Özel Haber/ Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - Çocukluğunda bozulan aletleri tamir etmeyle el beceri ve yeteneklerini geliştiren Erdal Tüt daha sonra bu yeteneği ahşap oymacılığa ve heykeltıraşlığa dönüştürüyor. Psikolojik danışman olan hayat arkadaşı Nazlı Çiçek de kendisiyle birlikte bu sanata merak sarıyor. Birlikte atölyelerinde her yaştan meraklılarına dersler de veren Erdal ve Nazlı sanat öykülerini Tigris Habere anlattı, sorularımızı yanıtladı.
… Atölyelerinde birbirinden güzel ahşap oyma ve heykeller yapan Nazlı ve Erdal birlikte sanat çalışmalarına devam ediyorlar. Bu sanatı öğrenmek isteyenlerle de atölye çalışmaları yürütüyorlar.
Heykeltıraş Erdal oldukça kalabalık bir aileye sahip Evde 15 kardeşler. Kendisinin bu sanat dalını seçmesinde ailesinin bir engeli olmuyor. Kardeşlerinin içinde ağbisi ve kendisi okuyor diğer kardeşleri okumuyor. Ağbisi resim öğretmeni.
Genelde aileler çocuklarının daha çok para getirecek mesleklere yönelmesini isterken Erdal’ın şansı ağbisinin öğretmen olması ve kendi deyimiyle 15 kardeşin arasında kaynamasından dolayı ailesi bu dalı neden seçiyorsun demiyorlar. Aile çocuklarının hangi mesleği seçeceği konusunda çocuklarının tercihine bırakıyorlar. Bu anlamda Erdal kendisini şanslı sayıyor.
Erdal sanat hayatına giden yolun çok bilinçli olmasa da çocukluk döneminde evde bozulan eşyaların tamiratıyla uğraştığını, elle yapılan işleri sevdiğini bu yüzden ellerini kullanmayı sevdiğini söylüyor ve bu alışkanlık onun gelecekteki hayatını9n akışında da önemli rol oynuyor.
Ailesinin heykeltıraşlık bölümünü seçmesine nasıl yaklaştıklarını; ”Çok fazla anlam veremediler. Ailem fazla da heykeltıraşlığın ne olduğunu fazla da anlamıyorlardı. Daha çok öğretmen olacağımı düşünüyorlardı. Bir de bizim ailede birey ne istiyorsa kötü gördükleri bir iş olmazsa kolay kolay engel de olmuyorlardı. Hatta destek oluyorlardı. Bir yerde de 15 kardeş içinde kaybolabiliyorsun. Sonradan saçım başım alçılı eve gidince bana; ‘sen hamalsın demeye başladılar ama destek de verdiler.’
Kaç yıldır bu sanat alanındasın?
Mezun olduktan sonra Diyarbakır'da Aile ve Sosyal Politikalarda risk gruplarıyla çalışmaya başladım. Burada 2014 yılına kadar 8 yıllık bir atölye çalışmam oldu. Daha sonra Sur’da home ofis olarak da kullandığımız atölyede çalışmalarım devam etti.
2015- 2016' da Eşim Nazlı ile beraber bu atölyeyi kurduk. Beraber devam ediyoruz. 4-5 yıldır eğitim veriyoruz. Yetişkinler hafta sonları, hafta içi akşamları ahşap oyma, kille atölye çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca çocuklarla da günübirlik atölyede çalışıyorlar.
Taş üzerine dışa vurumcu çalışmalar
Ben daha çok dışa vurumu çalışıyorum taş üzerine çalışıyorum soyut ve soyutlamalar yapıyorum soyut biçimlerle uğraşıyorum geometrik şekillerle içimdeki var olan şeyi dışarıya bu şekilde çıkıyor bir şeyi dönüştürüp soyutlama noktasına gidebiliyorum başka bir şeye dönüştürebiliyorum kendi bakış açımla bu tarz çalışıyorum.
Heykelle uğraşmanız çevrede nasıl değerlendiriliyor?
Diyarbakır'da insanlar buraya gelip atölyeyi gördüklerinde şaşırıyorlar. Bu tip çalışmaların çoğalmasını temenni ediyorlar ama daha sonra unutuyorlar. Bu durum sanata çok fazla değer verilmemesinden kaynaklanıyor. Aslında sanata yatırım yapmıyoruz. Bunun sıkıntısını yaşıyoruz. Her şey sözde güzel ama bir yatırımın yapılması ve bir pazarının olması gerekiyor. Yoksa sanatçı hayatını nasıl devam ettirecek. Bu yüzden sıkıntılar yaşıyoruz.
