Naci SAPAN
TİGRİS HABER - CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Narin cinayeti için yürütülen soruşturma kapsamında TİGRİS Haber’e konuştu. Soruşturma dosyalarının sızdırılmasına tepki gösteren Tanrıkulu, “Gizlilik ve yayın yasağı kararına rağmen, en önemli soruşturma belgesi, soruşturma makamları tarafından sızdırıldı. Örgüt olsalardı daha rahat çözülürlerdi” dedi.
Geçtiğimiz günlerde Narin’in cansız bedenini teslim alıp çuvalla derede sakladığını itiraf eden Nevzat Bahtiyar’ın 5 sayfalık beyanının basına sızdırılmasıyla ilgili “Adalet Bakanından hesabını soracağım” diyen Tanrıkulu, soruşturma gizliliğine ve yayın yasağına rağmen bu gizliliğin doğrudan Adalet Bakanlığı kaynakları tarafından ihlal edilmiş olduğunu belirterek tepki gösterdi. Soruşturma belgelerinin sızdırılmasının ardından herhangi bir açıklama da yapılmamış olmasına değinen CHP Milletvekili, bu sızdırmanın soruşturmanın seyrini de etkilediğini, diğer şüphelilerin de bu bilgilere erişmesinin sağlanmasına tepki göstererek “Sızdırmayla ilgili ne Başsavcılık ne de Bakanlık bir açıklama yapmadı. Kimin sızdırdığı konusunda bir soruşturma da başlatılmadı. Narin’in bedeninin kendisine teslim edildiğini ve bedeni alıp suya gömdüğünü itiraf eden şahsın beyanları gizli kalması gerekirdi. Jandarmada beyanda bulunmuş, savcılığa beyanda bulunmuş, dolayısıyla bu 5 sayfalık beyanın kimsede olması mümkün değil. Diğer şüphelilerin de bu beyanı bilmemesi gerekirdi” dedi.
“Örgüt olsaydı daha rahat çözülürlerdi”
Sezgin Tanrıkulu, Narin’in kaybolduğu günden cansız bedenine ulaşıldıktan sonra geçen 27 günlük sürede şüphelilerin organize biçimde suskunluklarını da eleştirdi. Narin’in cansız bedenine ulaşılması için geçen 19 günlük sürenin uzunluğunu vurgulayan Tanrıkulu, “Karşımızda bir örgüt olsaydı, daha rahat çözülürlerdi. 19 günlük süre içerisinde inanılmaz organize olmuş, adım adım her şeyi hesaplamış bir güruh var karşımızda” sözleriyle suskunluğa tepki gösterdi.
“Organize olmaları engellenebilirdi”
Gözaltına alınan şüphelilerin, Narin bulunana kadar geçen 19 günde sürekli bir araya gelmelerinin ve organize bir ağız birliği yaratılmasının önüne geçilmemiş olmasını da eleştiren Tanrıkulu, “Olay yerinde deliller bakımından tedbir alınabilirdi, organize olmaları engellenebilirdi, delilleri karartmaları engellenebilirdi, sosyal irtibat ve ilişki kurulabilirdi, onlar üzerinde etkili olabilecek insanlar vasıtasıyla beyanlar alınabilirdi ama anlaşılıyor ki, deliller tam anlamıyla toplanmamış” sözleriyle soruşturmadaki eksik kısımlara değindi.
Bu tarz kayıp olaylarında cansız bedene ulaşılamadığı müddetçe cinayetten de söz edilemediğini ve bu sebeple 19 gün boyunca soruşturmanın bu yönde ilerletilemediğini söyleyen Tanrkulu, bu sürede en azından köyden istihbarat elde edilmemiş olmasını da şu sözlerle eleştirdi:
“Bu tür olaylarda hızlıca içeriden kaynak yaratıp istihbarat akışı sağlayacaksınız. Organize olmalarını engellememişsiniz. Bir araya gelmelerini engelleyememişsiniz. İçeriden istihbarat alamamışsınız aynı zamanda. Yani istihbaratı hemen alacaksınız. Kendinize kaynak yaratacaksınız bu tür adli olaylarda. İçeriden gelebildiğiniz kaynak yaratacaksınız. Tüm bunlar üzerinden bilgi alıp sanıklara, şüphelilere ulaşmaya çalışacaksınız.
Sonuca bakalım; 27 gündür evet özveriyle çalışan güvenlik güçleri ve savcılar var ama neye bakarız? Sonuca. Ortada henüz net bir şey yok. 11 kişi tutuklu, bir kısım delilleri saklamış, bir kısım şüpheli ve bir kısmının da işbirliği yaptığı ifade ediliyor. Katil kimdir sorusunun cevabı yok.”
“Avukatlarda bile olmayan beyanları sızdırdılar”
Narin’in cansız bedenine ulaşıldıktan sonra gerçekleşen gözaltılarda, cesedi torbayla dere yatağına sakladığını itiraf eden Nevzat Bahtiyar’ın 5 sayfalık beyanının basına sızdırılmış olmasını sert bir dille eleştiren Tanrıkulu, “Gizlilik ve yayın yasağı var, soruşturma makamları başta olmak üzere soruşturmanın gizliliği bakımından üzerinde durulması lazım; belgelerin ve beyanların ortalıkta dolaşmaması için. Buna rağmen en önemli soruşturma belgesi, soruşturma makamları tarafından sızdırıldı” sözleriyle soruşturmanın gizliliğinin soruşturma makamları tarafından sarsıldığını ifade etti.
Beyanın sızdırılmasının ardından Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı ve Adalet Bakanlığı tarafında açıklama yapılmamasına da tepki gösteren Tanrıkulu, diğer şüphelilerin bu beyanı öğrenmesinin de soruşturmanın seyrini etkilediğini söyledi. Diyarbakır Barosu ve soruşturmada müdafi olarak yer alan avukatların bile şüpheye mahal vermemek adına beyanları almadığını dile getiren Tanrıkulu, “Bu beyan avukatlarda bile yok. Avukatlar herhangi bir sızdırma ihtimalini düşünerek olağan şüpheli olmamak için almamışlar. Diyarbakır Barosu da kurumsal olarak soruşturmanın her safhasında etkin ve adil olması bakımından pozisyon aldı. Tüm bu çabalara rağmen herhangi bir sonuca vardık diyemeyiz” dedi.