Son zamanlarda Türkiye'de yaşanan şiddet ve cinnet vakaları, özellikle gençler arasında artan psikolojik problemler ve toplumsal çözülmenin bir göstergesi haline geldi. Bu olaylar, gençler arasında bir kimlik ve yön bulma çabasının krize dönüştüğünü işaret ediyor. İstanbul Fatih'te bir gencin iki genç kızımızı öldürüp ardından intihar etmesi, bu sorunun en acı örneklerinden biri. Bu tür olaylar, bireysel bir kriz olarak görünse de aslında toplumsal sorunların bir yansıması olarak derinlemesine incelenmesi gereken vakalardır. Toplum olarak gençlerimizin yaşamını anlamlandırmalarına destek olamıyoruz; aksine bu yükün altında daha da yalnız kalmalarına göz yumuyoruz.
Gençlerin bu tür yıkıcı davranışlara yönelmesinde birçok faktör rol oynuyor. Ekonomik kriz, işsizlik, geleceğe dair belirsizlik, ailevi sorunlar, eğitim sisteminin yetersizlikleri ve sosyal medyanın yarattığı sanal dünyalar, gençleri gerçeklikten uzaklaştıran unsurlar arasında yer alıyor. Özellikle uyuşturucu bağımlılığı, gençlerin kontrol edilemeyen öfke ve cinnet anlarına sürüklenmesinde ciddi bir tetikleyici rol oynuyor.
Son dönemde gençlerin yöneldiği satanist gruplar ve kültler (incel grubu da bunlardan biri), gençlerin aidiyet ve anlam arayışının bir sonucu olarak görülmelidir. Bu tür oluşumlar, özellikle hayatında bir boşluk hisseden, ailesiyle ya da çevresiyle bağ kurmakta zorlanan gençleri hedef almaktadır. Şiddet, mistik ritüeller ve topluma karşı isyan, bu grupların çekim merkezi haline gelmiştir.
Türkiye'de psikolojik sorunlarla başa çıkmak konusunda hala bir tabular silsilesi mevcut. Aileler, gençlerin yaşadığı ruhsal bunalımları genellikle ciddiye almamakta ya da sosyal damgalanma korkusuyla bu tür sorunları göz ardı etmektedir. Oysa erken yaşta müdahale edilen psikolojik problemler, gençlerin hem kendilerine hem de çevrelerine zarar vermesini önleyebilecektir. Okullarda, üniversitelerde ve toplumsal alanlarda psikolojik destek mekanizmalarının geliştirilmesi, bu tür trajik olayların önlenmesinde büyük rol oynayacaktır.
Tüm bunların ortasında, toplumun geniş bir kesimi olarak ne yazık ki bu olaylara kayıtsız kalmaktayız. Medya ise çoğu zaman bu olayları dramatize edip reyting arayışına girerken sorunun çözümüne dair öneriler sunmaktan kaçınmaktadır. Her haber başlığı, bu olayları daha çok kişiye duyurma amacı gütmekte; fakat gençlerin derin yaralarını görmek ve onlara bir çıkış yolu sunmak çoğu kez arka plana atılmaktadır. Bir genç, sadece bir haber değil; toplumun geleceği ve değerlerinin yansıtmaktadır. Birkaç gün sonra bu olay da unutulacak ve bir başka ciddi bir sorunla karşılaşıncaya kadar gerçekler ne yazık ki halı altına süpürülecektir.
Günümüz gençliği, sosyal medyanın ve dijital dünyanın etkisi altında şekillenmeye devam ediyor ne yazık ki. Sosyal medya platformları, gençlerin kendilerini ifade ettiği ancak aynı zamanda baskı ve rekabet altında hissettikleri bir arena haline gelmiş durumda. Şiddeti normalleştiren, bireyleri birbirine yabancılaştıran ve sanal dünyada kendini değersiz hissettiren bu platformlar, gençlerin psikolojik sorunlarını daha da derinleştirmektedir. Aynı zamanda, gençlerin bu tür olayları örnek almasına, benzer eylemlere yönelmesine de zemin hazırlamaktadır.
Bu olayları artık bireysel vakalar olarak görmemeli bunun toplumsal bir soruna dönüştüğünü kabul etmeliyiz. Bu tür trajik vakaların ardından suçlu aramaktan öte, toplumun her kesimi olarak sorumluluklarımızı sorgulamalı ve gençlerimize daha güçlü bir destek sunmalıyız. Bu konuda ilgili bakanlıkların ve kamu kurumlarının ciddi adımlar atması gerekmektedir. Aksi durumda bilinçli bir nesil yetiştirme adına çıkılan bu yolda nesilleri kaybetmeye devam edeceğiz.