Özel Röportaj/ Mümin Ağcakaya
Tarihi Sur ilçesinde bulunan ve 'Diyarbakır'ın kalbi' olarak nitelendirilen Amida Höyük'te arkeolojik kazı çalışmalarının bu yılki bölümü tamamlandı. Çalışmalara başkanlık eden Bu yıl tamamlanan çalışmalara ilişkin bilgi veren Dicle Üniversitesi (DÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Yıldız,“Biz burada bir kaçış tüneli olarak kullanılabilecek veya gizli tünel olarak kullanılabilecek bir tünelin varlığını tespit ettik” dedi.
Diyarbakır’ın kalbinde bulunan Amida Höyük arkeolojik kazı çalışmalarına başkanlık eden Dicle Üniversitesi (DÜ) Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İrfan Yıldız’la çalışmaları, çalışmalarda elde edilen bulgular, Amida’nın tarihi ve Diyarbakır’ın inanç, kültür turizmi açısından taşıdığı önem üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
Amida Höyüğünün kazı öyküsü önceki yıllara uzanıyor? Niçin Artuklu Sarayı olarak anılıyor?
Daha önce Oktay Asanapa 1961- 1962 de burada bir kazı yapıyor. Bu kazının da gelişim süreci şöyle; askeriye burada 1947-48 su depolarını yapıyor. Su depolarını yaparken çok sayıda çini ortaya çıkıyor. Çini çıkınca da o dönem Diyarbakır’ın önde gelen, şehre önem veren Şevket Beysanoğlu, Adil Tekin bir kamuoyu oluşturuyor. Burada bir kazı yapılması gerektiğini, burada bir Artuklu Sarayı olduğunu bildiriyorlar. Dolayısıyla burada bir sarayın olduğunu; hem yabancı gezginlerin hem de Evliya Çelebinin Seyahatnamesinden biliyoruz. Bir Artuklu sarayı olduğu, Osmanlının son dönemlerinde buranın terk edildiği ve harap halde olduğunu özellikle yabancı seyyahların Seyahatnamesinden öğreniyoruz. Bunun üzerine 1958 yılında Oktay Asanapa burada bir yüzey araştırması yapıyor. Bulguları topluyor. 1961 -62 yıllarında da bir kazı yapıyor. Yaptığı kazı sonucunda burada sarayın divanhanesini ortaya çıkarıyor. Bu çinili bir divanhane ve önemli bir divanhanedir.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde buradan bahsederken; ‘Sadece Mısır Kalavun Medresesinde ben böyle çinileri gördüm.’ Diye yazıyor. Artuklu sarayında hem çiniler var hem de mozaikler var. Biz her ne kadar Artuklu Sarayı diyorsak da bu saray Bizans döneminden beri kullanılan bir saraydır. Çünkü kullanılan mozaikler Bizans döneminin mozaikleridir. Bu mozaikler 1961-62 de ortaya çıkartılmış üstleri biraz toprakla kapanmıştı. Şimdi yeniden açtık, onların onarımını yapıyoruz. Bizans döneminin klasik cam mozaiklerini görüyoruz. Bölgede cam mozaik şu ana kadar ele geçen verilere göre bir tek bu sarayda görülüyor. Saray; Roma-Bizans döneminde inşa edilmiştir ve daha sonra Artuklu döneminde esaslı bir şekilde onarılmıştır. Diyarbakır Sur’larında Ulu Beden ve Yedi Kardeş Burcunu, yine tam karşımızda olan Fetih Kapısı’nı, Mesudiye Medresesini, İç Kale’ye girişteki Artuklu Kemeri’ni yaptıran kişi Nasrettin Mahmut’tur. Nasrettin Mahmut aynı zaman da bir mimardır. Bu yüzden mimari eserlerin inşasına çok önem veren birisidir. 1206- 1207 yıllarında adına yazılan ve Sultanın isminin olduğu çini kitabe 1961-62 kazılarında ortaya çıkarılıyor. Bu kitabe şu anda müzededir. Son onarım Artuklu Sultan’ı Nasrettin Mahmut tarafından yaptırıldığı için bu yapı Artuklu Sarayı olarak adlandırılmaktadır.
