“Üç günde İsrail’i dize getirdim ama on gün Amerika’ya karşı savaşamadım” demişti, Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat.
İsrail-Arap çatışmalarını özetleyen yukarıdaki cümleye gelmeden, bu çatışmaların sebebini ve geçmişini hatırlamakta fayda vardır.
1947 yılında, Birleşmiş Milletler, İngiliz mandasındaki Filistin topraklarının, bir Yahudi devleti, bir Arap devleti ve Kudüs'ü çevreleyen BM kontrolü altındaki bir bölge (Coprusseparatum) olmak üzere, üçe bölünmesini kabul etti.
Oylamanın sonucunu, Yahudiler kabul edip kutlarken, Filistinliler ve Arap devletleri kararı red etti.
14 Mayıs 1948 tarihinde, Filistin’de, İngiltere mandasının sona ermesinin hemen ardından, Yahudi Ajansı İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan etti.
Aynı gün, cılız yedi Arap ülkesinin orduları İsrail'e girse de, Amerika’nın İsrail’e desteği ile savaş Arapların aleyhine dönüştü.
Sonraki yıllarda, İsrail ile Araplar ve Filistinliler arasında;
- 1956 Süveyş Krizi / 1967 Altı Gün Savaşı / 1973 Yom Kippur Savaşı
- Lübnan İç Savaşı (1975-1990) / İlk İntifada(1987-1990) / İkinci İntifada(2000-2005)
- 2006 İsrail-Lübnan Savaşı / Gazze Savaşı(2008) / Gazze Şeridi hava saldırıları(2011) / 2014 Gazze Savaşı / 2021 Filistin-İsrail
Olmak üzere, on bir savaş ve çatışma yaşandı.
Bütün savaş ve çatışmalardan, Özellikle ABD’nin desteği ile İsrail kazançlı çıkar.
1973 Savaşından elli yıl sonra, şimdi yaşanan Gazze savaşı, 1973 Arap – İsrail savaşından sonra, O dönemde Mısır Devlet Başkanı olan Enver Sedat’ın, şu sözlerini yeniden hatırlattı. ”Üç günde İsrail’i dize getirdim ama on gün Amerika’ya karşı savaşamadım.”
Bu günlerde, yaşanan Gazze meselesi dolayısı ile Amerikan savaş gemilerinin İsrail kıyılarına gelmesi, yıllar geçse de hiçbir şeyin değişmediğini göstermektedir.
Üstelik önceki çatışmalarda, cılız da olsa İsrail aleyhine tepki gösteren Arap dünyası ve dünyanın egemen devletlerinden, bu gün ki çatışmalar dolayısı ile hiç ses çıkmamış ve hatta İsrail lehine güçlü söylemler dile gelmiştir.
İsrail, komşusu bütün devletlerle sınır anlaşmazlığı olan ve dünyada kesin sınırları olmayan aç gözlü tek devlettir.
Çünkü İsrail’in hedefinde, bu gün ki Tevrat’ta, Yahudilere vaat edildiği ifade edilen topraklar vardır.
Bunun göstergesi de, İsrail’in anayasası yerine geçen temel yasasının, birinci maddesinde açıkça yer alan ifadedir.
Madde 1: İsrail toprağı, üzerinde İsrail devletinin kurulduğu, Yahudi halkının tarihî vatanıdır.
Peki, bu tarihi vatan neresidir?
Bu sorunun cevabı için de, Yahudiliğin bu gün ki Din Kitabı, Tevrat’taki vaatlerin, Türkçe mealine bakmak yerinde olacaktır.
“Tevrat/Yeşu 1
Rab’bin Yeşu’ya Buyruğu
1-RAB, kulu Musa'nın ölümünden sonra, O’nun yardımcısı, Nun oğlu Yeşu'ya şöyle seslendi:
2-“Kulum Musa öldü. Şimdi kalk, bütün halkınla birlikte Şeria Irmağı'nı geç. Size, İsrail halkına vereceğim ülkeye girin.
3-Musa'ya söylediğim gibi, ayak basacağınız her yeri size veriyorum.
4-Sınırlarınız çölden Lübnan'a, büyük Fırat Irmağı'ndan –bütün Hitit ülkesi dâhil– batıdaki Akdeniz'e kadar uzanacak.
…….”
H
İsrail’e göre Yahudilerin tarihi ve hedef vatanı; Türkiye, Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Mısır’ın bir kısmı, Ürdün ve Filistin topraklarının tamamı ile Yahudilerin ayak basabilecekleri her yerdir.
İsrail’in hedefi, tarihi vatanları olduğu için, orta doğuda savaşların bitmesini düşünmek de ütopik olacaktır.
Hamas’ın 7 Ekim’de saldıracağını bile bile, bu saldırıya engel olmayan, saldırıyı Gazze’deki katliamları için sebep yapıp mağduru oynayan İsrail’in, bu günkü çatışmalardaki hedefi de, Gazze’deki nüfusun yarısı olan, bir milyondan fazla Filistinliyi, buradan Mısır’a sürmektir.
Yetmiş beş yıldır, İsrail’in savaş suçu işleyip, Filistinlileri katlettiği her olaydan sonra, yaklaşık beş yüz kereden fazla İsrail’i kınayan, Birleşmiş Milletler ile İslam Dünyası’nın, döktüğü timsah gözyaşlarının (ikiyüzlü olmak), İsrail’in katliamlarını engellemeye bir etkisi olmamıştır ve olmayacaktır.
Hâlbuki orta doğuda katliamların durması ve barışın gelmesi isteniyorsa, petrol zengini Arap ülkelerinin, 1973 savaşından sonra yaptığı gibi, İsrail’e destek olan ülkelere, petrol ambargosu uygulamaları yeterli olacaktır.
1973 teki savaş sonrasında, İsrail destekçisi ülkelere, uygulanan beş aylık petrol ambargosu ile dünya ekonomilerinde krizler yaşanmış, krizden sonra, Avrupa ve Japonya, İsrail’e verdikleri siyaset desteğini değiştirmiş ve Filistin yanlısı siyaset yürütmüşlerdir.
İsrail’in katliam ve işgallerine karşı, petrol ambargosu benzeri, caydırıcı tedbirler alınmadıkça, orta doğuda çatışmaların bitmesinin mümkün olmadığı görülmektedir.
İyi niyetli düşünüp, dünyanın tamamı bu günkü İsrail’i kabul ettiğini ilan edip, orta doğuya barışı getirelim derse de, İsrail’in katliamlardan, işgallerden ve hedef ülkeden vazgeçeceğine inanmak, hayalden başka bir şey değildir.
Allah’ın lütfünü esirgemediği, barış, huzur ve adalet fakiri orta doğu halklarının, şeytanları için değil, kendileri için kardeşçe yaşadıkları günlere ulaşabilmeleri temennisi ile.