Tarihi surlara yeterince sahip çıkılamadığını belirten gazetemizin yazarlarından Şeyhmus Diken, hem UNESCO’nun Türkiye temsilcilerine hem de Kültür Bakanlığı başta olmak üzere kültür kurumlarına, Diyarbakır Valiliğine, Büyükşehir Belediyesine, STK’lara seslendi.
Kültür, tarih ve medeniyet şehri Diyarbakır’da bulunan 5 bin yıllık Surlar bakımsızlıktan alarm veriyor. Aşırı yağışlar nedeniyle (evli beden) burçunun bir bölümü yıkılırken, birçok noktada Surlarda çatlaklar oluştu.
Tigris Haber yazarı Şeyhmus Diken ile Diyarbakır surları üzerine konuştuk.
Diyarbakır Surlarının beş bin yıllık geçmişi olduğunu hatırlatan Diken, “Şuan Roma Bizans döneminde yapılan iki bin yıllık geçmişi olan sur dokusu üzerinde şuan duruyoruz. Suriçi’nin İç Kale dediğimiz noktasındaki yapı orası M.Ö. 3000’li yıllardan kalma. Dolayısıyla Diyarbakır’ın yerleşik şehir manzumesi olarak eski Suriçi’ni kastediyorum. Roma Bizans döneminin telaffuz ile Amida, Amid’in beş bin yıllık bir geçmişe hükmettiğini dillendirmek lazım. Beş bin yıllık bir zaman diliminde hayatın kesintisiz yaşam alanı olarak devam ettiği bir mekânlar manzumesinden söz ediyoruz. 30’un üzerinde kavimin gelip geçtiği ve her birinin de bir şekilde gerek surlarda gerekse Sur içindeki yapılar; camisinde, kilisesinde, medresesinde, çeşmesinde, hanında hamamında ve kervansarayında izini bıraktığını varsayarsak çok kıymetli yapılar bütünüdür. “
Sur’a yeterince sahip çıkılmıyor!
Surlara sahip çıkılamadığına vurgu yapan Diken, şu ifadeleri kullandı: 2015’in temmuz ayı itibariyle UNESCO’nun tarihi ve kültürel miras listesine Diyarbakır Kalesi ve Hevsel Bahçeleri başlığı altında 4 yıl önceki zaman diliminden bugüne gelen tarifle kayıt altına alındığını dile getirirsek o zaman sadece bu kentte yaşayan bizler için değil, aynı zamanda kültürel mirasa dünya kültürlerinin ortak mirası olarak sahip çıkan insanlar açısından da baktığımızda ne kadar kıymetli bir yapının aslında yeterince sahip çıkamayan sakinleri olduğumuzu buradan bir kez daha söylemenin yanlış olmadığını düşünüyorum.
“Suriçi’ni ve bu kentin bütün dokusunu dünyaya anlatmaya gayret ediyorsak…”
Suriçi’nin yaklaşık yüzde 40’lık bir alanına tekabül eden 6 mahallesinin hala yasaklı olduğuna değinen Diken, “Bu kent 2015’ten başlayarak Hendek, barikat ve sokağa çıkma yasaklarıyla anıldı. Suriçi’nin yaklaşık yüzde kırklık bir alanı hala 6 mahalle ile yasaklı girilemeyen bölge. İçeri giremediğimiz için yapıların ne halde olduğunu tam anlamıyla bilmiyoruz. Diyarbakır surlarını, Suriçi’ni ve bu kentin bütün dokusunu dünyaya anlatmaya gayret ediyorsak, bu gayrete dikkat çekmek gerektiğinin altını çizmeliyiz. Kaynakları aktarırken ve kullanırken de devletin müdahalesinin gerekli olduğu aşikâr. Şehirde anıtlar müdürlüğü var. Kültür tabiat varlıklarını koruma kurulu, Kültür Bakanlığının ilgili birimleri var. Bu kaynakları sağlayan Maliye Bakanlığı ve diğer kurumlar var. Bütün bunların ortak bir karar mekanizmasıyla bunu öncelikler sıralamasında öne alması gerektiğini düşünüyorum” dedi.
“Diyarbakır surlarının asıl ihtişamı üzerine işlenen figürlerde, kitabelerde saklıdır”
UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan Diyarbakır surlarını anlatan Diken, “Şuan 13. yüzyılda 1200’lü yıllarda Artuklu hükümdarı Melik Salih’in kendi mimarlarına yaptırdığı çok kıymetli bir burcun üzerinde bulunuyoruz. Burası Evlibeden ya da Ulubeden burcu. Ben u Sen burçları dediğimiz bölgenin en kıymetli burcu üzerindeyiz. Diyarbakır surlarına içerden yani Suriçi’nden baktığınızda aslında sur görkemini göstermez. Hemen dışına çıktığınızda surun dış cephesinde çepeçevre burcu kuşatan üzerindeki figürleri ve kitabeleri gördüğünüzde, asıl dışarıdan gelenlere kendini gösterme anlamındaki çok daha yakından görme şansına sahip olursunuz. Mardinkapı’da Keçiburcu gibi 14- 15 metre yüksekliğinde olan burçlar var. Surların 82 burcunu anlatırsak, bunları bir şekilde dünyaya anlatamıyorsunuz ve işlevlendiremiyorsunuz mantığı çıkar ortaya” diye konuştu.