Akkoyunlu’lar da 70 yıl Diyarbakır’ı başkent yapıyorlar. Bu sürede devlet yönetiminin yürütüldüğü saray olarak kullanıyorlar.
Amida Höyüğü’nde kazı yapmaya ne zaman karar verdiniz?
Biz uzun süredir burada bir kazı yapmak istiyorduk. Tabi bir mülkiyet sorunu vardı. Önce askeriye kullanıyordu, sonra onarımlar başladı. Onarımlarla beraber bir kazının başlatılması çok daha sağlıklı olacaktı. İç Kale bir bütün olarak ele alınacaktı. Bu alan belediyeye ait bir alandı. Yanılmıyorsam 2016 da Kültür Bakanlığına tahsis edildi. 2017’de biz de kazı başvurusu yaptık. Biraz gecikmesinin bir nedeni de budur. Asıl ve önemli neden aslında burada kazı yapmak isteyen bir hocanın olmayışı. Çünkü Türkiye’nin her tarafı zengin, kazı yapılacak birçok alan var. Dolayısıyla Diyarbakır’da, Dicle Üniversitesinde olmazsanız dışarıdan gelip de burada kazı yapmak biraz zordur. Bu arada şunu da belirtmek istiyorum: Bölgede kazı ve araştırma yapmak için bize izin veren ve bizi destekleyen Dicle Üniversitesi Rektörüne teşekkür ediyoruz.
Bizde bir Diyarbakırlı olarak şehre bir borcumuz var. Bu borcu aslında önemli oranda ödemiş bir insanım. Çünkü Diyarbakır ili ve ilçeleri yüzey araştırması yapıyorum. Bu çalışmaya 2010 yılında başladım. Şimdi çalışmanın onuncu yılındayım, kesintisiz olarak bu çalışmaya devam ettim her yıl en az bir ilçede çalışıyorum ve bu ilçeleri köy köy geziyorum. Şu an hemen hemen ilçelerimiz bitti. Sadece Hazro ve Lice kaldı. Dolayısıyla hangi köyde hangi eser var bunları ortaya çıkartıyoruz. Bunları Uluslararası Kazı Araştırma Sempozyumunda veya bizim Uluslararası Sanat Tarihçileri Sempozyumlarında sunuyoruz, makale olarak yayımlıyoruz. Şimdiye kadar ‘Eğil İlçesindeki Kültür Varlıkları’nı kitap olarak yayınladım. Çüngüş ilçesindeki Kültür Varlıkları kitap çalışması da bitti. Sponsor bulursak yayınlayacağız. Çalışma bitiminde diğer ilçelerdeki Tarihi Eserleri de kitap olarak yayınlayacağız. Diyarbakır’ın merkez ilçelerindeki Tarihi Eserleri tanıtan Medeniyetler Mirası Diyarbakır Mimarisi kitabını editör olarak hazırlamıştım. Bu çalışmalarla Diyarbakır’a olan vefa borcumuzu ödedik. Ama buralı bir insan olarak, bu şehirden ve bu üniversiteden ekmek yiyen bir insan olarak, şehrimize ve ülkemize bir katkımız daha olsun dedim. Ayrıca AMİDA HÖYÜK neticede Diyarbakır’ın kalbi, yönetimin başladığı yer. Hep Artuklu Sarayı dedik. Aslında burada alt katmanlarda bir Asur Sarayı olduğunu kaynaklardan biliyoruz. Daha alt katmanlarda Hurrilerin sarayı olmalıdır. Çünkü burası Hurri’lerin Başkenti. Hurri’lerin merkez olarak seçtikleri yerleşim yeridir. Diyarbakır’da yerleşimin başladığı yerdir. Şu anda Diyarbakır’ın en yüksek kotundayız.
