Ramazan Yavuz/Özel Haber
TİGRİS HABER - Güneydoğu’nun petrol kenti olan Batman’ın ilçesi Hasankeyf, tarihi, sosyal ve kültürel yapısıyla sadece Türkiye’de değil, Dünya’da da en çok tanınan mekânlardan biriydi. Ne zaman kurulduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte Hasankeyf höyüğünde yapılan çalışmalarda geçmişinin 12.000 yıl öncesine kadar gittiğiyle ilgili arkeolojik buluntulara rastlandı. Yaklaşık 6 bin mağaranın bulunduğu Antik kent Hasankeyf’te 1990’lı yılların başlarına kadar onlarca aile mağaralarda yaşıyor ve yerli ve yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyordu.
1981 yılında Sit alanı ilan edilen UNESCO Dünya Kültür Mirası kriterlerinin 10 kriterinden 9’una sahip olan Hasankeyf’e kaç kez haber amaçlı gittiğimi hatırlamıyorum. Ben gittiğimde o tarihlerde mağaralarda yaşayan birçok aile vardı. Ve çok ilginç haberler çıkıyordu. Daha sonra Dicle nehri üzerinde Ilısu barajı yapılacağı, Antik kent Hasankeyf’in komple su altında kalacağı söylentileri dolaşıyor ve insanlar tedirgin oluyordu. Ancak orda yaşayanlar buna pek ihtimal vermiyorlardı. Nede olsa Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin yanı sıra uluslararası camia karşı çıkardı.
Endişelerinde haklıydılar. Çünkü doğup büyüdükleri evlerini, barklarını terk etmek zorunda kalacaklardı. Bitki ve hayvan türleri de baraj suları altında kalacaktı. Ve öyle de oldu. Çünkü 1954 yılında projesi hazırlanmaya başlanan ve 1975 yılında tamamlanan enerji amaçlı Ilısu Barajı ve hidroelektrik santralinin temeli 5 Ağustos 2006 tarihinde o zaman Başbakan olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atıldı.
289 arkeolojik eser sular altında
2019 Ağustos ayında su tutulmaya başlanmasıyla birlikte sular yavaş yavaş evleri, işyerlerini ve bir zamanlar ailelerin yaşadığı binlerce yıllık mağaralara doluşmaya başladı. İnsanlar apar topar kimisi devletin verdiği kamulaştırma bedelini alıp atalarının topraklarını terk ederken, kimisi ise yeni Hasankeyf’e taşındı. Yeni Hasankeyf’teki evler daha modern olabilirdi ancak insanlar o eski günlerini hep özlüyordu. Toplam 199 yerleşim yerinin yanı sıra en az 289 arkeolojik sit alanını da sular altında bırakan Barajın 6 türbininden ilkin de ise19 Mayıs 2020 tarihinde enerji üretimine başlandı.
Tabi barajın temelinin atılması, ardından su tutulması ve nihayet 2020 tarihinde enerji üretimine başlaması evrelerinde Hasankeyf ile ilgili onlarca haber çıktı.
İnsanlığın başladığı yerde, insanlığın bitişini izledik
Ancak, geçen gün izlediğim bir belgesel, birçok gazetecinin gözden kaçırdığı onlarca dramla doluydu. Belgesel ismini Hasankeyf’te su altında kalmak üzere olan bir duvar yazısından almıştı. Evin duvarındaki yazı ise şuydu. “Herkes toprağa gömülür, ben suya”71 dakika süren belgeselde, neler yoktu ki. İzlerken çok duygulandım. Çünkü sular altında kalan o yerleşim yerlerinin birçoğunu haber amaçlı gezmiştim. Belgeselde baraj sularının yavaş yavaş evleri. Tarihi mekanları, mağaraları ve mezarları nasıl kapladığı ayrıntılı bir şekilde izleyiciye aktarılıyordu. 4 Mevsim farklı açılardan ve dronların da kullanıldığı çekimler muhteşem ötesi diyebilirim. Belgeselde, Hasankeyf sakinlerinden biri, “insanlığın başlangıç yeri olan bir yerde insanlığın bitişini izledik” demesi, bir kadının ise evinin damından yükselen suları izlerken dramlarını suya isyanını Kürtçe ağıt yakarak göstermesi insanı duygulandırıyordu. Sonuçta insanlar, yüzlerce yıldır, atalarının yaşadığı toprakların, yerleşim yerlerinin adım adım suyla kapandığını gözyaşları içinde izlemişlerdi. Belgeselde suyla gelen dramlar adım adım kayıt atına alınmıştı. Yakınlarının mezarlarının su altında kalmasını kabullenemeyen bazı köylülerin aldıkları özel izinle mezarlarını açması, yakınlarının kemiklerini çıkarması, bir çok mezarlığın ise sular altında kalması insanı hüzünlendiriyordu. Su yavaş yavaş evlere ulaşırken insanların panik halinde evlerinden eşyalarını taşıması, bazı evlerin yıkımı dikkat çekiyordu.
