VİDEO - Taşlık arazilerden bereketli tarlalara

Şivan Perwer’in “Xwedê da” türküsünün aksine artık kendi yörelerinde çalışıyorlar

Ramazan Yavuz- Özel Haber

TİGRİS HABER - Karacadağ bölgesindeki araziler volkanik bazalt taşlarıyla kaplıydı. Yani binlerce yıl önce aktif olan Karacadağ volkanında fışkıran lavların soğumasıyla oluşan taşlardı. Yani öyle ekilebilir arazi pek yoktu. Sadece bazı bölgelerde pirinç ekimi yapılıyordu, köylüler ağırlıklı hayvancılıkla uğraşıyordu. Hayvancılık şimdi de revaçta, ancak..Şimdi taşlar temizlenmiş, köylü domates, soğan, patates ekiyor volkanik taşlardan temizlenmiş bereketli topraklara.

Geçenlerde bir dostumla otururken aniden “Gel bir Karacadağ yapalım. Değişiklik olur” deyince bende kabul ettim. “Bu yolda fotoğraflık mutlaka güzel şeyler çıkar. Makinemi evden alayım öyle çıkalım” dedim. Ve yola çıktık. Açıkçası 7-8 yıldır Şanlıurfa taraflarına hele eski yol üzerinden gitmemiştim. Oysa gazetecilik yaşamımda 1990’lı yıllarda belki yüzlerce kez bu yoldan Siverek, Hilvan, Urfa ve diğer ilçelerine haber amaçlı gittim. DHA’da çalışırken emektar şoförümüz Zafer ile birlikte Renault Toros marka aracımızla gece gündüz demeden az yolculuk yapmadık bu yolda. Karabahçe üzerinden Urfa’ya gidip geliyorduk. Özellikle Siverek-Diyarbakır arasında gece araç sürmek tehlikeliydi. Çünkü bu yolda başıboş onlarca eşek vardı ve birçok kazaya da neden oluyorlardı. O nedenle bu eski Urfa yolunda çok dikkatli gidip geliyorduk.

Karacadağ bölgesindeki araziler volkanik bazalt taşlarıyla kaplıydı. Yani binlerce yıl önce aktif olan Karacadağ volkanında fışkıran lavların soğumasıyla oluşan taşlardı. Yani öyle ekilebilir arazi pek yoktu. Sadece bazı bölgelerde pirinç ekimi yapılıyordu. Köylüler ağırlıklı olarak hayvancılık yapıyordu. Birçok köyde ise susuzluk sorunu vardı. Genelde haber yapmak için davet edilirdik bu köylere.

Arkadaşın önerisiyle yıllar sonra tekrar bu eski Urfa yoluna vurduk kendimizi. Diyarbakır’da son 10 yıl içinde yapılaşma alanındaki hızlı gelişme köyleri de bayağı etkilemişti. Daha önce küçücük olan birçok köy oldukça büyümüştü. Köylerde 2-3 katlı modern yapılar dikkatimi çekti. Yapılaşmadaki gelişmenin değişik versiyonu daha önce kayalık-taşlık olan arazilerde de yaşanmıştı. Arazilerin büyük bölümü kayalardan, taşlardan temizlenmişti. Toplanan bazı taşlar arazilerin etrafına istif edilmişti. Karayolu da tek tük bazı bölümlerin dışında eskisine göre bayağı iyi sayılırdı. Yolda domates ve soğan yüklü kamyonların sayısı hayli fazlaydı.

ŞİVAN’IN “XWEDÊ DA” ŞARKISININ AKSİNE KENDİ YÖRELERİNDELER

Neyse, arkadaşla eski yoldan Siverek’e doğru yavaş yavaş giderken köylerin yanı başındaki yüzlerce dönümlük domates ve soğan ekili tarlalar dikkatimi çekti. Hasat başlamıştı. Tarlalarda kadınlar, erkekler çoluk çocuk çalışıyordu. Bunaltı sıcaklara rağmen tarlalarda harıl harıl çalışan bu insanları görünce aniden aklıma Kürtlerin en büyük sanatçılarından biri olan ŞivanPerwer’in 30-40 yıl önce zevkle dinlediğim “Xwedê da” şarkısı aklıma geldi. Şarkıda, ailesini geçindirmek için Adana ve Mersin’e gitmek zorunda kalan ve buralardaki pamuk tarlalarında çalışan Xwedê da’nın yaşadığı zorlukları eşi Xanê’ye anlattığı dramı yer alıyordu.

Çocuklarda tatil yerine tarlalarda

Hepsi Kürtçe konuşuyordu. Tarlalarda çalışan kadınlar genelde başörtüleri ile güneşten kendilerini korurken erkeklerin bir kısmı geleneksel poşudan vazgeçmemiş, bazısı ise modern takılarak safari veya kova şapkalar takmışlardı. Ve hemen hepsi Siverek çevresindeki köylerden gelmişlerdi. Yanı fakir fukara emekçi takımı, yoksa bu sıcakta maddi durumu iyi olan kim gider tarlada bu ağır şartlarda çalışırdı.

