ÖZEL HABER - MÜMİN AĞCAKAYA
TİGRİS HABER - ‘Günü birlik, tüketici bir tarzda yaşadığımızı, en önemlisi de hayal kuramıyoruz’ diyen yazar ve şair Dr. Veysi Ülgen’le son şiir kitabı ‘Tutuyorum Hayalimi’ üzerine konuştuk.
Yaşadığımız dönemin insanları tüketici ilişkilere sürükleyen, adeta buna mahkûm eden, günü birlik yaşayan bir ruh halinde olduğumuzu söyleyen sanatçı Ülgen; ‘En önemlisi de hayal kuramıyoruz.’ Demektedir. Hayal kurmanın insana ait bir olgu olduğunu, insanı diğer canlılardan üstün kılan bir özellik ve uygarlığı ilerletici rolüne dikkat çekerek;
“Ben bu dönemde ‘Tutuyorum Hayalimi’ şiir kitabını çıkardım. Çünkü benim de bir hayalim var ve ben onu tutmak istiyordum. Bu hayalimi önemsemek istiyorum. Benim sevdaya, mutluluğa, aşka, insanların eşit, özgür ve huzur içinde yaşamasına dair verilen kavgaya bir hayalim var.
Bu hayali şiirlerle paylaşmak istedim. ‘Tutuyorum Hayalimi ‘ bana göre bu dönemde insanların ‘hayal’ gücünü kışkırtabilir. İnsanların hayal kurmasını hatırlatabilirsek ne güzel olur. Bu dönemdeki sevgiden ve paylaşımdan uzak, bencil ruh haline karşı şiirlerin azcıkta olsa iyi geleceğini düşündüm. Yaratılmak istenen iklime inat herkesin de bir hayali olmalı ve bu hayalinden vazgeçmemeli.
Benim şu anda Türkçe çıkan üçüncü şiir kitabım. Daha önceden ‘Taşlara Yazılı Yanık Aşklar’, ‘Yarına Kalan Aşklar’ kitaplarım okurlarla buluşmuştu. Her iki kitabın başında aşk varsa da daha çok yaşadığımız travmaların ve kavganın duygularıydı. Çünkü hepimiz yaşam kavgası veriyoruz. İnsanca yaşamak istiyoruz. Huzur içinde yaşamak istiyoruz. Mutlu olmak istiyoruz.
Sevmek/ yüreğinde sakladığın/ közün üstüne/ bir daha/ köz olmayı/ göze alacak kadar/ tutuşabilmek
‘Şiirlerimde kavgaya ve devrime dair duygular var’
Sonuçta insanlık tarihine baktığımızda hep evrimsel ve devrimsel süreçler vardır. Uygarlık da böyle gelişmiş. Yani benim şiirlerim de kavga, hasret ve devrime dair duygular var. Bunların içinde devrim duygusu belki yaşadığımız travmalardan dolayı kırılgan gelebilir. Ama devrim insanın yenilikçi halidir. Devrim daha güzele gitmek için değiştirme duygusudur. Bu yüzden devrime salt politik ve siyasal bir anlam yüklemiyorum. ‘Tutuyorum Hayalimi’ şiir kitabımda buna dair şiirler var.
Duygular beni şiir yazmaya yönlendirdi
Ben tabii ki edebiyat alanına her ne kadar bir öykü ile başlasam da kendimi romancı olarak görüyordum. Hala roman yazıyorum. Yukarıda söylediğim gibi son zamanlarda duygular, süreçler beni şiir yazmaya yönlendirdi.
Aslında benim için edebiyat çok yönlüdür. Yani ben sadece şiir ya da roman yazan biri değilim. Süreç roman yazmayı gerektirirse roman yazıyorum. Benim iki Türkçe ve dört Kürtçe toplam altı romanım var. Bütün romanlarım da yakın tarihle, yakın tarihin duygularıyla, tanıklığıyla ilgili. Şu anda baskı aşamasında olan Kürtçe bir romanın son hazırlıklarını yapıyorum. Bu kitap da halk içinde anlatılan bir hikâyeyi romanlaştırdım. Çünkü amacım; Kürt kültürüne, diline katkı sunmak. Kürtlerin geçmişteki yaşantılarından kesitleri bugüne taşıyarak, unutulmuş Kürtçe deyimleri, unutulmuş Kürtçe coğrafya adlarını, unutulmuş bitki, hayvan adlarını yeniden hatırlatacak, sevdirecek, her kesimin okuyabileceği mitolojik bir roman olacak. Şu anda onun üzerinde çalışıyorum.