Zamanla bu şöyle oluyor; Roma’ya kadar bölgede yaygın olarak kerpiç kullanılıyor. Temel taştır. Diğer duvarlar kerpiçten yapılıyor. Dolayısıyla bir savaşta buradaki yapılaşma yerle bir oluyor. Sonra gelen düzeltiyor, üzerine yenisini yapıyor. Düzeltiyor üzerine yenisini yapıyor. Bu höyükler kerpiç kullanımından dolayı böyle yükseliyor. Surlar Ortaçağ dönemidir. Roma sonrası yükselme azdır. Kazı yapıldıktan sonra bu kot düşecektir.
Dolayısıyla burası ilk yerleşmenin, ilk devletleşmenin başladığı yerdir. Burayı Mitanni’ler de kullanıyor. Ama Mitanni’lerin başkenti Amida mıydı şu anda elimizde net bir verimiz yoktur. Genel itibariyle bir devlet diğeriyle birleşince bir önceki başkent kullanılmaya devam ediyor. Burada da muhtemelen öyle olmuştur. Hurri ve Mitanni’lerin başkenti olarak Amida yine devam etmiştir.
DİYARBAKIR’IN YERLEŞİM TARİHİ DEĞİŞTİ
Amida höyük Cumhuriyet döneminde kesintisiz olarak kullanıldığından bazı yerlerde tahribatlar olmuş. Kullanılan yerde tahribatlar kaçınılmazdır. Çökmeler olmuş, istinat duvarları yapılmış, o çökmelerin olduğu topraklar alınmış. Ondan dolayı veri akışında bazı kesintiler olabilir. Ama ilk başladığımız günde de bizim bir parolamız vardı. Biz şu kanaatteyiz. Burası Diyarbakır’ın tarihini değiştirecek görüşündeydik. Şu an itibariyle aslında kısmen değişti. Şu an özellikle arkamızda su depolarının yapıldığı alan yaklaşık dört metre derinliğe kadar daha önce 1947- 48 de kazılmış. Oradan çıkan hafriyatta bizim şu an kazı çalışmaları yaptığımız yere atılmış. Dolayısıyla o hafriyatın içinde bizim Halaf Dönemi dediğimiz Kalkolitik Dönem. M.Ö. 5.500 – 6000’lere ait çok sayıda seramik parçaları çıkıyor. Şimdiye kadar kaynaklarda burada yerleşimin MÖ.3000-4000’lerde Hurri’ler döneminde başladığı kesin bir şekilde söyleniyordu. Burada bir Kalkolitik Dönemine ait bir yerleşimin olması gerektiğine dair söylentiler oluyordu. Fakat bunlar sadece rivayetti. Ama şimdi netleşti. Şimdi Diyarbakır merkezinin yerleşim tarihinin başlama tarihi değişti. Geç Neolitik- Erken Kalkolitik dönemde Diyarbakır’ın kalbinde yerleşim başlamıştır. Yani günümüzden sekiz bin yıl önce burada yerleşim başlamıştır.
SARAY ORTAYA ÇIKARILIYOR
İki yıldır yaptığımız çalışmalarda; daha önce 1961-62 yıllarında ortaya çıkarılan Divanhane zaten kısmen kapanmıştı. Çünkü orası kazıdan sonra toprakla kapatılmamıştı. Doğal şeylerle, rüzgârın getirdiği topraklarla üzerinde yirmi santim kadar toprak vardı. Geçen yıl sonbaharda kazıya başlamıştık. Bu sene burası tamamen açıldı. Bu sene artık temizleme çalışmaları, sağlamlaştırma çalışmaları yapılıyor. Geçen yıl sarayın bir odasında çalışma yapılmıştı, oda kısmen ortaya çıkartılmıştı. Bu yıl tamamıyla ortaya çıkartıldı. Bu yılki çalışmalarda Saray’ın kabul salonu ve bitişiğindeki mekân ortaya çıkarıldı.
