Takke düştü kel göründü.
Yine bir doğa olayı; yağmurlar yağdı, yollar tıkandı, köprüleri ve alt geçitleri su bastı, kazalar, ölümler ve daha nicesi.
Bu olaydan sonra, Sayın Tarım ve Orman Bakanımız Prof.Dr. Vahit KİRİŞÇİ’nin açıklaması şu şekilde oldu;"Evet, sel 15 canımızı aldı ama toprak suya kavuştu"!
Doğa olaylarının felaketlere dönüşmesinde; birçok sebep gibi, karayollarındaki düzenlemeler ve trafiğin idaresi de lakayt yaklaşılmayacak kadar önemli bir parametredir.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin 68.761 kilometrelik yol ağında dolaşan, yirmi üç milyon aracın, sadece bir yıl içinde, iki yüz bine yakın ölümlü kazaya sebep olduğu ve bu kazalarda altı bine yakın insanın yaşamını yitirdiği bilinmektedir.
Emniyet Genel müdürlüğü Trafik başkanlığı istatistiklerine göre, 2021 yılındasadece Diyarbakır’da 5.419 kazada 33 kişi ölmüş, 4.586 kişi yaralanmıştır.
Bu gün bir canavara dönüşen trafiğin baş aktörü motorlu araçların tekerleri, 1895 yılında yollarımızda dönmeye başlamış ve artan araç sayısına ilişkin trafik kuralları, ilk olarak 24 Aralık 1913 yılında belediye zabıtasının görevleri arasına dâhil edilmiştir.
Karayolunda trafik, idarenin görevi olmaya başladıktan yüz yıl sonra, sayıları onlarca milyonu bulan araçların, on binlerce kilometrelik karayollarında, yasalarla konulmuş kurallara göre yönetilmesi ihtiyacı doğmuştur.
Trafiğin alt yapısı ve seyrini düzenleyen, kontrol eden ve gerekirse caydırıcı tedbirleri alarak, daha az kaza, ölüm ve kayıplar için çalışması gereken kurumlara bir göz atalım.
- 1-Karayolları Güvenliği Yüksek Kurulu, 2-Karayolları Trafik Güvenliği Kurulu, 3-Emniyet Genel Müdürlüğü, 4-Karayolları Genel Müdürlüğü, 5-Milli Eğitim Bakanlığı, 6-İl Özel İdaresi Genel Sekreterliği, 7-Tarım ve Orman bakanlığı, 8-Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 9-Belediye Trafik Birimleri, 10-İl ve İlçe Trafik Komisyonları
Sadece karayollarında seyreden trafik için bunca kurum ve bu kurumlarda çalışanbinlerce kişi var iken, onca felaket, kaza ve ölüm oluyorsa yanlış nerededir?
Yanı başımızdaki komşularımızda, son yirmi yılda,Romanya'da % 23,8, Bulgaristan'da ise % 39,6 oranında daha az kaza meydana gelmiştir.
Yayınlanan son verilere göre, Avrupa Birliği ülkelerinde, son yirmi yılda, ölümlü trafik kazalarının sayısında yarı yarıya bir düşüş yaşanmıştır.
Onlarda trafik kaza ve ölümleri azalırken, bizde artması kader midir?
Ya da Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi, karayollarında yaşanan felaketler bedel midir?
- Şehirleşmede doğal felaketlerdeki kayıplardan ders alıp aynı hataları yapmamak,
- Metro gibi kaliteli toplu taşıma araçlarını çoğaltarak araç trafiğini azaltmak,
- Fahri trafik müfettişliklerini çoğaltıp etkin kılarak, hatalı sürücüleri tespit etmek,
- Şehir içi ve şehirlerarası yollarda EDS (Elektronik destekleme sistemleri)’niçoğaltarak, sürat limitlerine uyumu yaygınlaştırmak
- Kavşaklarda ışık ihlallerinin tespiti için kameralar kullanarak ihlalleri azaltmak,
- Karayolları ve trafik uygulamalarında; alt yapı, kural ve kontrolunsurlarının uygulanmasında üniversitelerimizin aktif rol almasını sağlayarak uygulamalarda bilimselliği etkin kılmak.
Tedbirlerinin kısa vadede kazaları, ölümleri, felaketleri azaltacağı ve altımızdaki milyonluk araçların belamız olmasını engelleyeceği kanaatindeyim.
Bu tedbirleri yerine getirmek için elbette para lazımdır.
Bunun için de trafik cezalarından alınan paraların, başka bakanlıkların bütçelerine aktarılmayıp, belirtilen hizmetlerin temininde kullanılması durumunda ihtiyaçların karşılanabileceğini değerlendirmekteyim.
Yaşamkalitemizi yükseltmesi gereken trafiğin, felaketlere ve ölümlere sebep olan canavara dönüşmesinin sebebikendisi değil, onu yönetmekteki beceriksizliğimizdir.
Her afette olduğu gibi; karayollarında yaşadığımız her bir felaketten sonra, yaşadıklarımızı Sayın Bakanımızın deyimi ile bir sebebe bağlayıp, tembel gelinlerin tozu halının altına süpürmesi misali, kayıplarımızı hatıralarımızın altına mı süpüreceğiz?
Ya da; bir musibet bin nasihatten beterdir deyip, yaşadıklarımızdan ders mi alacağız?
Takdiri siz okuyucularımın değerlendirmesine bırakıyorum.
Saygılar.