Günlerdir Afganistan’dan kaçmak için insanların havaalanında bir an önce ülkelerini terk etmek için nasıl çırpınıp durdukları ekranlara yansıyor. Uçak hareket ettikten sonra da nasıl umutsuzca ve çaresizlik içinde koştuklarını görüyoruz. Hareket eden o uçağa binemeyeceklerini bile bile yüzlercesi uçağın peşinden koşuyor.
Böyle olmasa da benzer görüntülere göz aşinalığımız, hafızalarda izleri var. Iraktan Suriye’ye, Afrika’ya kadar birçok ülkede; savaştan, soykırımdan, siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan insanların yaşadıkları trajediler basında her gün sıkça yer aldı.
İnsanın doğduğu toprakları terk ederek, bilmediği coğrafyalara göç etmesi kadar trajik bir durum yoktur. İnsanların canlarını kurtarmak için dilini, kültürünü, geleneklerini bilmedikleri ülkelere gitmek zorunda kalmaları insanın başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Babadan, dededen kalma toprakları, sevdiklerini geride bırakarak terk etmek zorunda kalmak, insanın bir çırpıda kolayca göze alabileceği bir karar değildir.
Üstelik geçtiği yollarda, denizlerde başlarına nelerin gelebileceğini bilemeden sonu belirsiz bir yolculuğa çıkmak zorunda kalanlar hayatlarının en kritik kararını vermek durumundadırlar.
Bu karar içinde ölüm dâhil her türlü zorlukları barındıran bir karardır. Bu yolculukların sonu; bazen mayın tarlalarında bazen denizlerde bazen de kışın donarak, çığ altında kalarak, trafik kazalarında son bulmaktadır.
Her zaman olduğu gibi savaşlardan ve göçlerde en fazla mağdur olan çocuklar ve kadınlar olmaktadır. Kadın ve çocuklar yaşanan bu trajedinin en ağırını yaşamaktadırlar. İnsan kaçakçılarının ellerine düşen bu insanlardan özellikle kadınların bu yollarda neler yaşadıkları, başlarına gelenler haberlere bile geçmemektedir.
Sonu belirsiz bu yolculuklarda, gecelerin karanlığında, denizlerin derin sularında kaybolmaktadır. Başkaları için romantik mavi sular adressiz yolcular için hayatlarının sonu olmaktadır.
Sağ salim herhangi bir ülkeye adım atanlar ise ikinci sınıf bir vatandaş olmanın ezikliğini belki de ömürlerinin sonuna kadar yaşayacaklar. Ama insanlara ölümü göze aldırmaya götüren sebepler de ayrı bir sorundur.
Afganistan’da can havliyle uçağa binebilme ihtimali bile olmayan insanların uçağın peşinden koşmalarına, bir umutla kanatlarına tutunma çabalarına bakınca; onların nedenlerini, niçinlerini anlamak gerekiyor.