Okullar tatil olduğu için akranları kim bilir nerde tatil yaparken burada ise anne ve babalarıyla birlikle bunaltı sıcak altında çalışan çocuklar da vardı. Çocukların tarlalarda çalışması üzüntü vericiydi. Yanına yaklaştığım küçük kız çocuğuna “şimdi tatilde olman gerekmiyor muydu?” diye sorunca “ aileme yardım ediyorum.” Demekle yetindi. Fakirlik onları da aileleriyle birlikte bu zor şartlar altında çalışmaya mecbur bırakmıştı. Sevindirici olan ise bu insanların eskiden olduğu gibi üç kuruş kazanmak için Adana, Mersin ve batı illerine çalışmak için gitmemeleri. Tarımın gelişmesiyle birlikte kendi coğrafyalarında çalışıyor olmalarıydı.

Ve bu bütün bölgede hızla gelişmeli. İnsanlar üç kuruş kazanmak için kent kent dolaşmamalı. Aslında bu konuda bölgemizdeki iş insanlarına büyük görev düşüyor. Tarımda olsun sanayide olsun ve diğer iş kollarında olsun istihdam alanları geliştikçe Şivan Perwerlerinde artık “ xwedê da” gibi türküler yapmasına gerek kalmayacaktır.

Soğan kokulu bebekler

Arabayı yol kenarına çekip soğan tarlasına girdik. İşçilerin başındaki Veysi Gerçek, bizi çok sıcak karşıladı. Onunla röportaj yaparken Türkçe, özel sohbette ise Kürtçe konuştuk. Rekolte biraz düşük olsa da soğan fiyatlarından memnundu. Soğanları, genelde Diyarbakır ve bölgenin diğer illerinin yanı sıra Türkiye’nin dört bir yanına gönderiliyormuş. Sonra tarlada çalışan kadınlar, erkekler ve çocuklarla Kürtçe kısa sohbetler ettim. Doldurdukları her çuval için kendilerine 45 lira ödeme yapılıyormuş. Bu işte seri ve usta olanlar doldurdukları çuval sayısını da arttırdıkları için en çok parayı kazananlardı. Hele küçük bir kız çocuğu vardı anlatamam. Elindeki makası öyle bir hızda kullanıyordu ki takip edemedim. Makine gibi kuru soğanları yeşil saplarından ayırıyor, çuvala konulacak hale getiriyordu. Sıcaktan bunalan işçiler, 4 çubuk üzerine atılmış bir bezle yapılan gölgeliklere koşarak susuzluklarını gideriyordu. Tarlada çalışan bazı kadınlar ise bu gölgeliklerde yaptıkları hamaklarda uyuyan bebeklerini sık sık kontrol ediyordu. Bir taraftan soğanları temizliyor, çuvala dolduruyor ama bebeklerinin bakımını da ihmal etmiyorlardı. Velhasıl, alın teri dedikleri işte tamda buydu.

Fotoğraf sergisi değil!

Soğan tarlasındaki sohbetlerimiz ve fotoğraf işi tamamlandıktan sonra Siverek’e doğru yola devam ediyoruz. Yollarda domates tarlalarını izliyoruz. Toplanan domatesler, kasalara kasalarda tarlalara çekilmiş kamyonlara ha bire yükleniyor. Tarım alanında bayağı canlanmış bu bölge. Siverek’e 10 kilometre kala yolun sağ tarafında ise adeta kızıla boyanmış gibi tarlalar görüyoruz. Arkadaş bu konuda deneyimli. Nerde ne var biliyor. ‘Sergi ‘ varmış.

“Sergi” dedimse fotoğraf sergisi falan değil. Kurutulmuş domates sergisi. Toplanan domatesler ikiye bölünüp tarlalara serilip naylonların üzerinde güneşte kurutmaya bırakılıyormuş. Buna da bu bölgede ‘sergi’ deniliyormuş. Daha önceleri biliyordum ama yerinde ilk kez görecektim.

Ben bu kurutmaya bırakılan domates sergi alanlarına gideceğimizi sanırken arkadaş “ çok acıktım Siverek’te karnımızı doyuralım dönüşte akşamüzeri uğrarız. Havada serinlemiş olur ” diyor. Yıllar sonra tekrar Siverek’e gittim. İyi ki de gittik.

*

YARIN:

*Siverekli neden “Urfalıyım” demez?

*İl olma kararını kendileri vermiş, “İL” tabelasıbile asmışlardı

*Türkiye’de en ilginç davayı onlar açtı

*Yılmaz Güney duruyor, ŞivanPerwer yok olmuş

*Karacadağ’da Kızıla bürünmüş tarlalar

*Talep gittikçe artıyor, bölgeye fabrika kurulmalı

*Tarladan çadırlara. Sırada temizlik ve yemek var

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Özel Haber-röportaj Haberleri