İçimizdeydi.
Çocukluğuna,
Gençliğine,
Öğrenciliğine,
Avukatlığına,
İnsan hakları savunuculuğuna,
Milletvekilliğine,
Grup Başkan Vekilliğine,
Eş Genel Başkanlığına,
Cumhurbaşkanı adaylığına tanıklığımız oldu.
Bir tek ‘terörist’ olduğunu bilemedik!
Sevdik, izledik, dinledik.
Annelerimiz, babalarımız da tanıdı onu ve sevdi.
Hepimizi kandırdı!
Meğer o bir ‘terörist’miş!
Oldu mu şimdi Selahattin Demirtaş?
Arkadaş, yukarıda saydığım işlerin hepsini yaparken gördük, izledik, ne zaman, ne ara fırsatını bulup da ‘terörist’lik yaptın. O zamanı çok merak ediyoruz.
Sayın İçişleri Bakanı o kadar kesin ve net konuştu ki, yarım asra yakın bir zamandır tanıdığımız adama neredeyse gönül koyacağız, o tarafını bize göstermediği ve sakladığı için.
Sayın bakan, el insaf!
Bence bu tanımı İçişleri Bakanı olarak yapmayacaktınız. Tanımasam, bilmesem adamı, zaten bu yazıyı da yazmayacaktım. Siyaseten söylenebilecek her sözü zaten söylediniz. O anlamda söylediklerinize hiç itirazımız olmaz, olmasına da barış için, huzur için çaba sarf eden bir aktöre bu tanımlamayı yapmak, hukuk devleti anlayışının çok ötesinde bir duruma hitap etti.
Uluslararası kamuoyu nezdinde de ülkenin prestiji tartışma konusu oldu. Hem de AİHM’den Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması gerektiği kararı ve kanaati uluslararası kamuoyunda yankılandığı bir esnada.
Söz ağızdan bir kere çıkıyor, yapılacak bir şey de yok. Sıradan bir yurttaş olarak sadece üzüntülerimi dile getirmek istedim.
Naci Sapan