Futbol diliyle konuşup sahada top koşturalım diyorum. Herkes öyle yapıyor, toplu ya da topsuz, her kes sahada bir şekilde koşuyor, kim kimi yoracaksa artık?
İzleyip göreceğiz
Bakıp göreceğiz
Görüp bakacağız
Bir şekilde göreceğiz
Er ya da geç göreceğiz
Yürürken göreceğiz
Rüyada göreceğiz
Nemi diyorum?
Ne bileyim, bende topsuz alanda laf koşturmaya çalışıyorum işte.
Top taca gitmiş olsa geri gelecek.
Ama top tribünleri de aştı sokağa düştü.
Sokaktakiler topu sahaya geri yollar mı yollamaz mı, bilemem, ama araya bir hikâye sıkıştırayım.
Hikâye, çocukluktan gençliğe adım attığımız yıllardan. Okul bahçesinde ya da stadyumdaki antrenmanlarda, maçlarda sert ve yüksek şutlar sonucu top mevcut alandan sokaklara düşerdi.
Nereye, kimin önüne düştüğü bilinmezdi, ancak topun geri gelmesi umudu her zaman vardı. Bir de umudu besleyen kısa sert mesajlar yollanırdı dışarıya.
Dışarıda olana hâkimiyeti anlatan, topun geri gelmesini sağlayacağına inanılan mucize kelimeler şöyleydi;
“Ula topu geri at seni tanıyam haaa”..
Tabi ki böyle bir durum yoktu.
Dışarıda olanı nereden tanıyacaksın?
Tamamen psikolojik gönderme yapılıyordu dışarıda olana, topu alıp kaçmasın, geri atsın sahaya diye. Genelde geri gelirdi top. Korkudan değil tabi ki, dışarıda olanın asaletinden dolayı.
Diyarbakır’da bu hikâyeye defalarca tanık olduk, diğer illerde de böyle olmuştur diye düşünüyorum, bugünkü gibi çok fazla olmadığı için kıymetliydi top. Bugün artık çok fazla sorun değil, çünkü çok fazla top var dışarıda, sahada, alanda, AVM’lerde!
*
Neyse saha dışı gayri nizami kurallar bir yana biz dönelim siyaset sahasına. Canı sıkılan topu saha dışına atıyor, her kes topsuz alanda top koşturuyor, her kes birbirini yormaya çalışıyor.
Ömer Gergerlioğlu, Montrö, Amiral derken ‘Dalgalan ey kur, kim tutar seni’ moduna teslim olduk, iktidarın keyfi yerinde. Topsuz alanda gayri nizami top koşturmaya devam, haftaya bulunur elbet yeni bir konu. Ne olacak, sorun değil; Kerkük, Musul, Şengal, Lozan, Sevr v.s..Bulunur. Bulunur.