Mümin Ağcakaya
TİGRİS HABER - 1987 Mardin Ömerli doğumlu Süleyman Kızıldağ eğitimini Mersin’de tamamladıktan sonra Diyarbakır’da Çocuk ve Ergen psikiyatrisi olarak görev yapmaya başladı. İlk sergisinin özellikle Diyarbakır’da olmasını isteyen Kızıldağ, bunun nedenini Mezopotamya’nın tarihi kültürel zenginliklerinin resimlerinde konu yapmasında belirleyici iki kaynaktan biri olduğunu bunu resmetmeden duramayacağını söyledi.
Neden soyut resme yöneldi?
Süleyman Kızıldağ resimle olan bağını şöyle anlattı;
“Tabi mesleğimin de bana kattıkları var. Psikiyatrinin özellikle bilinç dışı alanında okumalarımdan sonra bende resmimi soyuta götürmeye başladı. Soyut resimde bilincin biraz devre dışı kalması söz konusu oluyor. Burada sizin temel gerçeğiniz daha kolay ortaya çıkabiliyor. Resimlerimde bir yerde sonradan farkına vardığım şeyler aslında bilinç dışımın ortaya çıkması, beni daha çok tanımlamasıydı. O nedenle bu sergiye izlenimler adını vermeyi tercih ettim. İzlenimler şöyle bu gerçekliğin bende bıraktığı, izleri kovalamamla beliren şeyler oldu. Dolayısıyla bu sergide Mezopotamya’nın ve bilinç dışının çok büyük etkisi oldu. İzlenimler adını da bu yüzden vermek istedim. Sergide temelde bu yüzden bilinç dışı ve Mezopotamya üzerinden okunabilir.”
‘Anlaşılmak gibi bir derdim olmadı’
“Sanatımla ilgili çoğu zaman anlaşılmaz buluyorlar ama zaten bende çok anlaşılmayı tercih etmiyorum. Anlaşılmak gibi bir derdim yok. Temelde duygularla yaptığım çizimler var. Bu duygular karşıya geçiyorsa benim için yeterlidir. İlla ideolojik bir amacının olması, anlaşılması, bir yere çekilmesine ihtiyaç yok. Anlaşılıyorsa da bu karşı tarafın yansıtmasına bağlı bir şey olabilir. Bu da zaten resimlerin amaçladığı bir şeydir. Gören her kişinin kendi gerçekliğini yansıtması ve buradan kendi hakkında bir fikir edinmesidir aslında. Ressamın yansıttığı şey yanında kendisinin de yansıttığı ve kendisinin bulduğu eserleri ortaya çıkarmak istiyorum. O yüzden anlaşılmak gibi bir derdim yok.”
‘Resim temel tılsımını kaybetmemeli’
“Üretimlerimde sonradan fark ettiğim Mezopotamya’nın çok büyük bir etkisi var. Benim ana gündemim Mezopotamya ikinci kaynağım da bilinçdışı. Çünkü bilincin biraz da yontulmaya müsait ve günübirlik olaylardan etkilenip sürekli gündemin değişebileceğini düşünüyorum. Dolayısıyla daha temel gerçeklik olan bilinç dışına bunun içinde toplumsal yan da var. Büyütülüşümüz, çocukluğumuz bunların etkisi var. Anlaşılmak gibi temel bir derdimin olmayışının temel sebebi şu; resim ya da her hangi bir sanat dalı bir şeyi anlatmaya çalışırsa ideolojiye dönüşür. Temelde bir şeyi savunursa ideolojiye dönüşür duygulardan arındırır. Resmin ve diğer sanat dallarının biraz da gizli kalması gerekiyor. Yani o temel tılsımını, izini kaybetmemesi için her şeyi ulu orta söylememesi gerekiyor. O yüzden de anlaşılmaya da ilada çalışmıyorum. Anlaşılmaya çalışmanın eserin içindeki özü biraz değersizleştirebileceğini düşünüyorum.
Benim resmimde sembolizmin çok fazla yeri yok. Ama her şeyi ulu orta söylemeye çalışmam. Bendeki bir duyguyu illaki gizemli yapmaya da çalışmam. Ama bunu çok da anlaşılır kılmak için basite de kaçmam. Yani temelde bendeki şey neyse onu aktarmaya çalışırım.”
‘Hasankeyf de yaşlı bir kadının yüzünü gördüm’
Mezopotamya’yı esas alıp tuvalin başına oturunca nasıl bir duygu düşünce dünyasına kapılıp gidiyorsunuz?
Yaratım süreci karmaşık bir süreçtir. Oturup ben bunu yapacağım dediğinizde bir şey ortaya çıkmaz. Bazen bir an olur. İlham ya da esin olur. Bir sanat eserinin ortaya çıkması bazen gördüğünüz bir şeyden, izlediğiniz bir haberden olur. Mesela resimlerin birinde Hasankeyf Dayık da Hasankeyf sökülüp götürüldüğünde orada izleyen yaşlı bir kadının yüzünü gördüm ve artık o kadını resmetmem gerekiyordu. O artık bende oldu. O kadın Mezopotamya’da Hasankeyf’de olduğu için Hasankeyf de insanlık kadar eski olduğu için hepsi birleşip ben de bu duyguları bir şekilde ortaya çıkarmam zorunluluğunu oluşturdu. Yaratı bir yerde bende böyle bir şey yani tasarlayıp yaptığında genelde basite kaçmış oluyorsun.
Tarih okumaları resimlere nasıl yansıyor?
