Bir ülkeyi veya devleti ayakta tutan temel etken güçlü oluşu değil, halkının veya halklarının gönüllü birlikteliğidir.
Gönüllü birliktelik aile kavramını benzer. Aile bireyleri nasıl ki birlikte mutlu iken o ailede huzur, güven, sadakat ve başarı varsa bu durum ülkeler, devletler için de geçerlidir.
Bir devletin içindeki bazı bireylerin kendini daha çok paya sahip sanması ve kendine devleti koruma konusunda fazladan rol biçmesi tehlikeli ve evhamlı bir hastalıktır.
Asıl bu hastalıklı ruh hali o devleti böler ve parçalamaya götürür.
İşte Ata İttifakı ve bileşenleri ile bazı fanatik milliyetçilerin duyarlılık kastıkları “Türk milliyetçiliği” bu minvalde yükselmeye, yaşatılmaya çalışılıyor.
Kendinden başka herkesi “terörist” veya “terör işbirlikçisi” olarak yaftalayan bu yaklaşım, son seçimlerde hatırı sayılır bir oy almış görünüyorsa da o şemsiyenin altında oyları görünenlerin aynı doğrultuda düşündüğünü sanmıyorum.
Mülteci (Suriyeli, Afgan vb) karşıtlığı, gençlik heyecanları, Muharrem İnce’nin geri çekilmesi sonucu oluşan tepkisel oylar ve özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde etkili olan Türk Şiilerinin oylarının belirleyici olduğu sanılıyor.
Ata İttifakı, seçime giremeyen HDP’nin seçimde kilit olabilme ihtimalini ortadan kaldırdıklarını iddia ediyor.
Yeşil Sol Parti bileşenlerinin Türk, Kürt, Arap ve diğer tüm halklardan oluştuğunu bilmiyor mu? Bu bileşen içinde yer alanların bir kısmı da en az Ata İttifakı üyeleri kadar bu ülkeye sadakatle ve aşkla bağlı Türklerden oluşmaktadır.
Daha çok milliyetçilik, daha çok ötekileştirme, daha çok sert bir söylemle ne tip bir birliktelik oluşturulabilir ki? Seçim sürecinde her üç temel ittifaka da karşı olunca bakalım bu ikinci turda nasıl bir değişiklik olacak da o sert söylemden vazgeçilecek? (Bu yazı yazıldığında Ata ittifakı henüz ikinci tur tercihini açıklamamıştır.)
Muharrem İnce, geçen Cumhurbaşkanlığı seçiminin adayı ve seçim gününde ortadan kaybolmasını saymazsak yıldızıydı. Kaybetse dahi dik bir duruş sergileyememiş, halkla esaslı bir bağ kuramamıştı. O seçimde aldığı oyların kendi şahsına münhasır olduğu zannına kapılmış ve yanlış bir konumlanmada bulunmuştu.
Yanlış teşhis, yanlış yönelime yol açınca kendini içinden çıktığı CHP’nin ve Erdoğan’a muhalif kitlenin temsilcisi sanmıştır. Bu yanılgıyla arkasında güçlü bir halk desteğinin, deli bir muhalif rüzgarın olduğunu var sayarak tüm ikazlara rağmen adaylıkta ayak diremiştir.
Sonuç itibariyle sert ulusalcı ve göçmen karşıtı bir söylem geliştirmiş ve oy potansiyelinin farkına varıp hezimet yaşamadan adaylığını geri çekince deoylarının büyük bir kısmı Sinan Oğan’a kaydı.
Muharrem İnce ve memleket Partisi bu seçimin büyük kaybedeni oldu. Uzun vadede tekrar toparlanıp sosyal demokrat çizginin lideri olabilme ihtimalini hırsına yenik düşerek kaybetmiştir.
Sinan Oğan ve Ata ittifakının oylarının büyük kısmı buradan gelmiştir. Bu oylar hem Erdoğan karşıtı hem de Kılıçdaroğlu karşıtı olarak konumlanan oylardır. İkinci turda yönelimleri de büyük bir ihtimal boykot yönünde olacaktır, böylelikle duygu tatmini arayacaklardır.
Sinan Oğan’a verilen oylarda Caferi mezhebine bağlı Türklerin oylarının etkisini de hesaba katmak gerekir. Nedense verilen oylar değerlendirildiğinde bu şık atlanıyor.
Diğer yandan ülkedeki gençlerin heyecan dünyası üzerinde yaratılan milliyetçi söylemi de eklemek gerekir. Dünyayla bütünleşemeyen, kendine ait sanal bir kahramanlık dünyası fanusunda yaşayan ve sekiz milyarlık insan nüfusu arasında kendini biricik addeden bir anlayıştan beslenmeyi başarabilmiştir.
Sonuç olarak bu ülkeyi çok sevdiklerini iddia edenler, o çok sevdikleri ülkeyi aslında ötekileştirici bir çıkmaza sürüklemiştir. Yazık çok yazık!