniversitesini bitirdi. Onu da birilerinin desteğiyle bir işe yerleştirdik. Şimdi çocuklarımızın yaşı gelenler okula gidiyor. Bu çocukların biri biraz çalışkan olsa diğer çocuklar; bu Çingeneler bizden daha çalışkan, bunlar çingene denildiği için çocuklar da gururuna yediremiyorlar. Aşağılandıkları için çocukların çoğu okulu terk etti.
Genelde derme çatma evlerde barınıyorsunuz, konut sorununuzun çözülmesi için taleplerde bulundunuz mu?
Bizzat Meclise de gittim. AKP il başkanı, Sertaç Bey Karacadağın ileri gelenleriyle şıhlarıyla birlikte gittik. Her birimiz bir mahalledeyiz. Bizi yan yana getirin. Bir yerde toplu konut yapın. Madem bizi kabul etmiyorlar. Her şeyimiz içinde olsun. Hiç olmazsa bize bir yerde bir konut yapın, okulumuz da, hatta karakolumuz da içimizde olsun dedik. Önce iki vekilimiz bin konut sözü verdi. Sonra 500 konut yapılsın denildi. Tek katlı bahçeli konut yapılacaktı. Memnun olduk. Eğer parası olanlar bir kat daha yapabileceklerdi. O gün bugündür bir şey yapılmadı. Benden isimler istediler. Ben bir dosya götürdüm. İl başkanımız dosyayı almadı. 1OO paket yardım gönderildi. 15 nüfus var 100 paket yardım geldi. Mahalleye dağıttım.
Sağlık hizmetlerinden de aile hekimliği ve yeşil kartla karşılıyoruz.
Kaç çocuk ve torununuz var?
İki eşimden sekiz çocuğum, 50’nin üzerinde de torunum var. 60’a doğru gidiyor. Torunlarımın bazılarını görsem tanıyorum. Çoğunun adını bilmiyorum. Simalarından tanıyorum. Kanım ısınıyor öyle tanıyorum.