Sürekli Sümerlere, Asurlara burada yaşayan diğer halklara Kürtlere, Araplara, Süryanilere yönelik merakım var. Sürekli belgeseller izlerim. Onların tarihlerine dair okumalar yaparım. Mezopotamya’nın tarihi bende derin bir yeri var. Çünkü insanlık burada oluşmuş. Göbekli Tepe yüz kilometre ötemizde, Körtük Tepe yakınımızda. İnsanlığın organize olduğu, uygarlığı var ettiği yerler buralar. Dolayısıyla kökenleri bulmak bunları anlamaya çalışmak birazda bizi oluşturan kültürü baskı kuran kültürü de anlamakla oluyor. Diğer uygarlıklar diğer şehirler ilk şehirlerin birer kopyası Mesela Sümerlerde uygarlığımızın tüm temel taşlarını görebilirsiniz. Okul var, ibadethane var kral var. Mimari eserlerde bile kubbe Sümerlerin bulduğu bir şey. Bunların dışında çok da fazla ekleyebildiğimiz bu aksiyonlar yok. Yani temelde aynı aksiyonlar devam ediyor. Uygarlığımız bunların birer kopyası gibi. İnsanlara bu şehirleri kurduran, uygarlığı devam ettiren şey neydi? Bu hep benim ilgi alanım olmuştur. Tabiki bu da resme yansıyor. Resmimi zenginleştirsin diye bu okumamı yapmıyorum. Merakım zaten bu tür şeyleri ortaya çıkarıyor.
‘Rüyalardan da besleniyorum’
Tuvalin başına oturduğunuz zaman yapacağınız resmin kurgusu nasıl oluşuyor?
Genelde şöyle bir yöntemim vardır. Film izlerken ya da okurken genelde elimin altında kâğıt kalem olur. Bu tıp fakültesinden kalan bir alışkanlıktır. Okurken notlar alıyor ve yanına bir şeyler çiziyordum. Sonra çizdiğim o şeylerin çok değerli olduğunu fark ettim. Çünkü bilincim onlara ait değilken bilinç dışı çiziyor gibiydi, yani şuursuzca çizdiğim şeylerdi. Bilinç dışı çizdiğim şeylerdi. Dolayısıyla şuuru ortadan kaldırmak için bu tür şeylere ihtiyacım vardı. Ve genelde dikkatim başka yerdeyken çizdiğim eserleri eskiz haline getirip onları yansıtmaya çalışıyorum. Rüyalardan çok beslenmeye çalışıyorum. Çünkü rüyalar bilincin dağıldığı, devre dışı kaldığı ve bizi asıl etkileyen olayların ortaya çıktığı bir sahne. Gerçeğe ihtiyacınız yok. Mesela o Alan Kürdideki hayalet benzeri şeyler rüyamda gördüğüm şeyler. Aslında bu duyguların Alan Kürdiye ait olduğu ve oradan bende kaldığını fark edince onları çizmeye çalıştım. Yani temelde şuuru devre dışı bırakan şeylerden beslenmeye çalışıyorum.
Sizin üzerinizde okuduklarınız büyük bir etki yaratıyor. Sizde bilinç ötesinde oluşan şekillenmeleri resmetmiş oluyorsunuz?
Kesinlikle. Onu ortaya çıkararak çok tasarlamaya çalışmıyorum. Öyle olursa gerçekçiliğe yaklaşmış olurum. Ben gerçekçiliğe çok fazla yaklaşmak istemiyorum. Öyle eserlerim de var. Bazen bilincin beni zorladığı, güzel bir portre çizmeye çalıştığım beni zorlayan resimlerimde oluyor ama temelde bunun ötesine geçmeye çalışıyorum. O yüzden çok tasarlamamaya çalışıyorum. Ortaya çıkan şey tabii ki bu özensizce yapmak değil ama bilinçle her şeyi hesaplayıp eklememek demek.
Tuvalin başına oturduğunuz zaman fırçanız ve düşüncelerinize, rüyalarınız hayalleriniz mi yön veriyor?
Kesinlikle, bir de bazen küçük eskizlerim oluyor. O şuursuzca çizdiğim resimler oluyor. Karalamalar oluyor. Onları da resimlere koyuyorum.
Tuvalin başına oturduğunuz zaman neler hissediyorsunuz? Nasıl bir duygu dünyasına giriyorsunuz?
Her resmin bir teması oluyor. Öyle olmazsa o kompozisyon, o resim ortaya çıkmaz. Her resmin kendi içinde bir zorlayıcı etkeni oluyor. Bu bir rüya olabilir. Çizdiğiniz bir eskiz olabilir. Dayık anadaki şey olabilir. Hasankeyf sular altında kaldığında ben birkaç ay gerçekten etkilendiğimi hissettim. Bir şeyler söylemem gerekiyordu. Bu benim için resim ve sanat oluyor.
Sözden önce resim vardı
Resimler üzerine konuşmayı ben çok anlamlı bulmuyorum. Çünkü konuşarak ifade etseydim yazmayı tercih ederdim. Konuştuğunuz her şey resmi kısıtlayıp başka bir anlama çekiyor. Ama resim kendi halinde tıpkı rüya gibidir. Resmi böyle görüyorum. Büyüsel tarafı da bundandır. O yüzden genelde sözden önce resim vardı. İlk Mağara resimleri vardır. Sonra şiir oluşmuştur. O yüzden resmi söze döktüğümde anlamını yitirdiğini ve tılsımını da biraz kaybettiğini düşünürüm.