TOTALİTARİZM ÇIKMAZ SOKAKTIR

Ali Ekber PEKŞEN

Totaliter rejimlerin en temel özelliklerinden birisi de, doğrulanabilir gerçeklerin belirlediği hayata tahammül edememeleri ve bu gerçeklere karşı aleni şekilde düşmanca tutum almalarıdır. Rejim bu düşmanca tutumunu; uydurduğu, türettiği ve piyasaya sürdüğü bir takım gerçek dışı beyanlarla, yalan yanlış bilgilerle, iftira türü söylemlerle sürdürmektir. Bu söylemleri siyasetlerinin merkezine alan figürlerin anlayışında, hukuk tanımazlık ön plandadır.

Rejimin, düşmanlaştırdığı gerçekler karşısında sergilediği yalanlarla ilgili sonsuz tekrarları vardır. Bu tekrarlarını, olur olmadık zamanlarda ve büyülenmiş düşünceler ürünü gibi sürer piyasaya. Bu büyülü sözlerin encamını, adeta kamuoyunun hafızasına kazınmış kavramlar oluşturur. “Köklerini kazırız/m.” “Enselerinde biteriz/m.”, “Nefes aldırmayız/m.” “O’nu, Onları içeri tıktırırız/m.” “Bu meseleyi yalnız ve yalnız bir başıma/-ımıza ben/biz çözerim/z.” ….. gibi. Aslında sürekli tekrar olan bu ifadeler, rejimin baş aktörü muktedirin hayatın tüm alanlarına hâkim olduğunun da vazedilmesidir.

Bu minvalli söylemler, sistemin vazgeçilmezidir. Bu vazgeçilmezler, halk nezdinde pekişmeli, kalıcı olmalıdır. Pekiştirme işi inançları etkileyerek yapılabilir. “Bu kardeşinize yetkiyi verin, hepinizi uçururum.” “Her yeri güllük, gülistanlık yaparım.” gibi ifadelerle, rejimiz baş aktörüne yani muktedire, olağanüstü yetkinlik atfedilir.

Sistem sürekliliğini, ürettiği komplo teorilerine borçludur.

Özel ve kamu hayatı arasındaki farkı kaldırmaktan yanadır ve bu yanlılığını kamuoyuna sürekli enforme eder. Hayatın her alanına müdahil olduğunu hiçbir sınır ve etik değer tanımaksızın sürdürür. Kimin nerede ve nasıl konuşacağından tutun, kadınların nasıl doğurması gerektiğine kadar herkesi ilgilendiren konularda, görüş beyan eder. Beyanlarda, genellikle emir kipi ve buyurgan bir dil kullanır.

Araştıran, akademik çalışmaların ürünü bilgilerle kamuoyu önüne çıkan ve görüş beyan eden insanlardan hoşlanmazlar. Bu hoşnutsuzluklarını her fırsatta söyler ve bu insanları itibarsızlaştırmak için iftira dahil her tür yönetimi kullanırlar.

Bütün bu faaliyetlerde, iktidar gücü kullanılır. İktidar hegemoniktir. Gücünü kullanır, tek taraflı söylemler ve baskı yoluyla ikna etme yolunu seçer, yeni bir bilinç inşa ederek başkalarının düşüncelerini yönlendirir. Uzun süreli iktidarlar hegemonya alanlarını, kitlelerin ihtiyaçlarını belirleme noktasına kadar ulaştırmakta beis görmezler. Adeta kitlelerin yerine karar verirler.

İktidar; fiziki, ekonomik, sembolik olarak adlandırılan tüm kaynaklarını, “asmayalım da besleyelim mi?", “Nas var, size ne oluyor, bize ne oluyor?" ….türünden duygu dünyasına hitap eden anlatımlarla meşrulaştırma yolunu seçer. Özellikle dini ve milli değerleri dikkate alan bu siyasi ajitasyon, kitleleri seçeneksizlikle karşı karşıya bırakır. Bu söylemlerin ürünü uygulamalar, meşrulukla bezenerek, otoriteye dönüşür. Meşrulaştırma aşamasında; propaganda, endoktrinasyon ve manipülasyon dahil her tür yöntem kullanılır.

Meşruiyet, etkin ve sürekli iktidarın temelidir. Bu amaçla tüm iktidarlar, meşru olduklarına yönelik kanaat oluşturma adına büyük çaba harcarlar. Özellikle sembolik kaynakları kullanırlar. Böylece, itaat, gönüllülük, sempati oluşur. Sembolik kaynaklar, itibar kazandıran kaynaklardır. Kitleler, geleneksel değerler üzerinde tek taraflı bilgilerle yönlendirilir. Vatan, millet, bayrak, din iman üzerinden yazılı ve görsel basın ve eğitim kurumları aracılığıyla manüpilasyon yapılır.

İktidar sahipleri, semboller ve geleneksel değerlerle süslenmiş ifadelerle abartılı tarzda anlatılır. Amaç, iktidar sahiplerine itibar kazandırmak ve itibari hep yükseklerde tutmaktır.

Başlarda, manipülasyon ve yer yer zorlamayla kabul sınırlarına dahil olan otorite, süreç içinde, herhangi bir zorlama olmaksızın ya da manüpilasyona gerek olmaksızın kabullenilmeye başlar. Otoriter rejimlerin en tehlikeli noktaya ulaştıkları aşama, kabullenilmeleridir.

Otoriter rejimler için kabullenilme, aynı zamanda “itaat yükümlülüğü” anlamına gelir. Otoriteye itaat edilmediğinde, “beka” meselesi yaşanır. "Vatanın ve milletin bütünlüğü tehlikeye düşer." gibi söylemlerle, kabul sınırı sürekli daha yükseklere çekilir.

Siyaset; toplumun tümünü ilgilendiren ilişkileri son aşamada, meşru zora dayanarak düzenleyen bir eylemler bütünüdür. Zor olarak kullanılan araç da devletin gücüdür. Devletin gücü, genel geçer hukuk kurallarını hiçe sayan uygulamalarıyla hayat bulmaya başlayınca, adaletten eser kalmaz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.