“Tarihi yapılar birilerinin bireysel rantına, işgaline mazhar oluyor”
Tarihi surların yeterince sahiplenilmediğinden yakınan Diken, “Son 40 yıldır surların tarihi ve kültürel mirası, insanlığın ortak mirası olduğu konuşuluyor ama yeterince sahip çıkıldığını maalesef görmedim. Kenarından kıyısından onarılıyor ama bir başka taraf yine yıkık vaziyette ya da yeniden yıkılarak tahrip olarak kalıyor. En kıymetli burçlardan birinin halini görüyorsunuz. Kentsel politikayla hatta Ankara’yı büyük ölçüde koordinatörlük anlamında katarak sahiplenmesi gerekir. Yeterince sahiplenmediğiniz vakit buralar çöküntü haline ve adli suç bölgeleri haline dönüşüyor. Birileri nasıl olsa buraların sahibi yok diye getirip demir kapı yerleştirip üzerine de bir kilit asıp el koyuyor. Bir süre sonrada burası benimdir, şu kadar para harcadım diyor ve kimsede ses çıkaramıyor. İnsanlığın binlerce yıllık ortak mirası olarak bazalt taşın olanca görkemiyle kendini koruyarak gelen bu yapılar birilerinin bireysel rantiye yerine, ya da işgaline mazhar oluyor. Bunun örneklerini görüyoruz, Urfakapı, Mardinkapı’ya bakmak yeter. Kimse bu işgale karşı çıkmıyor. Yüksek sesle dillendirmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“UNESCO’nun Türkiye temsilcileri de sorumludur”
Diyarbakır surlarını korumak için kentsel bir projeye ihtiyaç olduğuna işaret eden Diken, şöyle konuştu: “2019 yılı Diyarbakır’ı tarihi ve kültürel miras açısından dünya turizmine açma amacıyla bir projeye tabi tutuyorsa ve tarif ediliyorsa ve bir yerlerden başlamak gerekiyorsa başlanacak yer burasıdır. UNESCO size bu nedenle burayı kültürel miras listesine alıyorum demiş. Burada yaşayan insanlar, valiliği, belediyesi, sivil toplum örgütleri sadece tek sorumlu değildir. Aynı zamanda UNESCO’nun Türkiye temsilcisi de bu konuda sorumludur. Hem de en büyük sorumludur. Bir yeri tarihi ve kültürel miras diye listeye alıyorsanız orada ne olup bittiğini de takip etmelisiniz. Buradaki yöneticileri de yönlendirmek zorundasınız. Aynı zamanda Türkiye’de tarihi kentler birliği diye bütün tarihi kentlerin üye olduğu üst birlik var, onlarında aynı mekanizmayı işletmesi gerekir. Her yönüyle baktığımızda bir başıbozukluk, savrukluk bir denetimsizlik mekanizmasının burada sürdüğünü hissediyoruz. Burada genel bir kentsel politikaya ihtiyaç var.”
“Diyarbakır Surları için kurumsal bir örgütlenmeye gidilmeli”
Ertuğrul Günay’ın Kültür Bakanlığı döneminde Surların onarımı için iyi bir kaynak ayrıldığını belirten Diken, şunları söyledi: “Birçok noktadan el atılmıştı. Kısmen müdahale edilmişti o dönem. Ama bu kaynaklar geniş bütçeli kaynaklar olamıyor maalesef. Örneğin Evli beden burcunun altı, üstü, kenarı için keşif çıkarılıyor ve keşif bedeli tespit edilip onarılıyor. Ama buradan 300 metre ilerde de bir başka tahribat varsa oraya kaynak ayrılmadığı için burası onarılırken orası giderek tahrip oluyor. Anlatmak istediğim kalıcı bir bütçenin ayrılması. Gerekirse bunun için bir birim kurulmalı. Bütçesi olacak ve bu birim sadece burası için çalışacak. Aslında böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç var. Bu örgütlenmenin yeterince kurumlar farkında değiller ve böyle bir ihtiyacın bilincinde de değiller. Roma Bizans’tan gelen böylesine tarihsel yapı bütünlüğünden bahsediyorsak dünyaya anlatabilecek alt yapıya, olgunluğa ve örgütlenmeye ihtiyaç var. Bu haberi yaptıktan sonra Kültür Bakanlığı Ankara’ya rapor eder oradan bir kaynak ayrılır ve gelip burayı yaparlar. Ama burası yapılınca Diyarbakır Surları’nın bütün ihtiyaçları giderilmiş mi olur, olmaz. Bunun tümüyle gereklilik olduğunun altı çizilmeli. Bunun için kurumsal bir örgütlenmeye gidilmeli. Yoksa bu yıkım bu felaket hep devam eder. Politikaları işin dışında tutarak burayı insanlığın ortak kültürel mirası perspektifinden bakarak sahiplenmeye ve sürdürülebilirlik ekseninde sahiplenmeye ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yoksa bu böyle sittin sene devam ederek gider...”