(DÜNDEN DEVAM) UNESCO konusundan sonra, gelinen noktayla ilgili, “Nereden nereye!” diyenlerimiz de çıkar mutlaka; doğru... Çünkü geçmişinde (1932): “Şehir surlar yüzünden hava almıyor!” deyip surları yıktıran valisi bile olmuş bu kentin değil mi ?.. O dönem yolu Diyarbekir’den geçen ve Suriye’ye seyahat etmekte olan sanat tarihçisi Albert Gabriel olmasaydı ve sorumlu davranıp, durumu derhal Ankara’ya bildirerek yıkımın durdurulmasını sağlamasaydı ne olurdu diye düşünüyorum da!!! Neyse…
Belki ‘‘Diyarbakır etrafında bağlar var ’’ türküsünün ‘‘ Diyarbakır etrafında surlar vardı ’’ diye farklı bir versiyonu söylenirdi. Tanrım düşünmesi bile kötü…
Ya Hevsel Bahçeleri !… Şehrin tarım yatağı…Ayrıca Manyas kadar olmasa da bu coğrafyanın kuş cenneti. Yıllarca surları ve Hevsel Bahçelerini gezmek tehlikeli, hatta neredeyse yasaktı. Daha geçen yıl Hevsel Bahçeleriyle ilgili kötü bir oyun oynanmış, onlarca ağaç kesilmişti. Tigrisgazetesinin olayı büyüterek manşetinden günlerce indirmemesi üzerine oluşan kamuoyu baskısıyla bu garabet karardan vazgeçilmişti.
Kaç gündür yerel basından takip ediyorum. Yorumlar, umutlar... Sanki bir anda tüm dünya Diyarbakır’ı tanıyacak, turist akını başlayacak, bir milyon turist gelecek ve şehir ekonomisi canlanacak, vs. gibi açıklamalar. Kulağa çok hoş geliyor. Umarım ve dilerim öyle de Olur. Ama bütün bunların olabilmesi için evvela kentin iç dinamiklerinin çok iyi çalışması lazım.
Bundan sonrası için diyebiliriz ki : UNESCO’ nun Dünya Kültür Mirası Listesine girmek belki en kolayı asıl bundan sonra nelerin yapılacağı çok önemli…İyi bir sonuca ulaşılması, bundan sonra yapılacaklarla ilgili…
Bu önemli gelişmeyle ilgili bir Diyarbekirli olarak beni en çok sevindiren ve ilgilendirenşey şu: Bu tarihi ve doğa mirasının önemini bilmeyen ve yıllarca hoyratça kullanan, kullanılmasına seyirci kalan bizler değişmek zorunda kalacaz. Bu gelişme beraberinde sorumluluk ve disiplin getirecek. Şehirde ki eğitimden düzeyinden, çevre temizliğine, otel sayısına, her türlü güvenliğin sağlanmasına, insanların davranış biçimine kadar her şeye dikkat etmek ve bu alandaki eksikliklerin giderilmesi için başta şehri yönetenler olmak üzere herkes üzerine düşeni yapmak zorunda…
Kısacası çok çalışmamız gerekecek, çünkü şimdiye kadar gördük ki oturarak hiçbir şey olmuyor.
Bütün bunların gerçekleşmesi demek, Diyarbekir’ de yaşam kalitesinin artması demek. İşte bu her şeye değer…