Belgeselde Mardin, Şırnak, Siirt, Batman ve Diyarbakır’a kadar uzanan bir barajın sadece insanlar değil hayvanlar, doğa, tarımı nasıl etkilendiğiyle ilgili görüntüler yer alıyor. Belgeselde bir yılanın kaçmaya çalışırken suyun kenarına kadar gelmesi ve ardından sağa sola kaçışması hayvanların da yaşadığı paniği gösteriyordu. Hayvancılığın nasıl bittiği, göç eden köylülerin hayvanlarını nasıl yok pahasına fırsatçılara sattıkları da dile getiriliyor. Ve en dikkatimi çeken görüntü ise, köylerin Kürtçe ve Türkçe isimlerinin yer aldığı yol kenarındaki bir tabelada su altında kalan köylerin sadece Kürtçe isimlerinin kırmızı boya ile çarpı işaretiyle kapatılması hayli düşündürücüydü.
Belgeseli ilk izlediğinizde belgesel çekimi için büyük finansmanlar ayıran, süper tekniklerle donatılmış kameramanından yönetmenine sesçisine birçok kişiden oluşan ekipleri bulunan Dünyanın ünlü belgesel kanallarının çektiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu belgeseli hani halk arasında ‘tek tabanca’ deyimi vardır ya işte öyle biri çekmiş. Baraj suları altında kalacak Hasankeyf ve çevresindeki 100’ün üzerinde köyü tam 4 yıl boyunca gezmiş. Yönetmenliğini, görüntü yönetmenliğini ve yapımcılığını tek başına gerçekleştirmiş.
Hiçbir kurumdan veya AB fonundan veya devlet desteğinden de yararlanmamış. Hep cepten harcamış. Gittiği köylerde zaman zaman misafir kalmış. Çoğu kez ise aracında uyumuş veya çadır kurmuş. Hem kamera çekmiş, hem drone kullanmış ve hem de röportajlar yapmış. Yani, bir sevdanın peşine düşmüş gibi Hasankeyf’in adım adım nasılda sular altında kaldığına şahitlik edip gelecek kuşaklara bunu aktarmak için kayıt altına almış. Ardından ise çektiği görüntüleri belgesel sinemacı, yazar Ümit Kıvanç’a göndermiş. Kıvanç, yüzlerce dakikalık görüntülerden belgesel’in tasarım ve kurgusunu yaparak gösterime hazır hale getirmiş.
Bahsini ettiğim kişi Diyarbakır’da yaşayan belgesel konularında geçmişte pekte deneyimi bulunmayan Fetullah Çelik. Çelik, 2018 yılında fotoğraf çekimine merak salan biri. Zaten Hasankeyf’e de önceleri her fotoğraf sanatçısı gibi fotoğraf çekmek amacıyla gitmiş. Sonra gezdiği köylerdeki dramları görünce yaşamın kaynağı olan suyun yaşamları nasılda darmadağın ettiğine şahitlik etmiş ve belgesel yapma fikri kafasında kendiliğinden oluşmuş.
Festival yolculukları devam ediyor
Ilısu baraj sularının köyleri hatta mezarları nasıl kapladığını gören Fettullah Çelik’in aklına bölgedeki baraj göletleri üzerindeki tekne gezileri gelmiş. Hasankeyf’te su altında kalan mezarları görünce o zamandan beri bir daha da baraj gölleri üzerindeki teknelere binmemeye çalışıyor.
“Herkes toprağa gömülür, ben suya” uzun metrajlı belgesel film, geçen yıl Adana Altın Koza Film Festivalinde jüri özel ödülü aldı. Bu yılın Mayıs ayında 18. Uluslararası İşçi Filmleri Festivalinde, Haziran ayında ise Documantarist İstanbul Belgesel Günlerinde izleyici ile buluşan ve hayli ilgi gören belgesel, bu yıl içinde ayrıca İngiltere, İtalya ve Birleşik Arap Emirlikleri yolcusu.