Mehmet TÜRK - Özel Haber
TİGRİS HABER - Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Selahattin Demirtaş'ın da aralarında bulunduğu sanıkların yargılandığı Kobani davasıyla ilgili yaptığı değerlendirmede, "Cumhuriyet Halk Partisi'nin de daha görünür biçimde müdahil olması hem o koşulları hem de o hafızayı yeniden canlı tutma ve bu davanın ne anlama geldiğini bir kez daha topluma anlatmaya fırsat verecek" dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 24’ü tutuklu 108 kişinin yargılandığı Kobani Davası'nın dünkü duruşması Sincan 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Duruşmayı, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ve DEM Parti milletvekilleri ile DEM Parti Hukuk Komisyonu üyesi avukatların yanı sıra, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Grup Başkanvekili Ali Mahir Başarır, Genel Başkan Yardımcısı Gül Çiftçi, Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ile Ankara Milletvekili Aliye Timisi Ersever, Türkiye İşçi Partisi Milletvekili (TİP) Ahmet Şık, Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukatlar katıldı. Öte yandan çok sayıda siyasi parti ve sivil toplum kuruluşu temsilcisi ile birçok kişi duruşmayı terk etti.
"İnsan hakları, hiç bir ülkenin iç meselesi değildir"
Dava sonrası herhangi bir karar çıkmazken CHP Diyarbakır Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, sosyal medya platformu X hesabı üzerinden yaptığı paylaşımda, Kobani davasını değerlendirdi. İnsan haklarının bir ülkenin iç meselesi olmadığını belirten Tanrıkulu, "İnsan Hakları, hiç bir ülkenin iç meselesi değildir. Türkiye'nin Avrupa Konseyi ve AİHM bakımından yükümlülükleri var; Dolayısıyla bu uluslararası yükümlülükler sebebiyle insan hakları, demokrasi, hukuk üstünlüğü, adil yargılama gibi meseleler de üye devletler söz söyleyebilir. Eğer yargı gerçekten doğru işleseydi Hollanda Parlamentosundan böyle bir karar çıkmayacaktı. Bir yurttaş olarak beni üzen insan hakları ihlalleri nedeniyle böyle uygulamalarla muhatap olmamızdır" dedi.
Dava süreci nasıl işledi?
Kobani davasının sadece karar verileceği tarihe göre değil, sürecin bir bütün olarak değerlendirmesi gerektiğini savunan Tanrıkulu, "Kobani Davası gibi siyasi davalarda; sadece kararın verileceği tarihe göre değil, süreci bir bütün olarak değerlendirmemiz gerekir. Davanın hangi koşullarda açıldığını hatırlayalım. Nasıl yürütüldüğü konusunda toplumun bir fikri olmayabilir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin de daha görünür biçimde müdahil olması hem o koşulları hem de o hafızayı yeniden canlı tutma ve bu davanın ne anlama geldiğini bir kez daha topluma anlatmaya fırsat verecek" diye konuştu.
"Demirtaş ve Yüksekdağ ifadeye dahi çağrılmadı"
IŞİD'in Rusya'da gerçekleştirdiği terör eylemine de dikkat çeken Tanrıkulu, "2014'de küresel bir vahşet yaratan, daha geçtiğimiz ay Rusya'da büyük bir terör eylemine, insanlığa karşı suç eylemine imza atan IŞİD’in, Kuzey Suriye'de Kobane'ye saldırısıyla ilgili olarak bütün dünyanın ayağa kalktığı, Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin çağrı yaptığı bir ortamda dönemin HDP'nin attığı bir tweet üzerine başlatılan soruşturma. HDP'nin o dönemki MYK üyelerine halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekten soruşturma açılıp milletvekili olan siyasetçilerle ilgili parlamentoya dokunulmazlık dosyası gönderildi. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ve diğer milletvekillerine herhangi bir ifade çağrısı bile yapılmamış, soruşturma için ifadeye dahi çağrılmamışlar" ifadelerini kullandı.
"Bunlar düşman ceza hukuku uygulamaları"
Sonraki süreçte dokunulmazlıkların kaldırıldığı dönemde bile soruşturma olmadığını hatırlatan Tanrıkulu, konuşmasının son bölümünde şunları söyledi:
"Sonra dokunmazlıklar kaldırıldı, yine soruşturma yoktu; Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ihtiyacı ve siyasi gündemi oluşunca atılan X hesabı üzerinden Kobane Soruşturmasını yeniden canlandırdılar. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin siyasi gündemine göre başlatılan, yürütülen bir soruşturma ve içeride tutulan siyasetçiler var. Şimdi de o siyasi gündeme göre bir karar verilmeye çalışılıyor. Duruşma 16 Mayıs'a ertelendi; ancak o tarihte de soruşturmada herhangi bir eksikliği gerekçe gösterip yeni bir zamana erteleyebilirler. Bu dava doğrudan doğruya Kürt meselesinin, Türkiye'deki yargı meselesinin önemli göstergelerinden bir tanesi. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin verdiği kararlar var. Dolayısıyla savcının istediği ağır mahkûmiyet kararlarıyla yürüyecek bir dava değil. Hukuken zaten böyle bir karar verilmemesi lazım. Hukuki kaygılardan daha öte siyasetin gündeminin belirleyeceği bir dava. İntikam duygusuyla yürüyen davalar var. Bunlar düşman ceza hukuku uygulamaları."