Siyasal mücadelenin önemi ve buradan çıkacak sonuçların başarıya endeksli bir durum olduğu gerçeği giderek kafamızda olgunlaşıyor. Dünyadaki örnekleri de bunun böyle olduğunu gösteriyor. Türkiye’de silahtan siyasal mücadeleye doğru evirilen bu süreci dünyadaki doğru örnekleriyle karşılaştırdığımızda hedefe yönelik yöntemde halkların kazanımının varlığını görmek mümkün.
Süreci yürüten kesimler açısından zaman zaman sıkıntıların yaşanmış olması her şeyin bir anda bittiği, silahlara yeniden başvurulacağı bir duruma hitap etmiyor. Patlamayan silahlar toplum nezdinde kabul görüyorsa, taraflar arasındaki kırgınlık ve kızgınlıkların yürüyen süreçte törpülenmesine, daha doğru temelde yöntemler geliştirilmesine zemin hazırlamanın önü açık demektir.
Abdullah Öcalan’ın 2014 Newrozunda verdiği, 2013 Newroz mesajlarının devamı niteliğinde algılamamız gereken mektubun içeriği de siyasal mücadelenin kesintisiz devam etmesine hitap etti. İktidar yâda Devletin içinde olması gereken zorunlu diyalog ve müzakerelerin yürütülmesindeki aktörlüğünün tek başına vazgeçilmez olmadığına yapılan vurgudan yola çıkacak olursak, çoklu aktörlerin de devreye sokularak sorunların halklar nezdinde çözümüne kapı aralayan, aktif siyasasal mücadeleyi ön plana koyan yeni bir stratejiyle, yeni bir yol haritası ile yoğun bir dönemin başlayacağı izlenimini edinmek mümkün.
Bu dönemin başlangıç tarihi sanırım çok uzun bir tarih olmayacak. 30 Mart seçimlerinden çıkacak sonuçlar tabiri caizse; herkesin, her kesimin, partilerin, parlamentonun, şapkasını önünü koyup düşünmesi gereken bir döneme hitap edecektir. Öncelikli mesele, toplumun tüm kesimlerini yasal koruma altına alacak olan yeni ve demokratik bir anayasanın genel seçimler öncesinde bu parlamentoda hazırlanarak devreye sokulmasıdır. Kürt tarafı bunu istiyor ve bu konuda ısrarlı. Bu ısrar, sadece Kürtlere faydası olacağı için değil. Türkiye’nin tamamını, tüm halkları kucaklayacağı ve kapsayacağı için önemsenmesi gerekiyor. Tek başına Kürtler yâda tek başına Türkler adına ortaya çıkarılacak bir stratejinin coğrafyanın tamamına bir fayda sağlamayacağı gibi, sorunların artarak devam etmesine zemin hazırlar.
Toplumsal mutabakatlı yeni Anayasanın hazırlanarak devreye sokulması bütün sorunların devre dışı bırakılması anlamına geliyor. PKK’de dâhil olmak üzere tüm siyasi aktörlerin mutabakatının olduğu bir anayasaya sonraki zaman dilimlerinde itiraz etme olanağı da ortadan kalkacak, devletin halkların yararına yeniden yapılandırılmasına zemin hazırlayacaktır.
Yapılması istenen şey, fazladan, uçuk, olması mümkün olmayan bir şey midir? Elbet teki değil. Yönetenlerin, yönetilenler nezdindeki sorumluluğudur. Ülkeyi yönetenler, yönetmeye aday olduklarını söyleyenler bunu da yapmayacaksa, halkı kandırarak parlamentoyu zorla işgal ediyorlar demektir. Dünyada hiçbir işgal ve işgal girişimi ilelebet başarılı olmamıştır. Hele halkın, halkların patlama noktasında olduğu ülkelerde hiç olmamıştır. Türkiye patlama noktasındadır, karar vericiler bunu görmek ve buna göre stratejileri devreye sokmak zorundadır.