Son dönemlerde yazılarımızın giriş kısmında üzücü haberler ve olayları olağan hale gelmişti. Ancak bugünkü yazıya geçen hafta idrak ettiğimiz Ramazan Bayramını kutlayarak başlamak nasip oldu. Dayanışma ruhunun en üst seviyeye çıktığı, nefsin kontrol altına alındığı ve günahlardan arınmanın gerçekleştiği Ramazan ayının sonunda kutladığımız Bayram'ın başta ülkemize,islam alemine ve Diyarbakır'ımıza hayırlar getirmesini huzura,barışa ve kardeşliğe vesile olmasını diliyorum.
Yazının başlığından da anlaşılacağı üzereyim dünyanın en önemli gündem konusu hiç kuşkusuz terör ve terörizmle mücadeledir. Özellikle Ortadoğu coğrafyasında yaşanan şiddet ortamı,can ve mal kayıpları gelişmiş batı ülkelerinin dikkatini uzun bir süre çekmemişti. Belki de kendi coğrafyalarında yaşanmayan bu tür olaylar karşı duyarlılık gösterilmemişti. Ancak ülkemizi de can evinden vuran ve uzun bir süreden bu yana mücadelesini yürüttüğümüz süreçte bahsini ettiğimiz ülkelerin temel gündem maddeleri kendi çıkar ve menfaatlerini nasıl sürdürülebilir ve kalıcı hale getirilebilir meselesi idi. Günümüzde ise gelişmiş Avrupa ülkelerinde arka arkaya patlayan bombalar ve yaşanan şiddet ortamı dikkatlerin konuya çekilmesini sağladı. Tabi ki hem ülkemizde hem Ortadoğu coğrafyasında ve hem de Avrupa ülkelerinde yaşanan şiddet olaylarını en sert şekilde kınadığımızı ve asla tasvip etmediğimizi de başta belirtelim. Son günlerde hem ülkeler hem de uluslararası kuruluşlar ve birliklerin terör ve terörizm üzerinde kafa yormaya başladılar ve çıkış noktası aramaktadırlar. Ancak bu kafa yormalarda terör ve terörizimden en çok mağdur olmuş,can ve mal kayıplarını yaşamış ülkelerin pasifize edilerek gelişmiş ülkelerin insiyatifinde yapılıyor olması kalıcı çözümler üretmeyeceği kanaati oluşturuyor bizlerde. Aslında yapılması gereken bahsini ettiğimiz terör mağduru ülkelerin,terörü yaratan sebepler hakkındaki fikrilerinizi alınması ve aynı şekilde çözüm önerilerinin de kendilerinden alındıktan sonra gelişmiş ülkelerin nasıl katkı sunacaklarını tartışılmasıdır. Aksi durum bazı ülkelerin konjonktürel ve çıkarsal ilişkiler üzerinden hareket etmesine alan açma ihtimalini güçlendirmektedir. NATO'nun son toplantısına Türkiye kadar terör ve terörizimden mağdur olmuş tek bir ülke yoktur. Buna rağmen Türkiye'nin çözüm önerilerine halen mesafe konuluyor olmasının tek sebebi bahsettiğim konjonktürel ve çıkarsal beklentiler olduğu kesindir. Hatta bir çok konuda Türkiye'nin çözüm önerilerinin kabul görmemesi de aynı nedene dayanmaktadır. Tüm dünyada kalıcı barış ve huzur ortamı isteniyorsa başta tutum ve davranış değişikliğinin bir an önce yapılması gerektiğini düşünüyorum. Rusya ile yaşanan uçak krizinde bazı dost! ülkelerin nasıl avuç ovuşturduklarını çok iyi hatırlıyoruz. Aynı şekilde Fransa'da yaşanan saldırı sonrasında devlet ve hükümet başkanlarının karelerindeki görüntülerin Ankara,İstanbul,Diyarbakır,Suruç'ta oluşamamasının sebebi olarak ta maalesef aynı tutum ve davranışlar olduğunun unutulmaması gerekir. Son NATO toplantısında Türkiye'deki hava alanlarında,terörle mücadelede awacs hava sisteminin kurulmasına karar verilmiş olması ne kadar önemli ise söz konusu kararın bu kadar gecikmiş olması da o kadar talihsizliktir. Belirttiğim hususlar doğrultusunda gerek küresel ve gerekse coğrafyamızda sözü dinlenilen ülke olmamız için hem siyaseten hem de ekonomi olarak güçlü ve istikrarlı ülke olmamızdan geçtiğini bilmemiz,dışa bağımlılığı her alanda en minimal seviyeye indirmemiz ve ayrıca için tüm ilişkileri doğru şekilde okumak ve strateji geliştirmemizden geçtiğini unutmamamız gerekiyor.