TÜNEL SÖYLENTİLERİ NETLEŞTİ
Bir tünel vardı. Sarayın kaçış tüneli dediğimiz, içinde suyun olduğu tünel. Geçen yıl orada bir temizlik çalışması yapılmıştı. Bu yıl kazı çalışmaları yapıldı. Yine herhangi bir statik problemin yaşanmaması için askılama çalışmaları yapıldı. Belki önümüzdeki dönemlerde bakanlık tarafından tünel onarıma alınacak. Diyarbakır’da tünellerden hep bahsedilirdi. İşte kaçış tüneli var, birbirine bağlayan tüneller var şeklinde. İslam döneminde Hz. Ömer döneminde Diyarbakır fethedildiği zaman; burada yönetici olarak bulunan Meryemi Dara’nın burada bir tünelden kaçıp bugünkü Seyrantepe’den çıktığına dair rivayetler var. İslam Orduları Diyarbakır’ı fethederken şehit olan Sahabelerin bir tünelden, bir dehlizden içeri girdiği, Diyarbakır kapılarının öyle açıldığına dair o dönemin tarihçilerinin verdiği bilgiler var. Ama şimdiye kadar bu söylemlere dayanan tünel hikâyesi saray tünelini tespit etmemizle artık netlik kazandı. Biz burada bir kaçış tüneli olarak kullanılabilecek veya gizli tünel olarak kullanılabilecek bir tünelin varlığını tespit ettik. Askeriye alanın su ihtiyacını tünelin içinde bulunan su kaynağından sağlamış. Saray’a doğru çıkışı sağlayan tünelin orta kısmında bir duvar örerek yukarıyla bağlantısını kesmiş. Önümüzdeki kazı çalışmalarında tünelin tamamını açıp Diyarbakır için turizme kazandıracağız. Bu çalışmanın Diyarbakır turizmine büyük katkısı olacak
MADDİ SIKINTI ÇEKİYORUZ
Bu kazı işleri tamamen maddiyata bağlıdır. Kültür ve Turizm Bakanlığı bize maddi destek sağlıyor. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Ama böyle bir alan İçin sadece bakanlığın desteği yetmiyor. Yerelden destek olması gerekiyor. Yerelden istediğimiz oranda desteği maalesef alamıyoruz. Diyarbakır’daki yerel kuruluşların bize destek vermesi gerekir. Daha fazla destek verilirse hem işçi çalıştırma sayımızda bir artış olur. Dolayısıyla kazı da daha kısa bir zamanda tamamlanır. Üzerinde bulunduğumuz tepe kısmını üç yılda bitirmeyi hedefliyorduk ama bu çalışma hızında gidersek maalesef üç yılda bitiremeyeceğiz. Çünkü geçen yıl toplam on beş kişiyle çalıştım. Bu yıl toplam 28 kişiyle çalışabiliyoruz. Bu sene bizim bir avantajımız oldu. İŞ KUR’dan bize işçi verildi. Diyarbakır Valiliği ve İş Kur İl Müdürlüğünün ortak protokolüyle yatırım koordinasyon izleme Merkezi üzerinden bize işçi verildi. Kendilerine teşekkür ediyoruz. Bir avantaj oldu. Altı ay boyunca en azından kazımız devam etti.
