Hayattan artık zevk almamaya başladık. Çünkü ortalama hayat koşullarından gün geçtikçe dibe doğru düşüyoruz. Bu düşüş bizi ister istemez derinden etkiliyor. Bizde ne psikoloji ne de geleceğe ilişkin bir hayal bırakıyor. Derinleşen ekonomik bunalıma çözüm olacak bir ışık aranıyor. Ama arayışlar hayal kırıklığından öteye gidemiyor.
İstatistik kurumlar devamlı enflasyon oranlarını açıklıyorlar ve hiç birinde düzelmeye dönük bir veri ortaya çıkmıyor. Sürekli bir önceki aya ya da yıla göre üretici ya da tüketici endeksleri hep eksiye doğru gidişi gösteriyor. Artan fiyat artışlarına karşı ayakta kalabilmek için ihtiyaçlardan kısmak zorunda kalıyor. Eskiden pazara gidenler evin haftalık ihtiyaçlarını almak için birkaç poşetle eve dönerdi. Şimdi her ay bir öncekine göre daha fazla para harcamasına göre daha fazla harcamak zorunda kalıyor ama ihtiyaçlarını daha da kısmak zorunda kalıyor. Birçok insan nereye kadar daha ne kadar kısacağız, nelerden feragat edeceğiz diyor.
Dizginlenemeyen enflasyon, genel olarak fiyatların yükselmesi, alım gücünün zayıflaması özellikle; emeklilerin, asgari ücretlilerin, günübirlik kazanmak zorunda olanların yaşamlarını alt üst ediyor. Ev kiralarının asgari ücret seviyesine yükseldiği, asgari ücretin açlık sınırıyla at başı gittiği koşullarda ancak gün kurtarılmaya çalışılıyor. Beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlardan kısma ya da birçoğundan mahrum olma durumuna kira, ulaşım ve enerji masrafları da eklenince bu durumu yaşayan insanlarda ne psikoloji kalıyor ne de geleceğe ilişkin bir umut. Yaşanan stres sağlık sorunlarına ve aile içi ilişkilerin bozulmasına yol açıyor. İnsanları sosyal hayattan kopararak toplumdan kendini yalıtmaya kadar götürüyor. Bu yüzden kentlerde aile, akraba ve çevre ilişkileri de kopmaya başlıyor.
Sonuçta bu kopuşların yoğunlaşması toplumsal bunalıma doğru bir sürüklenişi de kamçılıyor. Belirsizlik ve karamsarlık bizi biz olmaktan çıkarıyor. Yokluk ve yoksulluk içinde yaşayanların hayalleri, beklentileri ve umutları tükenişe doğru sürüklendiği için yarınlar onlar için belirsizliklerle dolu oluyor. Ekonomik bunalımdan derinden etkilenen birçok insan artık kendi yaşadıklarını bir kenara bırakıyorlar ve temel kaygıları ve endişeleri çocuklarının gelecekleri üzerine yoğunlaşıyor. Sarılacakları bir umut ışığı arıyorlar.