Diyarbakır kültür merkezi medeniyetlerken gidiyoruz 33 medeniyet yaşadığı kültür kenti güçlü bir geçmişi var ama ağırlıklı olarak folklor sözlü edebiyatı üzerine yükselmiş resimde Bu konuda bir yer tutuyor ama heykeltıraşlık biraz daha kente uzak gibi duruyor. Çünkü put gibi görenler de oluyor.
Heykeltıraşlığı genel sanat içerisindeki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Plastik sanatlar olarak baktığımız zaman resim, grafik gibi heykel de giriyor. Heykel üç boyutlu olduğu için dokunabiliyorsun. Bu yüzden onun enerjisi sana geçebiliyor. Resim bakıyorsun, müziği duyuyorsun ama heykele dokunuyorsun vermek istediği enerjiyi alabiliyor, o duyguyu hissedebiliyorsun. Bu yüzden temas önemlidir. Çünkü arada bir alışveriş vardır. Dokunduğun sanat eseri ise güzel bir şeyler olur. Bu sefer insanlara da güzel dokunmaya başlıyorsunuz. Heykel sana dokunmanın ne olduğunu gösteriyor. Dokunma duygusu çok daha farklı gelişebilir. Ama genelde dokunmasını bilmiyoruz. Bazen şiddet içeriyor olabilir dokunduğunuz zaman zarar verebiliyoruz. Ama heykel üç boyutlu kavramayı sağlıyor. Dokununca karşılıklı bir enerji alışverişi oluyor. Bu dokunuşlarda insana genelde iyi gelmektedir. Bu açıdan diğer sanatlardan özgün bir farklılığı vardır.
Dokunma duygusu geliştiği zaman, sokaktaki insana da, sokaktaki hayvana da, ağaca da dokunabilirsiniz. Dokunma duygusu gelişebilir. İnsanlar eskiden köyde yaşarken doğayla ve insanla iç içeydi. Şimdi insanlar beton dairelerde oturuyor ve hiçbir şeye dokunmuyor.
Üretirken nelerden esinleniyorsunuz?
Dediğim gibi dışavurum çalışıyorum. O an içimde harmanlanan şey neyse…Temas ettiğim sokaktaki neyse o gelebiliyor, dönüşüyor. Bir ateş halinde dövüle dövüle öyle bir yerde dışarıya çıkıyor.
Esinlendiğim noktalar, hayata bakış açım neyse o ortaya çıkıyor. Sonuçta bu şehirde yaşıyorum ve bu şehrin kültüründen geldiğim için o kültür beni etkiliyor ve çalışmalara da yansıyor.
Çocuk ölümleri, çocuk hakları ile ilgili yıllarca çalıştım. Beni etkiliyor. Kendi edebiyatımız üzerinde de biraz yoğunlaşıyorum. Ama heykeltıraşlık coğrafyamızda çeşitli nedenlerden dolayı diğer sanat dallarına göre ihmal edilmiş bir sanat dalı diyebilir.
Sanatla ilgilenen çocuk nasıl bir değişim oluyor?
Bakış açısı gelişmeye başlıyor. Daha farklı problemleri çözebiliyor. Çünkü mesela kilden bir şey yaptığı zaman kendini de tanımaya başlıyor. Nereden bakılması gerektiğini düşünüyor. Üç boyutlu olduğu için farklı bakış açılarını yakalamaya başlıyor. Üzerine bir şeyler koyuyor. Düşüncesini, kalbindekini oraya aktarıyor. Görüyor, hissediyor ve öyle yaşıyor. Böylece daha güçlü bakış açısına sahip olabiliyor.
