Tanrıkulu komisyonda yaptığı konuşmada, şunları söyledi;
TİGRİS HABER - “Milli Eğitim Bakanlığının bütçesini konuşuyoruz, ben başka bir açıdan bakmak istiyorum -ne kadar konuşuldu da bilmiyorum- yani Türkiye'nin en temel meselelerinden bir tanesi Kürt meselesidir. Kürt meselesi, bir terör meselesi değildir; terör, şiddet, çatışma bunun bir boyutudur ama asıl mesele Kürtlerin kendi kimliklerinden kaynaklı haklarının, sonuçta eşit yurttaşlık temelinde tanınmamasıdır. Bütün dünyada bu sorunları yaşayan ülkeler bakımından bu sorunun en temel parametrelerinden bir tanesi de ana dil meselesidir; ana dilin yasakçı politikalarla mı, yoksa tanıma politikalarıyla mı bu sorunların çözümüne hizmet edip etmediğidir. Sonuçta, öteden beri, Türkiye'de, bu cumhuriyetin yurttaşları olan Kürtler -ki öyle tahmin ediliyor ki yaklaşık olarak nüfusun beşte 1'ini oluşturuyorlar- ana dilleri sürekli yasaklanmış, ana dil bir korku meselesi haline dönüştürülmüş ve ana dil, cumhuriyet bakımından da hep bir bölünme korkusu halinde taşınmış. Cumhuriyetin 2'nci yüzyılına girdik, maalesef bu korkuları aşamadık, bunların en başında da ana dilin eğitiminde nasıl kullanılacağı meselesi geliyor.”
Ders tercihinde caydırma politikası
“2008'in Nisan ayında, Sayın Başbakanla, şimdiki Cumhurbaşkanıyla, Diyarbakır'daki sivil toplum örgütleri olarak, bu binada, Başbakanlıkta, Başbakanlık odasında Sayın Erdoğan’la görüştük ve bütün tartışmamız ana dil meselesinde hükümetin atacağı adımlardı. O zamandan bu zamana on beş yıllık zaman geçmiş” diyen Sezgin Tanrıkulu, okullarda Kürtçe derslerin tercihi konusunda caydırma çalışmalarının söz konusu olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü;
“Eğer bu mesele, Türkiye'de gerçekten şiddet dışında, terör dışında çözülecekse ana dil meselesi diğer meselelerin yanında en temel parametrelerden bir tanesidir ve en alt düzeyde başlayan bu meselede yaklaşık on yıldır, bakın, tam on yıldır 2012'den bu yana bir mesafe kat edilememiştir. Bu, Adalet ve Kalkınma Partisi siyasal iktidarının Türkiye'nin Kürt meselesine sonuçta çözüm odaklı bakmadığını, halen devraldığı yasakçı politikaları bir vesileyle yarı tanıma ve yok etme politikalarıyla sürdürdüğünün göstergesidir.” (Haber Merkezi)