Mümin Ağcakaya
Bestelenen şarkılarını çoğumuzun dilinden düşürmediği, öykülerini büyük bir zevkle okuduğumuz, okuyanları derinden etkileyen ünlü yazar ve şair Sabahattin Ali’nin doğumunun 114. Yılı geçtiğimiz günlerde kutlandı. Faili meçhul bir cinayete kurban gitmesinin üzerinden 73 yıl geçti. Cesedi ve kemikleri dahi bulunmadığından; bir mezarı dahi olmayan ünlü yazarı nasıl kaybettiğimizin trajik öyküsünü edebiyat ve sanat dostları bir kez daha hatırladı.
Aydın ve yazarların bilinen baskı ve zorluklarından kurtulmak için yurt dışına çıkmak ister. Yurt dışına çıkmak için Ankara'da ayrılmadan önce kendisine hatıra kalsın diye;1948 yılının karlı, soğuk bir Şubat’ında, kızının ve eşinin fotoğraflarını çeker. Sinop Cezaevinde birlikte yattığı kişinin bulduğu biri yazarı yurt dışına çıkarması için anlaşırlar. Kendisini yurt dışına çıkaracak olan kişiyle buluşmak için Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıkar. Başına geleceklerden habersizce, adeta kaderinin peşinden gider. Buluştuğu kişi sınırı geçmek için yazarı Kırklareli’ne götürür. Yazardan bir daha haber alınamaz. Daha sonra ormanlık alanda kafası ezilerek öldürülmüş, tanınmayacak halde olan bir ceset bulunur. Yurt dışına insan kaçıran şebekeyle bağlantılı olarak yakalanan bir kişi; milli duygularla öldürdüğünü itiraf eder. Bulunan ceset ailesine teşhis ettirilmeden ortadan kaybolur. Nereye gömüldüğü bilinmez. Bulunan cesedin yazara ait olup olmadığı da meçhul kalır.
Edebiyat dünyasına geride bıraktığı eserleriyle büyük atkılar sunan hala ilk okuyup dinlediğimiz şiirleri, öyküleri ve bestelenen şarkılarıyla derin izler bırakan ünlü yazar, şair Sabahattin Ali’nin ölümünün üzerinden yıllar birbirini kovaladı. Defalarca güneş doğdu, battı. Aradan tam yetmiş üç koca yıl geçti. Her gün hiç sektirmeden doğan güneş bu sır ölümü aydınlatamadı… Ünlü yazarın akıbeti karanlıkta kalmaya, ölümü sırrını korumaya devam ediyor.