SADECE ELİMİZ DEĞİL GÖVDEMİZLE TAŞIN ALTINDAYIZ
Aslında bu Diyarbakır’ın ortak malı, herkesin bir taraftan tutması gerekiyor. Ben bir Hoca olarak hiç böyle bir çalışmaya girmeden de odamda oturup bir şeyler yazıp çizebilirdim. Ama bir Diyarbakırlı olarak, Diyarbakır’ın gelişmesi için buraya gelecek turist sayısının artması için bizim taşın altına elimizi değil gövdemizi koymamız lazım. Buna ben giriştim. Gövdemizle taşın altındayız. İnşallah başarılı bir şekilde de çalışacağız ama yerelden de gelecek desteği bekliyoruz. En azından bizi yalnız bırakmamaları gerekir. Bizim çok da büyük taleplerimiz olmuyor. Ufak tefek taleplerde bize destek verip bu kazının bir an evvel tamamlanması gerekiyor.
BURASI AYNI ZAMANDA BİR SEYİR TERASI KONUMUNDADIR.
Kazının daha erken tamamlanabilmesi için sponsora ihtiyacımız var. Çünkü kazı yaptığımız alan özellikle açık hava müzesi konumunda olan iç kaleyle bütünleşen bir alandır. Aynı zamanda bir seyir terası konumundadır. Diyarbakır’a gelecek turistlerin özellikle bizim hazinemiz konumunda olan tarihi eserler bakımında zengin olan Sur ilçemizi buradan çok rahat bir şekilde izleyebilirler. Yapılacak bir gezi güzergâhı ve projesiyle bu alan hem arkeolojik kazı alanı olarak hem de bir seyir terası olarak Diyarbakır turizminin hizmetine sunulabilir. Ayrıca Saray’ın gizli tüneli veya kaçış tüneli dediğimiz tünelin onarılıp turizme kazandırılmasıyla bu alanının turizm potansiyeli artıracaktır.
Diyarbakır’ı ve çevresindeki ilçeleri de dikkate aldığımızda bölge açısından önemli bir turizm ve inanç merkezi. Önümüzdeki yaz sezonu ve daha sonrasında yoğun bir turist akını olacağından bahsediliyor. Kent, bütün kurum ve kuruluşları ve insanlarıyla buna nasıl hazırlanmalı?
Diyarbakır’a baktığımız zaman; Diyarbakır hem kültür turizmi açısından hem de inanç turizmi açısından çok önemli bir şehir. Çünkü çok kadim bir şehirdir. İlk çağdan günümüze kadar kesintisiz yaşamın devam ettiği bir şehir olduğu için turizmin gözde şehirlerinden biridir. Ama bazı talihsizliklerden dolayı ne yazıktır ki şimdiye kadar istediğimiz turist potansiyelini yakalayamadık. Şimdi son yıllarda 2011-12’lerde bir gelişme başlamıştı aslında çok iyi de bir ivme kazanmıştı. Turist sayısı artmıştı. Ama başlayan terör olaylarıyla beraber kesilmişti ama son bir iki yıldır sanki o olaylar hiç yaşanmamış gibi bir duruma geldi. Gece Sur sokaklarında, Gazi Caddesinde gezdiğiniz zaman, eski kadim mekânlarda gezdiğiniz zaman; Diyarbakır’ın o üzerindeki yaşanan olaylar yükünün tamamıyla atlatıldığını ve yeniden turizme, turistleri karşılamaya hazır bir şehir haline geldiğini görüyoruz.
KENTİ TURİZME HAZIRLAMAK GEREKİR
Diyarbakır’da aslında konaklama potansiyeli çok uygundur. Çok lüks oteller var. Yeme içme açısından baktığımız zaman hiçbir sıkıntının yaşanmayacağını, yeterince mekân olduğunu görüyoruz. Yine son yapılan sokak sağlıklaştırmalarıyla ve İç Kale düzenlemesi ile şehrin çehresinin değiştiğini görüyoruz. Yapılan son çalışmalarla Diyarbakır’a gelen turist sayısında ciddi bir artışın olduğunu gözlemliyoruz. Bu artış giderek devam edecektir. Bölgede yapılan Kazılar sonucunda ortaya çıkan veriler de buna katkı sağlayacaktır.