Travmatik süreçlerde en iyi arkadaş edebiyattır
Bir dönem araştırma kitapları yazdım. Ama edebiyat kendimi, toplumu ve yaşadığım süreci ifade etme anlamında bana daha anlamlı gelmeye başladı. Edebiyat gerçekten de bir toplumun ihtiyacıdır. Yaşadığımız bu travmatik süreçlerde insanların en iyi arkadaşı şiirdir, romandır, hikâyedir. Son iki üç yıldır daha çok kendimi şiirlerin içinde buldum. Bu da bence dönemin ruh haliyle alakalıdır.
Çünkü kapalı toplumlarda ruhlar ve duygular da ağırlaşıyor. Okuma anlamında toplum bana göre eskiden daha geridedir. İnsanlar sosyal medyanın bu kadar geliştiği dönemlerde okumuyorlar. Görsellik ve daha çok kısa cümlelerle ilişki kuruyorlar. Kısa, yüzeysel anlatımlara sahip kitaplar okunuyor. Daha çok birkaç cümleyle iletişim kurmaya çalışılıyor. Sosyal medyada emojilerle, simgelerle kendini ifade ediyorlar. Göz teması yok. Sohbet yok. Karşılıklı konuşma yok.
Benim için bu dönemde şiirlerle kendini ifade etme daha çok öne çıkmaya başladı. Toplum açısından da öne çıkmaya başladı. Şiir duygudur. İçimden geldiği için yazıyorum.
Saati bir bilsen/ intihar etmek üzere/ zamanı bir okusan/ uçmak üzere
Kendime ait bir tarz oluşturmaya çalışıyorum
Mesela bir olay yaşandığında, o anda duygularımı yazıya döküyorum. Duygularımı paylaşıyorum. Bu anlamda benim şiirlerim muhaliftir. Yani sadece duygusal değildir. Ama bu kaba, dar anlamda bir muhaliflik değildir.
Şiir yazarken biraz özgün olmaya çalışıyorum. Etkilendiğim Türkçe ve Kürtçe yazan şairler vardır. Ahmet Arif, Hasan Hüseyin Korkmazgil , Enver Gökçe, Ahmet Telli , Yılmaz Odabaşı, Hicri İzgören ve diğer değerli toplumcu şairler beni hem etkilemiş hem de beni beslemiştir. Ama mümkün olduğu kadar da kendim olmaya çalışıyorum. Yani kendime ait bir tarz oluşturmaya da çalışıyorum.
Yine Kürtçe yazmış olan başta Cigerxwîn olmak üzere Osman Sebrî, Arjen Arî, Renas Jîyan, Şerko Bekes ve adlarını sayamadığım birçok kadın ve erkek Kürt şairlerinden ilham alıyorum.
Sur’ların duygularını Kürtçe yazmaya çalıştım.
Son çıkan Türkçe ‘Tutuyorum Hayalimi’ ve Kürtçe çıkacak olan ‘Tenê Ji Bo Te’yi okurların beğeneceğine ve destekleyeceğine de inanıyorum. Bu anlamda da çok mutluyum. Şimdi Surların duygularını anadilim Kürtçe yazmaya çalıştım. Bu da benim için mutluluk verici bir şey. Çünkü beni daha iyi ifade eden ana dilimde yazmak istiyorum. Ama ana dilimde kendimi ifade etme araçlarının da çok zor olduğunu biliyorum. Sonuçta Türkçenin hâkim olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Fikirlerimizi, isteklerimizi, duygularımızı Türkçe yazmak zorundayız. Ama anadilimiz Kürtçe de yazmak istiyoruz. İki dilli bir yazar ve şairim. Ben Türkçe düşündüğüm anda Türkçe, Kürtçe düşündüğüm anda da Kürtçe ifade ediyorum. Asla bunları birbirine çevirmiyorum. Yani benim Kürtçe kitabım Türkçe kitabımın çevirisi değildir.
