Gözlerini henüz dünyaya açmışsın, ortam alışık olmadığın bir ortam, zaman mübhem bir karanlık, o kadar çaresiz korku dolu ki akciğere giden havadan mı bilinmez ama basıyorsun çığlığı, işte tam o an senin dışındakiler için var olduğun anlamı uyanıyor. Evet, arkadaşım işte bu korku ve çaresizlik içinde sen artık varsın ama yaşayabilmek için mutlak anlamda ötekine ihtiyaç duyuyorsun yani varlığının devamı ancak ötekinin seni doyurması, senin altını temizlemesi kısacası sana bakmasıyla mümkün olacaktır. Zaman öyle veya böyle geçip gitmekte sen artık iki yaşına doğru gelmişsindir. Sen artık bazı şeyleri idrak edebiliyorsun, bu yaşın sonuna doğru aile kavramının yasa koyucusu -sana durman gereken yerleri söyleyecek olan- babayla tanışman başlıyor ( burada söz ettiğim baba kavramı annenin çocuğun dışında baktığı her şey olabilir) Evet sevgili arkadaşım artık siz üç kişisiniz, kurumsal bir yapısınız, kültürün en ufak bileşenisiniz, sizi bir arada tutan kurucu bir mit olmalı, ne mi bu mit dediğini duyar gibiyim! İşte sizi bir arada tutan bu miti belirleme görevi kültür üzerinden babayla belirlenecektir.
Sizi bir arada tutacak olan bu mit nasıl oluşacak? Bu mit neye hizmet edecek?
Bu sorulara cevap vermeden önce şu sembolizasyonu yapmakta fayda var. Bir üçgen düşünün bu üçgenin bir kenarı tanrı, öteki kenarı devlet, alt kenarı da baba olsun, işte sen ve ben bu üçgenin içinde yer alıyoruz. Hayatımız boyunca ne yapacağımız, nasıl davranacağımız hatta hatta neyi nasıl söyleyeceğimizi bu üçgenin her bir kenarı belirleyecektir. Öyle ki yaşamımızın ilk çağlarında babanın yasasıyla tanışıp toplumda nerde durmamız gerektiğini öğreniriz. Yani kültürel her bir topluluğun sınırları babanın yasasıyla belirleniyor. Kültürle oluşan topluluğun sarsılmaz bekçisi ise devlet adını verdiğimiz yapıdır. Bu yapı içinde var olduğun toplumun sınırlarını belirleyerek sana ikinci defa durman gereken yeri belirleyecektir. Tabi sen bazen yaramazlık yapmak isteyeceksin, kritik becerilerinle sorgulama yapacaksın karşında duran iki somut ( baba, devlet) yapının sana dayattığı oluşun dışına çıkmaya çalışacaksın. İşte tam da bu noktada senin sınırlarını keskin bir şekilde çizen üçüncü ve soyut olan güçle karşılaşacaksın yani tanrıyla. Evet, sevgili arkadaşım özetle söylemem gerekirse sen ne zaman kendi içsel dinamiğinle bir şeyler yapmak istesen karşında üç yasa koyucusunun en iyi ihtimalle biriyle karşı karşıya kalacaksın. Bu durumda senden istenilen asla o üçgenin dışına çıkmamandır. Bir şekilde o üçgenin dışına çıkman demek yasa koyucularının oluşturduğu miti yok etmek olacaktır. O üçgenin içinde kalman için sana yapacakları en klasik taktik ceza- ödül sistemi olacaktır. Adına ister, baba de ister devlet, veya tanrı yapmak istedikleri yegane şey, seni mutlak anlamda ötekiyle var ederek kendine yabancılaşmana neden olacaktır.
Yazımızı ütopik bir kaç soruyla bitirelim
1.Sizce aileyi bir arada tutan miti belirleyen baba değil de anne olsa sonuç ne olurdu?
2.Toplumsal örgütlenmeyle var olduğunu söylediğimiz insan, tek başına var olamaz mı?
3.Sizce Tanrı, devlet, baba yapıları ortadan kalkınca özgür bireyden söz edebilir miyiz?
Evet değerli arkadaşım, seni bu birkaç soruyla baş başa bırakıp yazımı bitiriyorum...