Türkiye'nin medarıiftiharlarından Rahmetli Hocamız Doğan Cüceloğlu, bir hapishanede seminere çağrılır. Çeşitli suçlardan hükümlü gruba değerler eğitimi konulu bir seminer vermesi istenir. Daha önce en az bir defa değerlerden en az birini çiğnemiş olan bu gruba değerler eğitimi konulu seminer vermek son derece bıçak sırtı bir durum oluşturur. Ama yıllarını iletişim sanatına adamış bir usta olunca kıvrak bir zekayla hemen durumu çevirmeyi başarmış Doğan Hoca. Sahneye çıkmış ve yanına da bir parça ekmek almış. Bu ekmeği sahneye bırakmış. Sahneye gelmek isteyen var mı, diye sormuş. Ellerini kaldıranlar olmuş. Sahneye gelene bir de yüz dolar vereceğini söylemiş, kalkan ellerin sayısı biraz daha artmış. Sonrasında bir şartı olduğunu söylemiş ve sahneye gelip yüz doları alacak olan kişinin, sahnenin tam ortasına koyduğu ekmeğe basması gerektiğini söylemiş. Bunun üzerine az önce sahneye çıkmak için kalkan eller bir bir inmeye başlamış. Grup homurdanarak olmaz böyle şey, demiş. Doğan Hoca bunun üstüne teklifini artırmış, gelip bu ekmeğe basana yüz değil beş yüz dolar vereceğini söylemiş. Homurdanmalar iyice yükselmiş ve kalabalıktan biri "Hocam boşuna uğraşıyorsunuz, ekmek nimettir, kutsaldır. Buradan para vererek ekmek çiğnetebileceğin kimse çıkmaz!” diye bağırmış. “Hocam beş yüz değil, beş yüz bin dolar ver, yine de bize o ekmeği çiğnetemezsin. Boşuna uğraşma!" demiş başka biri. Doğan Hoca; gruba, değerler eğitiminin tam da bu olduğunu belirtmiş. Herhangi bir kişisel menfaat karşılığında bile bozmadan, doğru, yararlı ve inandığınız bir şeyi toplumsal menfaati de göz önünde bulundurarak yapmaktır. Sevgi, hoşgörü, saygı, adalet, bilinçlendirme ve yardımseverlik en önemli değerlerimiz olmalıdır. Para vererek ekmek çiğnetebileceğiniz insan sayısı yok denecek kadar azken bedavaya yalan söyleyen, hırsızlık yapan, yolsuzluk yapan, hak yiyen hatta Allah’ın verdiği canı alabilenlerin de bu toplumda olması ve aynı kişiler olması hatta bunların sayısının da çok olması sizce de oksimoronluk değil mi, sizce de garip bir paradoks oluşturmuyor mu? Yere düşen ekmeği çiğnememek için duyduğumuz hassasiyet, yerlerde sürünen bazı değerlerimiz çiğnenirken neden kendini göstermiyor acaba? Ekmeğin kutsallığı, insanların ve genel anlamda canlıların beslenmesindeki önemidir. Yani ekmek hayatta kalmamızı sağladığı için kutsaldır. Hayatta kalmayı sağlayabilen bir yiyecek mi, yoksa bir insanın bizzat hayatı mı daha değerli? Bazen bizde şekilcilik, özün o kadar önüne geçiyor ki neyi, niye yaptığımızın farkında bile olamıyoruz.
Sabah haberlerini okurken, şöyle bir haberle karşılaşırsanız şaşırır mısınız acaba? Başlık: "Sokakta Çıkan Kavgada Bir Kişi Öldürüldü!" Altında da şöyle bir yazı: Sokakta yürüyen E.A. kaldırımdaki ekmeğe bastı. Bunu gören Y.D. onu uyardı ve ekmeğe neden bastığını sorup “Ekmek nimettir!” diye bağırdı. E.A. da aynı sertlikle karşılık verince iki bıçak darbesiyle Y.D. tarafından ağır yaralandı. E.A. kaldırıldığı hastanede tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Birçok kişi şaşırmaz bu habere. Şaşırmıyoruz; çünkü amaçlarla araçlar yer değiştirmiş durumda. Aslında hepimiz şaşırmalıyız, çünkü değerli kılınması gereken insan olmalıdır. O değil de… Allah muhafaza! Seçim sürecindeki siyasilerimizden biri yanlışlıkla ekmeğe bassa ne olacak acaba?