Uygarlığın geldiği noktada çok dilli olmak, çok kültürlü olmak, çok kimlikli olmak bizim yaşadığımız coğrafyanın da bir gerçekliğidir. Bu anlamda çok dilli bir yazar olduğum için mutluluk duyuyorum. Okurların da beni böyle kabul ettiğini biliyorum.
İnsanlar şu dilden yazsın diye bir dayatmam yok. Tabii ki ben Kürtlerin daha çok Kürtçe yazmasından yanayım. Aynı zamanda dil sadece ticarette ekonomide sanayide kullanarak gelişmez. Çünkü dili var eden edebiyattır. Dil asıl edebiyatla gelişir ve korunur.
Dili geliştirecek olan edebiyattır.
Şu anda Kürtçe ve Kürtçenin lehçeleri gerçekten bana göre tehlike altındadır. Bu tehlikeyi de biraz azaltacak ve geliştirecek olan dilin edebiyat açısından kullanımıdır.
Edebiyat alanında çok okuyorum. Okurken de şimdi görüyorum Kürt edebiyatında da çok iyi bir gelişme var. Çok iyi Kürt romanları, şiirleri var. Artık Kürtler sadece ihtiyaçları, kendilerini ifade için yazmıyorlar. Edebiyatı bir sanat olarak görüp, sanatı geliştirmek için çabalıyorlar. Bu güzel bir şeydir.
Sadece tepkisel bir edebiyat yapmıyoruz. Yani sadece kendimizi ifade eden sorunlarımızı ifade eden tepkisel bir edebiyat yapmıyoruz. Kürt sanatçıları olarak artık romanı da şiiri de öyküyü de işleyerek onu yine iyi bir sanat diline çevirerek böyle ilerlemeye çalışıyoruz. Bu da güzel bir şeydir. Tabi tek şey okur eksikliğimiz. Aşılacağına inanıyorum.
‘Kürtçe şiirlerimi doğayla baş başa olduğum dönemde yazıyorum’
Kürtçe şiirlerimin bir kısmı doğayla baş başa olduğum dönemde yazdığım şiirlerdir. Zaten o şiirleri okuyanlar o doğayı yaşayacaklardır. Doğaya gitmemin nedeni şehir ilişkilerinden uzaklaşmaktır. Çünkü şehir ilişkilerinin şiir yazımlarımı olumsuz etkilediğini düşünüyorum. Çünkü şehirde tepkisellik ister istemez fazladır. Şehirde insanın ilişkileri her zaman iyi gitmiyor. Bazen çatışmalı gidiyor ve bu da yazın dünyasını etkiliyor. Doğada kendimi daha fazla dinliyorum ve duygularım daha berraklaşıyor. Kelimeler saflaşıyor. Bana iyi geliyor.
‘Feryadım birlikte yaşayıp da bana uzak ve kör olanlaradır’
Doğada gece ay ve yıldızları izliyorum. Yıldızlarla ilgili ayrı bir çalışma düşünüyorum. Bana ilham veriyor. Yıldızları seyrederken dünyadaki insan ilişkilerini gözümün önüne getiriyorum. Milyonlarca yıl uzaktaki yıldızlar bizim yaşadıklarımızın ne kadar farkında. Biz onların ne kadar umurundayız. Bazen bunu düşünüyorum. Bazen bana sağır insanlara göre kıyasladığımda belki yıldızlar beni daha fazla önemsiyor. Belki daha fazla dinliyor. Birlikte yaşayıp da bana uzak yıldızlardan daha uzak ve yıldızlardan daha sağır. O kadar çok insan ve o kadar ilişki varsa da hepsi bana sağır ve kör. Bunu da görüyor ve biraz da feryadım budur. Bu körlüğe ve sağırlığa bir isyandır, feryadım budur aslında.