DİYARBAKIR SADECE GEÇİŞ GÜZERGÂHI DEĞİL KONAKLAMA DA OLMALI
Bu iş ile ilgilenen yetkililerle yapılan toplantılarda Diyarbakır’ın tur firmaları tarafından bir geçiş güzergâhı olarak kullanıldığını sık sık dile getiriyoruz. Hava yoluyla gelen turiste bir kahvaltıdan sonra en fazla bir iki saat şehri gezme süresi veriliyordu. Ondan sonra buradan Mardin’e devam ediliyordu. Diyarbakır aslında konaklamanın olduğu yer olması gerekiyordu. Son yıllarda bu kısmen değişti Diyarbakır’a gelen turistler artık Diyarbakır’da konaklıyor. Bu giderek artırılmalıdır.
Diyarbakır önemli bir kent, farklı bir kenttir. Her dönemde bölgenin hareket merkezi konumunda olmuştur. Hurri’lerden Cumhuriyet dönemine kadar Diyarbakır bölge illerine orduların hareket ettiği bir il konumundadır. Veya aynı yerel sivil toplum kuruluşlara baktığımız zaman merkez konumda olup çevresini besleyen bir il konumundadır. Kendi ilinde uçak saati uygun olmadığı zaman bir Mardin’li, Batman’lı gelip Diyarbakır’dan uçabiliyor. Hem gelen turistin sayısını artırmak hem de çevre illerin Diyarbakır’a olan taleplerini göz önünde bulundurarak; THY Diyarbakır’a olan sefer sayılarını arttırmalı ve bilet fiyatlarını da daha makul seviyeye çekmelidir.
DİYARBAKIR KÜLTÜR VE İNANÇ TURİZMİ AÇISINDAN ÖNEMLİ
Diyarbakır hem kültür hem inanç turizmi açısından önemlidir. Ama ne yazık ki ikisini beraber götüremiyoruz. Diyarbakır Eğil ilçesinde Hz. Zülküf ve Hz. İlyas Peygamberlerin kabrinin olduğu kesin.
Eğil üzerinde araştırmalar yaptım. Bu araştırmaları yaparken Hz. Elyase ve Hz. Zülküf peygamberlerinin kabirlerinin burada olduğuna dair net bilgilere ulaştım.
Yine 27 sahabe olarak literatürde geçen ama aslında üzerindeki kitabede Halit bin Velid’in oğlu Hz Süleyman ve 24 sahabenin burada olduğu kesin olmasına rağmen biz bunun tanıtımını çok iyi yapamıyoruz. Yine Meryem Ana Kilisesinde yatanların Hıristiyanlar açısından kutsal kişiler olduğu. Aynı zamanda Hıristiyanlar açısından da inanç turizmi açısından da önemli bir şehir olduğu açık ve nettir. Kültür turizmi açısından da hangi dönemde hangi yapıyı ararsanız Diyarbakır’da bulursunuz. Hem de toplu bir halde bulunuyor. Diyarbakır öyle iki saatte gezilecek bir şehir değildir. Diyarbakır gezi için en az bir gün süre ayrılması gereken bir şehirdir. Ama kapsamlı bir gezi için Ortalama iki gün ayrılmalıdır. Şu an dünya üzerinden ve kendi ülkemiz açısından baktığımız zaman; yer yer bazı kesintiler olsa da etrafındaki surları tamamıyla sağlam kalan tek şehirdir. Bir kere Diyarbakır’da o eski dünya düzenindeki şehirlerin nasıl korunduğunu, bu surların nasıl yapıldığını, bu surların içerisinde hangi burçların olduğunu, savunmanın nasıl yapıldığını, yine askerlerin o günkü şartlarda gezemek dediğimiz bu gezinti yollarında hareket ederek, şehri nasıl savunduklarına dair izleri görmek isteyenler, kesinlikle Diyarbakır’ı ziyaret etmesi gerekiyor.
