Her geçen gün yaşam koşulları daha da zorlaşıyor. İhtiyaçları karşılamakta zorlanıyoruz. Geçinemez durumda olmanın getirdiği çaresizlik bizi içten içe kemirerek dengemizi de bozuyor. Sadece moralimizin, psikolojimizin bozulmasıyla sınırlı kalmıyor. Aile içindeki ilişkilerden dost arkadaş ilişkileri de problemli hale gelmeye başlıyor. Üst üste binerek katmerleşen ve devam eden ekonomik ve sosyal sorunlar sadece psikolojimizin bozulmasıyla da sınırlı kalmıyor. Bu moral bozukluğu bizi umutsuz yapıyor. Ve kendimizi güvende hissetmememize ve yarını da güvencesiz görmemize yol açıyor.
Hemen her gün medyaya yansıyan emeklilerin, asgari ücretlilerin sorunlarından, eğitime, hukukun işleyişine, doktorundan öğretmenine kadar hemen her kesimden yükselen sesler bir girdap gibi bizi içine çekiyor.
Bu sorunların çözüm bulunamaması da her kesimden insanlarda da bir gerilime yol açıyor. Sonuçta aynı toplumda yaşayan insanlar bunlardan bir şekilde etkileniyor. Hayatını normal akışında devam ettiremeyen, kendini umutsuz ve güvencesiz hisseden insanlar bu duygularla nasıl baş edeceklerini yeterince bilemiyorlar. Nasıl çözüm yolu bulacaklarını, hayata nasıl tutunacaklarını aile içinde üzerine düşen sorumlulukları yerine nasıl getireceklerinin çözümsüzlüğü onları içten içe çürütüyor. Öyle ki; yaşanan bu umut krizine doyurucu yanıt bulmak kısa sürede o kadar da kolay görülmüyor.
İnsanlar bu umutsuzluk içinde kendini her zamankinden daha fazla yalnız ve çözümsüz hissetmesine yol açıyor. Sele kapılmış gibi tutunacak bir dal aranıyor. Ama o da ufukta görülmüyor.