Sanatçı Erdal Tüt’le birlikte sanat çalışmalarına devam eden Nazlı Çiçek esas mesleği psikolojik danışmanlık. Ama Erdal’la evlendikten sonra onun yaptıklarını yakından izliyor. Sanat izleyicisi iken kendini sanatın içinde buluyor. Şimdi hem psikolojik danışmanlık işini hem de kendi deyimiyle atölyede asistanlık yapıyor. Nazlı Çiçek atölyede eşi Levent’in el hareketlerini, bir tahtayı neye dönüştürdüğünü, alçıya nasıl şekil verdiğini, heykeli nasıl ortaya çıkardığını izlerken bir düşünce değişimine de giriyor. Sadece izleyici kalma yerine ben de yapabilirim düşüncesiyle sanatın bir ucundan tutuyor ve sonunda atölyede bir sanatçı olarak çalışmalara katılıyor. Nazlı Çiçek psikolojik danışmanlıktan sanatçılığa nasıl evrildiğini şöyle anlatmaktadır;
“Aslında şöyle oluştu Erdal'la tanıştığımızda önce bir atölyemiz yoktu. Heykel yapıyordu ve ben heykele çok yabancıydım. Dışarıdan izleyen, gözlemleyen, takip eden biriydim. İlgiliydim ama daha önce hiç deneyim olmamıştı. Eğitimci olarak heykele olan tutkusunu, aşkını görünce beni çok etkiledi. Sonra onun heykeldeki tutkusuna dokunma arzusunu, temas ederken hissettiği duygusu beni etkiledi. Sonra ilgilenmeye başladım.
Sur’daki evimizde ilk heykelimi yapmaya başladım. İlk kez dokunduğumda bayağı keyif almıştım. Bu atölyeyi kurduğumuzda Erdal'ın heykellerini yaparken o arzusunu görmek ve desteklemekti. Ama daha sonra atölyede üretimin içerisinde bulununca kendimi bir üretici olarak görmeye başladım.
Deneyince, dokununca, odaklanınca çok keyif aldığınızı fark ediyorsunuz. Kendinizi ifade etmenizi sağlayan bir araç oluyor.
Birçok malzeme ile tanışıyorsunuz. Bu malzemelere şekil vermeyi, form kazandırmayı öğreniyorsunuz. Sonuçta kendinizi görüyorsunuz. Kendinizle karşılaşıyorsunuz. Bir yolculuğa çıkıyorsunuz. Bu yolculukta kendinize dönüştürme şansı da veriyorsunuz. Bu durum haliyle çok keyifliydi ve ben de devam ettim.
Başarma sizde nasıl bir duyguya yol açtı?
Benim için başarı farklı. Yani kavram olarak bir ürün ortaya koymak olarak algılamıyorum. Başarı bana göre bir şey yaparken aldığınız haz bunun size kattıkları deneyimleri sizdeki yansıması gibi ifade edebilirim.
Psikolojik danışmanlıktan sanata evrilme aynı zamanda siz de ne tür değişimlere yol açtı?
Sanat özellikle de heykel bir form olarak başka bir ifade biçimi olduğu için bir yol yöntem kendinizi anlatma yolu duygularınızı düşüncelerinizi onunla anlatabilirsiniz. Dünyayı algılama şeklinizi ve iletişim kurma biçiminizi değiştiren, yönlendiren bir araç gibi görebilirsiniz. Haliyle bu araç benim hayatımda bir zenginlik kattı. Yani benim psikolojik danışman olarak bu aracı çalıştığım işte de kullanmama vesile oldu. Öğrencilerle sanat atölyeleri yaptım. Yıllarca Diyarbakır'da çocuklarla, kadınlarla çalışmalar yaptım. Sur’daki çatışmalı süreçten sonra çocuklarla gönüllü sanat atölyeleri yaptım. Şimdi burada hem çocuklarla hem de yetişkinlere sanat atölyeleri yapıyoruz
Sanatla uğraşan Nazlı ile önceki Nazlı arasındaki nasıl bir fark görüyorsun?
Eskiden daha tez canlı biri vardı. Şimdi bazı şeylere temas etmeyi öğrendim. Temasın ne demek olduğunu, ilişki kurmanın ne demek olduğunu, ilişkinin boyutlarını ve aslında o heykelde gördüğünüz her şeyi hayatınızda başka bir şekilde yön buluyor. Yani bir şeye form vermek hayatınızda da yansımasını buluyor.
Şimdiki Nazlı’nın farkındalığı bir tık daha yüksek diyebilirim. İnsanlara bakma, hayata bakma biçimim daha da zenginleşti. Çünkü farklı pencerelerden farklı bir açıdan bakmayı öğrendim. Haliyle benim hayatıma bu şekilde yansıdı.
Burayı biraz sanatsal üretim alanı, biraz daha nefes alma alanı olarak da sağladığımız için bu alanda insanlar heykelle tanışıyor. Deneyimler yapıyorlar bunlar keyif alıyorlar. Bambaşka bir şeyle tanışıyorlar. Kendi çevrelerine de bu şekilde temas ediyorlar. Küçük bir şey olsa da Diyarbakır için bu çalışmaları değerli buluyorum.