ANITSAL CAMİLER
Anadolu’nun ilk camisi her ne kadar Hatay’daki Habib-i Neccar Cami’si görülse de aslında Anadolu’daki ilk cami Diyarbakır’daki Ulu Cami’dir. Erken İslam döneminde inşan edilen cami hep Selçuklu döneminde yapıldı denilir. Melik Şah yaparken onarım kitabesini koymuştur. Caminin üzerine kitabesini koyarken; ‘Ben burayı onardım’ diyor. ‘Yaptım’ demiyor. Ama son verilerle beraber yapının Emevi zamanında, Velid dönemi camileriyle olan benzerliği; hem iç mekânda bulunan ve 1700lerde çıkan yangından tahrip olan ve sadece bir parçası kalan kitabenin yazı stilinden, Diyarbakır Ulu Caminin de Şam Emeviye Ulu Camii, Mescidi Nebevi ve Harran Ulu Cami’de olduğu gibi ilk anıtsal camiler dediğimiz camiler grubuna girmektedir. Emevi’ler döneminde inşa edildiğini, Anadolu’da Maksureleri olan tek yapı olduğunu söyleyebiliriz.
Anadolu’nun en erken medreselerinden olan Hem Zinciriye Medresesi, hem Mesudiye Medresesi yine Ulu Cami yapı topluluğunun içinde bulunuyor.
EL CEZERİ’Yİ UNUTMAMAK LAZIM
Ulu Cami’den bahsederken de El Cezeri’yeyi atlamamak lazım. Ebu İsmail Bin Rezaz El Cezeri meşhur bir insandır. Sibernetiğin babası sayılıyor. Aslında bugünkü otomasyonun, bilgisayar sisteminin, robotları yapan ilk kişidir. Onun Güneş Saati Ulu Caminin avlusunda duruyor. Şu an kazısını yaptığımız Artuklu Sarayında kendi deyimiyle 25 yıl çalışmış. Özellikle diyor Nasrettin Mahmut ve onun babasının döneminde de çalıştım, kardeşi Kutbettin döneminde de çalıştım ama özellikle Nasrettin Mahmud’un kendisine çok destek verdiğini onun döneminde yaptığı bütün robotları bir kitaba dönüştürdüğünü, kitap da zaten günümüzde birçok nüshası var. En eski nüsha 1206 tarihli olup Topkapı Sarayındadır. El Hıyel adlı kitabında bütün eserlerini toplamıştır. Neler yapmıştır. Bir kere dünyada ilk insansı robotu yapmıştır. O robot aynı zamanda sultana hizmet eden robottur. Birçok robotu var. Yine su sisteminde şu anda gizli tünelin içerisinde bulunan ve Hz. Süleyman’a, Arbede Çeşmesine, su sağlayan gizli tünelin içindeki su kaynağından bulunduğumuz bu tepeye, su çıkarma makineleriyle suyu aktarıyor. Geçenlerde yaşlı bir amca kazı alanını ziyarete geldi. Ustasının vasiyeti bulunduğunu ve tünelin içindeki su kaynağını görmek istediğini belirtti. Ustası 1880 doğumluymuş. Osmanlı döneminde İç Kalede matbaacı olarak çalışmış Ustası tünelin içindeki su kaynağının bulunduğu yerde inek heykelinin üzerinde olduğu bir mekanizmayı gördüğünü ve kendisinin de bu mekanizmayı mutlaka görmesi gerektiğini ölmeden önce kendisine vasiyet ettiğini belirtti. Ancak alan askeri bölgede kaldığı İçin günümüzde seksen yaşlarında olan bu amca alanı ziyaret edemediğini ölmeden önce vasiyeti yetine getirmesi için şimdi gelip alanı ziyaret etiğini belirtti. Biz de şunu biliyoruz; El Cezeri’nin orada tarif edilen bir mekanizmayı kullandığını yalnız orada yaptığı sistemde inek resmini oraya sadece eserinin kopyalanmaması için koyduğunu o sistemi döndüren bir başka bir mekanizma olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla 1880 doğumlu olan bir amca eğer yirmi yaşında bunu görmüşse 1900’lere kadar El Cezeri’nin yaptığı sistemin hala aktif olduğunu da öğrenmiş oluyoruz. Yine bugün otomotiv sektöründe kullanılan krang milini de geliştiren ilk kişidir ve onu da bulunduğumuz alanda geliştirmiştir.
