Tanrı zar atmaz

Selim Kaplan

On beş yıllık sürgünden sonra ülkesine devrimin lideri ve kurtarıcı olarak döndüğünde bölgeye bırakılan bir bomba olduğunu zaman gösterecekti.

İlk bombası ülkesinde patladı!

Devrimde destek aldığı Kürtler ve sosyalistlerde kıyım yaparak, adına İslam Devrimi dedikleri ve Ayetullahların yönetiminde bir sistemle ülkesinde egemen oldu.

İran’da Ayetullah Humeyni devrimi yaşanırken; Irak’ta ve Suriye’de güçlü Baas rejimleri var, Lübnan Suriye’nin işgali altında, Filistin meselesinde Yaser Arafat’ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü(FKÖ) İsrail’e karşı çetin mücadele veriyor ve çok daha önemlisi Arap ülkelerinin hiçbirinde ABD ve destekçisi ülkelerin işgali söz konusu değildir!

Ülkede devrim henüz sindirilmemişken, ikinci bomba patladı.

Devrimin kendi ülkesine ihracını, kendisine tehdit olarak gören Irak’ın İran’a saldırması ile 1980-1988 yılları arasında, sekiz yıl süren İran-Irak savaşı başladı. Savaş bittiğinde, her iki ülkenin de sınırları değişmemiş sadece birbirlerini bitirmişlerdi.

Savaş süresince bir milyona yakın insan yaşamını yitirdi, ülkelerin ekonomik kaynakları tükendi, petrol üretim tesisleri zarar gördü, İran’ın askeri gücü tükendi, Irak savaş boyunca borç para ile aldığı silahlardan dolayı uçan kuşa borçlanmıştı.

İran’da devrim liderinin 1989’da yaşamını yitirmesinden bir yıl sonra, üçüncü bomba patladı ve Irak ekonomik çöküntüden çıkmak için Kuveyt’i işgal etti.

Güya Kuveyt’i Irak işgalinden kurtarmak ve petrol zengini Arap ülkelerini benzeri tehditlerden korumak amacı ile dördüncü bomba patlatıldı, Irak ve Arap ülkelerine onlarca Amerika ve müteffiklerinin üsleri konuşlandırılarak Arap ülkeleri işgal edildi.

Irak ve Arap ülkelerinde bunlar yaşanırken, kendini toparlayan İran, halkının refahını arttırmak yerine, beşinci bombayı patlatarak, İslam’ın kılıcı görüntüsünde Irak, Suriye, Lübnan, Filistin ve Yemen’de militarist örgütler kurarak buralarda güya İsrail’e karşı vekâlet savaşları başlattı.

Bu sayede; Yaser Arafat’ın da ölmesi ile Filistinlileri ikiye böldü, İran’ın tükettiği ve kendilerini savunmaktan aciz Lübnan ve Suriye’yi İsrail’in sürekli hedefi haline getirdi.

Son olarak; altıncı bomba patlatılarak, İran’ın teşvik ettiği Kassam Tugayı’nın, 7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı hareketi ile İsrail’e saldırması, ABD ve müttefiklerinin, güya İsrail’i savunmak bahanesiyle doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’e yerleşip ortadoğudaki çatışmalara direk müdahil olmasını sağladı ve İran’ın vekâlet savaşı nedeni ile Suriye’de Esat rejimini bitirdi.

Patlatılan bombaların etkisi ve İran’daki devrim’in (!) kırk beş yılı geride kalırken; doğalgaz zengini İran halkı kışın ısınamıyor, yeterince elektrik üretilemediğinden karanlıkta yaşıyor, yönetimine güveni kalmadığından seçimlere katılmıyor, halkın çoğunluğu sefalet içindeyken, iktidar polisiye tedbirlerle varlığını sürdürmeye çalışıyor.

Öyle ki, Ayetullahların gölgesindeki ülkesinde, yüksek sesle konuşamayan İran Cumhurbaşkanı, yurt dışındaki vatandaşları ile sohbetinde, Ayetullah yönetiminin tepkisine neden olan, birlik olamadıkları takdirde, ülkesinin bölünebileceği endişesini dile getiriyor.

1979 yılında gerçekleştirilen ve adına devrim denen olaydan sonra; İran tükenme noktasına gelmiş, Irak, Suriye, Lübnan ve yemen bitmiş, buna karşılık İsrail daha çok büyümüş ve Ortadoğu ABD ve müttefiklerince işgal edilmiştir.

