Tekçi Rabia’yla Amed’de İbadet!

Şeyhmus DİKEN

Tekçi Rabia’yla Amed’de İbadet!

Şeyhmus DİKEN

Cumartesi günü akşam saatlerinde CumhurBaşkan’ı Diyarbakır’a geldi. Gelmeden bir önceki gün kent sanki “muhasara altında”ymış gibiydi. Kentin göğünde sürekli uçuşan helikopter görüntüleri ve sesleri vardı. Mitingin yapılacağı İstasyon Meydanına açılan bütün cadde ve sokak başlarının bir gece önceden trafiğe kapatılması. Miting günü sabah saatlerinden başlayarak kentte sıkıyönetim varmış gibi yoğun güvenlik önlemleri kentin gündemiydi adeta.

İşin açıkçası bu şehir uzun yıllardır defalarca cumhurbaşkanlarının ve devlet yetkililerinin kenti ziyaretlerine tanıklık etmişti. Kenan Evrenin darbe devlet başkanı olduğu 1980’li yıllardaki ziyaretinde bile böylesi bir güvenliği hatırlamıyorum desem abartı olmaz.

Hâlbuki ortada hiçbir şey yoktu. Ne bir “tehdit” vardı, ne de “algısı”.

Sonunda geldi. Konuşması iç bütünlükten yoksun, bölük pörçük ve şaşkınlığın ruh halini yansıtan içerikteydi. Anlaşılan, önceki gelişlerini de hatırlayıp “ne oldu ki, bu kadar katılım az” sorusunu kendine soran ama hâla yanıtının farkında olmayan bir garip ruh hâlini yaşıyordu.

Öyle olacaktı tabi. Birkaç gün önceki bir başka miting konuşmasında “Kürt sorunu diye bir sorun tok. Ortada masa filan da yok. Muhatap filan da yok” deyince olacağı buydu.

Muhatap yoksa “sorun”u çözdüğünü sanıyorsan, hem masa filan da yoksa! Peki, o halde muhatabın yüzde altmışlarla seçtiği temsilcilerinin seni muhatap olarak kabul edip karşılamaya gelmelerini talep etmeye ne hakkın var. Hem sormazlar mı adama! Sen, ala u vala ile % 52 oyunla gururlanırsan, bütün engellemelere seçim oyunlarına, devlet zoruyla oluşturulmuş darbe dönemi seçim kanunlarına rağmen senden daha yüksek oyla seçilmişler de seni dikkate almaz. Bu da onların halktan aldıkları gücün haklı dirayeti, davranış örneği olur Sayın CumhurBAŞKAN…

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kaynaklarından sızan bilgilere göre çevre iller ve Diyarbakır’ın tüm ilçelerinden şehre 1700 minibüs ve onlarca otobüsle adeta taşımalı sistemle getirtilenlere rağmen Erdoğan en fazla üç binle beşbin arasındaki coşkusuz bir topluluğa konuştu.

Dili aynı sert, sivri, öteleyici, mağrur, tehditkâr dildi. Bu dilin barışa, dostluğa, çözüme hitap etmeyen, etmeyecek bir dil olduğu açıktı. Nitekim Halkların Demokratik Partisi 8hdp) EşGenelBaşkanı Selahattin Demirtaş’ın Diyanet İşleri Başkanlığının Türkiye’nin bütün din ve cemaat kimliklerini değil sadece Sunni İslam’ı temsil ettiğini ve bütçesini bu yapıya harcadığını bu sebeple Diyanet İşleri Başkanlığının ülkenin ihtiyaçlarına göre yeniden dizayn edileceği manasındaki sözlerini çarpıtıp, “Diyaneti kaldıracaklar” demesi çarpıtıcı dil tercihinin bariz örneğiydi.

Garip olan bir başka hâl sanki yeni bir şeymiş gibi Diyanet İşleri Başkanlığının bastığı Kürtçe Kur’an mealini kürsüden övünerek topluluğa göstermesiydi. Hâlbuki bu türden propagandist vurgular aşılalı çok olmuştu. Kürtler, İslam’ın kutsal kitabı Kur’anı Kürtçe meal olarak basıp Kürt kamuoyuyla paylaşalı en az on yıl oldu. Keşke o çok bilen akıllı danışmanlarına sorsaydı!

Yıllarca “Kürt de, Kürtçe de yoktur” dedirtilerek “Türkçenin uyduruk bir yakıştırmasıdır” yalanına malzeme yapılan TDK (Türk Dil Kurumu) bile geçen yıl TÜYAP kitap fuarına Kürtçe sözlükle gelmişti de insanlar alaycı tebessümle stantlarına bakakalmıştı.

Bunlar aşıldı, bu eşikler geçildi. Bunlarla “sorun”u çözdüğüne ancak sen inanırsın Sayın CumhurBaşkan.

Nitekim son cümlesi giderayak asıl niyeti gözler önüne sermişti.

“Sizden ricam şu; Aman ha! Et ile tırnak gibi olmalısınız. Hiç ayrım yok. Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet. Bizim Rabia’mız da bu!”

Ve Rabia işareti ile Diyarbakır’a veda.

Hadi sana güle güle Sayın CumhurBaşkan. Bu Amed ziyaretin de sana kapak olacak benden söylemesi…

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.