TARİHE DOKUNMAK

Mümin Ağcakaya

 

Tarihi anlamak için her zaman okumak yeterli değildir. Görmek, dokunmak, onu incelemek daha öğretici olmaktadır. Eskiye ait her kalıntı kitaplarda yazılanların canlı tanığıdır. O eserler ortadan kalktığında kitaplarda yazılan geçmiş tanıksız kalkmaktadır. Eskiyi günümüze taşıyan, onları günümüzde yaşatan eserlere, yapılara, kalıntılara bakmak, onlara dokunmak, onları incelemek; o dönemlere ait bilgileri kitaplardan okumaktan daha fazla etkileyici ve öğreticidir.  Kalıntıları dikkatlice izleyenlere fazlasıyla fikir vermektedir.

 Biraz arkeoloji ve tarih bilgisi olanlar için böylesi kalıntıları gezdiğinde korkunç haz alındığı ve hafızasına bir daha unutulmamacasına kazıldığı bir gerçektir. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki; neredeyse her adımında tarih fışkırıyor. Dünyanın birçok bölgesinde yaşayan insanlara göre daha şanslı sayılırız. Çünkü kadim halkların yaşadığı bu topraklarda öylesine derin izler bırakmışlar ki; onları yok edici, yıkıcı, değer vermeyen yaklaşımlara rağmen; yine de çoğu ayakta kalmayı başararak günümüze ulaşmıştır.

 Tarihe ilişkin okuduğumuz birçok şeyi, belli bir zaman sonra büyük kısmını unuttuğumuz halde, gezip gördüğümüz bu tarihi mekânları yıllar sonra bile, aynı canlılıkla hafızamızda canlandırabilmekteyiz. Bu yüzden onlara bakmasını, bakarken her bir figürle bize neyi anlatmak istediğini okuyabildiğimizde; eskiden gözümüze sadece O emek gücüne; yaratım, beceri ve tasarım ustalığına hayret etmekteyiz. Aradan binlerce yıl geçmesine rağmen günümüzün ulaştığı teknik ve birikimle dahi benzerlerini yapmak çok zor. En basitinden günümüz inşaatında kullanılan betonun ömrü yüz yıl iken; onlar kaç bin yıl önce buldukları Horasan denilen harç hala günümüze kadar sapasağlam yapılan eserleri ayakta tutmaya devam etmektedir. Hem de özelliğinden hiçbir şey kaybetmeden. Bu yüzden bazı batılı aklı evvellerin bu uygarlıksal yaratımları bölgenin kadim halklarının yaptığını hazmedemedikleri için bunları uzaydan gelenlerin ya da batık uygarlıkların yaptığına insanları inandırmaya çalışmışlardır. Fakat geçmişte kalan bu çabalar bazı kafaları karıştırmaktan öte gitmemiştir. Su nasıl akıp bendini buluyor, güneş karartılamıyorsa; bu gerçeklik de kendini kabul ettirmiş; tarihin akışı durdurulamamıştır.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.