Ortadoğu’da hezimeti yaşayan ve yarattığı dış düşmanlar(!) ile iktidarını ayakta tutabilen İran’daki yönetim, varlığını devam ettirmek için, bu günlerde Türkiye, Azerbaycan, Afganistan, Pakistan sahalarında kendine yeni düşmanlar yaratmaya çalışıyor.

Ülkemizin de içinde bulunduğu Ortadoğu’da, olaylar tesadüfen mi gerçekleşiyor?

Bu bölge, sekiz milyarlık dünya nüfusunun yarısından fazlasını teşkil eden Müslüman, Hıristiyan ve Yahudiler için kutsal bir coğrafyadır.

Petrol ve doğalgaz kaynakları yönünden zengindir.

Doğu-Batı, Kuzey-Güney ticaret yolları üzerinde ve aynı zamanda, Asya-Avrupa ve Afrika kıtalarını birbirine bağlayan, dünyadaki bütün ülkeler için, stratejik öneme sahip bir bölgedir.

Yahudilikten feragat edip ateist olmasına rağmen, fizikçi olan Albert Einstein, Yaradan’ın zar atarak (tesadüfen) kâinatı yaratmadığını ve her şeyin bir bilim esasına göre oluşturulduğunu ifade etmişti!

Allah’ın akıl ve bilim ile donattığı İnsanoğlunun’da özellikle Ortadoğu gibi önemli bir bölgede, Büyük Orta doğu projesini (BOP) uygularken zar atarak hareket edeceğini düşünmek te cehaletten başka bir şey değildir!

Adeta dünyanın kalbi olan Ortadoğu’da, son elli yılda yaşanan değişiklikler, buradaki küçük kıvılcımların, zamanla büyük yangınlara ve felaketlere yol açtığını ve hişbirşeyin sebepsiz olmadığını da göstermiştir.

Doğumuzda sallantıda bir İran’ın, güneyimizde bölünmüş ve İstikrarsız Irak ile akıbeti belirsiz bir Suriye’nin varlıkları tesadüfî müdür?

Irak ve Suriye’de ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) birimlerinin kurulması, Suriye’nin düne kadar bütün dünyanın terör örgütü dediği Selefi bir yönetime emanet edilmesi tesadüfî müdür?

Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin her alanda etkinliklerinin arttırılması, sermaye sahibi olmaları, kamusal ve sosyal alanlarda varlıklarının görünür kılınması tesadüf müdür?

Ülkemiz gündeminde de zaman zaman yer alan ve masumane değerlendirilen laik - anti laik sürtüşmeleri elli yıl önce İran’da da yeni başladığında önemsenmemiş ve zaman içinde İran dâhil bir kısım komşumuz ülkeleri bitme noktasına getirmedi mi?

Elli yıldan fazla süren Esat iktidarının, din adına hareket ettiği görüntüsü veren selefi bir örgüt tarafından, bir haftada devrilmesi, elli yıl önce İran’da yapılan değişikliğe ve Ortadoğu’ya yeniden yerleştirilmiş bir bombaya benzemiyor mu?

Orta doğuda hâlihazırda; Filistinlilerin İsrail’den tamamen çıkarılması, İran’ın dört parçaya bölünmesi, bizim değinmeyip sizin de mutlaka bu da var diyebileceğiniz patlatılmamış bombaların olduğunu eminim düşünmüşsünüzdür.

Geçmişte büyükleri tarafından, ülkemiz için dile getirilen planları olduğu açık olan ve yanı başımıza yerleşmiş emperyallerin, İran ve benzeri ülkeler gibi tuzaklarına düşmemek için güçlü olmak çok önemlidir.

Güçlü olmak için de; dilleri, dinleri, kökenleri, inançları ve siyasi değerleri farklı da olsa, ülkemizdeki tüm insanların, ötekileştirilmeden, birlik ve dayanışma içinde olması, devletin bütün vatandaşları farklılıklarına bakmaksızın eşit oranda kucaklaması çok daha önemlidir.

Birlik ve dayanışmayı sağlamak için de en büyük görev; devletin yönetimindeki siyasi iktidarlara, siyasi partilere, akademik kuruluşlar ve sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir.

İran, Irak ve Suriye’de yaşanan senaryolardan ders aldı isek ne ala, almadı isek Allah bizi ıslah etsin!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.