TİGRİS HABER - Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 45 yıldır halk arasında “arabacı” denilen çekçekçilik yapan 61 yaşındaki Zeki Butankoçi, iş yapamamaktan yakınıyor. Malzemenin pahalı olması nedeniyle esnafın iş yapamadığını ve haliyle bunun kendisine de yansıdığını belirten Zeki Butankoçi, “Henüz siftah yapamadım. Boş boş geziyorum. Allah sonumuzu hayır etsin” diyor
Tarihi Sur ilçesi, Diyarbakır’da ticaretin kalbi durumunda bir yer. Sur içinde her meslek erbabından işyerleri bulunuyor. 2-3 katlı iş hanları ve özellikle Melik Ahmet Caddesi üzerindeki esnafların bazısı ise toptancılık yapıyor. 7-8 yıl öncesine kadar özellikle gıda toptancıları yoğun bir şekilde bu cadde üzerindeydi. Bir kısmı kentin farklı semlerine işyerlerini taşısa da herkesin aklında yine gelip Sur’da alışveriş yapmak var. Sur’da yük taşımakta kullanılan 3 tekerlekli motosikletler veya kamyonetler olmasına rağmen el arabacıları yani çekçekçiler de hayli bulunuyor. Çekçek halk arasındaki adıyla el arabası insan gücüyle çekiliyor ve güçlü, kuvvetli insanların işi.
45 yıldır çekçeki ile yük taşıyor
Gazi caddesinde meşhur Güzel İş lokantasının hemen ilerisinde baharatçı dükkânı bulunan ve burada 40 yıla yakındır esnaflık yapan Mahmut ile ayaküstü sohbet ederken aniden yanımıza yaklaştı. Mahmut’u tanıyordu. Kısa boylu zayıf biriydi ve oldukça da yorgun görünüyordu. Küçük cüssesine rağmen halk arasında “el arabası” olarak bilinen kocaman Çekçek arabasını çekiyordu. Yanımızda soluklanmak için durduğunu sandım. Adam meğerse derdini anlatmak için durmuş. Sabahtan beri turlamadığı kaldırım, cadde kalmamış. Toptancı ve perakendeci esnafının önünde ha bire turlamış, durmuş. Ancak taşıyacağı yükü bir türlü bulamamış. Dikkatlice baktım zavallı üşümemek için oldukça eskimiş 5 kat elbise üst üste giymişti. En üstte ince bir kaban, altta içi polarlı yırtık yelek, onun altında kumaş bir yelek ve 2 kazak üst üste. Ben bu kadar gördüm. Altta başka var mıydı bilmiyorum, sormadım da. İsmi Zeki Butankoçi. 61 yaşında ve 16 yaşından beri tarihi Sur içinde çekçekçilik yapıyor. Yani tam 45 yıldır çekçekiyle oradan oraya yük taşıyor.
Ayağında “Kara Lastik”, başında PTT Külahı
Başında Postane’de çalışan bir personelin ona verdiği üzerindeki “PTT” yazısından belli olan külah bulunan Zeki Butankoçi’nin en fazla ayakkabısı dikkatimi çekiyor. Ayakkabısı beni çocukluğuma götürdü. Çocukken bende çok giymiştim bu ayakkabıdan. En ucuz ayakkabıydı. Yani fakir fukara ayakkabısı. “Kara Lastik”, asıl adıyla Cızlavet. Daha önce araştırmıştım bu Cızlavet lastik ayakkabı ilk nerede üretilmiş diye. 1893 yılında İsveç'in Gislaved kentinde bir lastik firması kuran Wilhelm ve Carl Gislow kardeşler tarafından Cızlavet ismiyle bu lastik ayakkabılar üretilmiş ve Türkiye’ye ise 1920’li yıllarda gelmiş. Tabii 1920 yıllara göre bence oldukça lüks bir ayakkabıymış. Tabii daha sonra Türkiye’de de üretilmeye başlanmış. O nedenle çocukluk ve gençlik yıllarımızda da 7’den 70’e kadar herkes giyiyordu. 1980’lerin sonuna kadar da özellikle kırsal kesimde yoğun olarak tercih ediliyordu. Daha sonra modern ayakkabıların çıkmasıyla tercih olmaktan çıktı ve unutuldu.
“İş yoksa, yükte yok, boş boş geziyorum”
Neyse, konumuza dönersek, Çekçekçi Zeki Butankoçi, ‘bir dokun bin ah işit’ türünden. Arkadaşım Mahmut, “ Zeki bugün nasıldı, durum ne? “ diye soruyor. Zeki Butankoçi, “bu günde iş yok. Boş boş geziyoruz” diyor. Sonra ben yanına gittim ve başladı sohbetimiz. Çok içten, samimi, cevaplar veriyor. Çok ta masum bir suratı var. Morali bozuk olmasına rağmen ha bire şükür edip “Allah sonumuzu hayır etsin” diyor. 3 Kız babası olan 61 yaşındaki 45 yıllık emektar çek çekçi, geçmiş yıllarda çok iyi iş yaptığını ve para kazandığını, ancak özellikle bu yıl işlerin kötü geçtiğini söylüyor. Esnafların malzeme pahalı olduğu için alamadığını, vatandaşında taşıyamayacak kadar ağır alış veriş yapmadığı için haliyle kendisinin taşıyacağı yükte çıkmadığını belirten Zeki Butankoçi, kısa sohbetimizde şunları söylüyor:
“Akşam olacak siftah yapamadım”
“Eskiden Yoğurt pazarının aşağısındaki Çırık fırını vardı. Uzun yıllar orda oturdum. Sonra yine Sur’daki İskender Paşa mahallesine taşınmak zorunda kaldım. 61 yaşındayım. Sur ilçesinde 45 yıldır bu işi yapıyorum. Yani 16 yaşımdan beri arabamla yük taşıyorum.Bugün iş yok, siftah yok. Sabahtan beri cadde ve kaldırımları ha bire geziyorum. Akşama bir iki saat kaldı, halen siftah yapamadım. Özellikle toptancı Esnaf satış yapamayınca, malzeme alamayınca veya vatandaş taşıyamayacağı türden alışveriş yapmayınca taşınacak yük nasıl çıkacak. Yük olmazsa bende iş yapamam. Malzeme çok pahalı kimse alamıyor. Alanda arabasına atıp götürüyor. Eskiden böyle değildi. Eksi Hal, Urfa kapısındaydı. Buğday pazarı da surdaydı. Esnaf iyi iş yapıyordu ve bol bol yük çıkıyordu. Hal ve buğday pazarı uzağa gitti. Hayatta pahalandı. Ne yapayım. Allah sonumuzu hayır etsin.”
“45 kiloyum, Allah bana kuvvet veriyor”
Son olarak ona “Yaşın geçmiş. Öyle güçlü kuvvetli biri gibide değilsin. Ağır yükleri nasıl çekiyorsun. Zorlanmıyor musun? “ diye soruyorum. Önce gülüyor sonra yine kendinden emin bir şekilde, “ben 45 kiloyum. Allah bana yükleri çekebilmem için kuvvet veriyor. Yeter ki, yük çıksın. Böyle devam etse çok şükür” diyor. Mahmut’la birlikte “helal olsun sana” diyoruz. O’da çek çekiyle yük bulabilmek için tekrardan kaldırımda hareketlenerek kalabalığın arasına karışıp gözden kayboluyor.