Türkçe bir ekmek verir misin?

Selim Kaplan

Anadolu’nun bir şehrinde, aynı dairede çalışan devlet memurları, birlikte öğlen yemeğine çıkarlar. Yemekler yenip çay faslına geçtikten sonra, kökenleri ile ilgili sohbet açılır.

Biri dedelerinin Bulgaristan’dan, bir diğeri dedelerinin Kırım’dan, bir başkası dedelerinin Yunanistan’dan, ne zaman ve nasıl geldiklerini anlatırlar.

Her biri kendileri ile ilgili hususları anlattıktan sonra, kendilerini suskun dinleyen arkadaşlarına sorarlar, senin dedelerinin nereden geldi?

Doğu kökenli arkadaşları ”Benim dedelerim bir yerden gelmedi, 1500 yıllık seceremi bilirim, dedelerim hep Anadolu’daydı”

Yeniden sorarlar ”nasıl yani, senin dedelerin başka yerden gelmedi mi?”

Arkadaşlarına yeniden cevap vermek zorunda kalır” hayır benim dedelerim asırlardır bu coğrafyada”

Biri der ki “hadi canım sen de, bence sen kökenini bilmiyorsun”

Şanlıurfa’daki Göbekli Tepe 12 bin yıl önce Anadolu’da insan vardı diyor ama gününün politize edilmiş tarih bilincine sahip devlet memuru, mesai arkadaşının kökeninin Anadolu’dan olmasına akıl erdiremiyor.

Devlet memuru düşüncesinde tamamen haklıdır!

Çünkü kendisine; Türkler Anadolu’ya gelip, Malazgirt Meydanında Bizanslılar ile savaşacakları söz konusu olunca, o coğrafyadaki Kürt beyliklerinin “Biz kâfir Bizans’tan yana olmaktansa, Müslüman Türk Kardeşlerimizin yanında şehit olmayı tercih ederiz” deyip, Alpaslan’ın 40 bin kişilik ordusunun 12 bininin Kürt olduğunu anlatmamışlar.

Çünkü kendisine; Kürt asıllı Bitlisli İdris Bey’in, dönemin Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’e, 1515 yılında mektup yazıp:

“… Diyarbekir ve civarındaki mazlum Müslümanlar devletinizin hizmetine taliptir. …Kürt beldelerinin Devlet-i Aliye’ye iltihakı (Dâhil edilmesi) İstanbul’un fethini tamamlayacak kadar önemlidir…”

Yavuz Sultan Selim’in Kürt Beyi’nin mektubuna icabet edip, Kürt Beylerinin gönüllü katılımı ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Osmanlı Devleti idaresine katıp, hicazın yolunu açtığı ve Hicazı Osmanlı topraklarına katıp İslam Peygamberinin Halifesi unvanını aldığı anlatılmamıştır.

Çünkü kendisine; 600 yıllık Osmanlı tarihinde, çanakkalede, sarıkamışta, kurtuluş savaşının, doğu ve batı cephelerinde, devletin yeniden kurulduğu 1923 yılına kadar, Türkler ile Kürtlerin kader birliği yapıp omuz omuza mücadele ettiklerini anlatmamışlar.

Devlet memuruna ayrıca;

1924 Anayasası ile Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğu ifade edilerek, Anadolu coğrafyasında yüzyıllardır Türklerle kader birliği yapmış Kürtler, Araplar ve Müslüman olmayan toplulukların yok sayıldığını.

1930’lu yıllarda, dönemin Adalet Bakanı’nın deyimi ile “Bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk Vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır.” deyip, Anadolu halkından öz Türk olmayanlara köleliğin layık görüldüğünü.

1940’lı yıllarda, Kürtçenin resmen yasaklanıp, Türkçe konuşmayanlara para ve hapis cezasının layık görüldüğünü.

1980’li yıllardan itibaren, on yıldan fazla süre, Türkçe dışındaki dillerin konuşulmasının kanun ile yasaklandığı, o dönemde fırından ekmek alacak olan yaşlı bir kadına, kendi ana dilinde “ka naneki bı Tırki bıde (Türkçe bir ekmek verir misin)” dedirtme acizliğini yaşatmanın layık görüldüğünü.

Anlatmamışlar.

Bunları anlatmayanların, sevgili Levent Yüksel’in “Dedikodu” adlı şarkısında dile getirdiği gibi;

“… Geç bunları
Anam babam geç bunları

Demelerini çok isterdim!

Desteklediği takımın 21 numaralı formasını giydi diye insanların dövüldüğü, bir Karadeniz ilimize çalışmaya giden doğu kökenli mevsimlik işçilerin kaldığı yerlerin kurşunlandığı, Dünya barış gününde, İstanbul’un orta yerinde, Kürtçe konuştu diye, on kişinin saldırısı ile bir Iraklı vatandaşın öldürüldüğü ülkede, hala geç bunları denilemediğini ve 1924’ten itibaren Anadolu’da hâkim olan inkârcı ve ötekileştirici zihniyetin varlığının devam ettirildiği açıktır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın, Türklerle Kürtlerin birlikte zafer kazandığı Malazgirt topraklarından ”… İnsanımızın kökeninden, inancından, dilinden dolayı ötekileştirildiği günler artık geride kalmıştır…” demekle de geçemiyorsun bunları.

Ne güzel demiş Ziya Paşa, “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz”

Birkaç oy fazla almak, biraz daha fazla iktidarda kalmak uğruna, Allah’’ın “Muhakkak ki biz insanı en mükemmel biçimde yarattık.(95/4)” ayetine aykırı olarak, her insanı aynı değerde görmeyip, kendinden olmayanları ötekileştiriyorsan, geçemiyorsun bunları.

Asırlarca kardeşlik hukuku içinde yaşamış, savaş meydanlarında omuz omuza, aynı amaç uğruna savaşırken, kanları birbirine karışmış Anadolu insanını, menfaatleri uğruna ayrıştıranlar, geçmişte fikirleri ile toprağa gömüldükleri gibi, hala aynı fikirle bindikleri trende yol alanların da, son durakları elbette olacaktır.

İşte o zaman, bir memur “ben Anadolu insanıyım, bir yerden gelmedim” dediğinde, bir diğeri “bence sen kökenini bilmiyorsun” demeyecek.

İşte o zaman, her ırktan, her dilden, her dinden Anadolu insanı, geçmişteki ayırımcı uygulamalara, Özdemir Asaf’ça diyecek ki;

Seni yitiriyorum

Çok karanlık bir anda…

Birden uyanıyorum,

Bakıyorum aydınlık;

Uyuyorsun yanımda.

Güzelce…

Karanlıkları geride bırakıp, aydınlıklara kavuşmak ümidi ile

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.