DİYARBAKIR’DA BİR EL CEZERİ MÜZESİ AÇILMALIDIR
Diyarbakır’ın da, El Cezeri’yi çok ön plana çıkartması lazım. Aslen Cizrelidir, ama Cizre o dönemde bölgenin de ismidir. Sadece şehir olarak algılamamak lazımdır. Yaşamını Diyarbakır’da sürdürmüş, Diyarbakır’da çalışmış, Diyarbakır’da kesinlikle bir El Cezire Müzesinin açılması lazım. Geçen yıldan beri bunu gündemde tutuyoruz. Vali yardımcımız, İl Kültür ve Turizm Müdürümüz, Rölöve Anıtlar Müdürümüz ve Müze Müdürümüz ile birlikte Diyarbakır’da böyle bir müzenin kurulması için özellikle çok efor sarf ediyoruz. İstanbul’da değil, Diyarbakır’da bu eserlerin üretildiği yerde müzenin açılması lazım. Bu müze, Diyarbakır’ın turizmine büyük katkılar sağlayacaktır.
Kaynaklarda dönerli fıskiyesinin olduğunu ve Divanenin havuzunda kullandığını biliyoruz. Fıskiyenin sadece taban kısmını bulabildik. El Cezeri’nin yaptığı şeylerle ilgili kazıda şimdiye kadar fıskiye kaidesi dışında herhangi bir veri elde edemedik ama henüz kazının başındayız. İleriki aşamalarda onunla ilgili verilere ulaşacağımızı tahmin ediyorum.
AMİDA HÖYÜK sadece Hurri’lere, Artuklu’lara, Akkoyunlu’lara başkentlik yapmakla değil; aynı zamanda böyle bir bilgini yetiştirmesi bakımından da, onun ürettiği ürünlerin burada uygulamaya konulması açısından da önemlidir. Çünkü El Cezire kendi kitabında şunu söylüyor; benden öncekilerde bazı benzer robotlar yaptılar, cihazlar geliştirdiler. Bunlardan biri de Beni Musa kardeşlerdir. Ama benimle onlar arasında şu fark var diyor; Onlar yaptıklarının uygulamasını, kullanmasını yapmamışlar dolayısıyla hataları görmemişler ben hepsinin uygulamasını yaptım. Hepsini kullandım. Gördüğüm hataları da giderip sorunsuz bir şekilde bu cihazları çalıştırdım diyor. Zaten bugün İstanbul’da, El Cezire Müzesinin Koordinatörlüğünde sergisi açılmıştı. Sanıyorum şimdi Ankara’da sergileniyor. Orada sergilenen bütün cihazların kendi kitabında açıkladığı şekliyle yapılmış ve bunların hepsi de çalıştırmıştır. Yine o bilgilerden de yaptığı bütün ürünleri deneyip, çalıştırıp bizatihi eksikliklerini giderdiğini de söyleyebiliyoruz.
Bu kadar yoğun çalışma içerisindesiniz. Tarihin bilinemeyen dönemlerini aydınlatıyorsunuz. Bizi tarihle buluşturuyorsunuz. Katkınızın değeri ölçülemez. Bize zaman ayırdığınız için size ve ekibinize çok teşekkür ediyoruz.
Biz de ekip olarak size ve basın çalışanlarına çok teşekkür ediyoruz.