Seçimin olmadığı, kral, padişah ve güçlünün insanları yönettiği devirden söz edeceğim.
Ülke yönetimi, babadan oğula, işgaller veya isyanlarla el değiştirildiği zaman dilimi.
Bazı ülkelerde ise farklı yöntemler uygulanırdı.
Talih Kuşu denilen bu yöntem, padişah olmaya layık insanlar bir meydanda toplanır, kuş bırakılır ve kimim başına konarsa o padişah olurdu.
Hikayemiz böyle bir ülkede geçer.
Ne kadar doğru bilmiyorum. Hikayeyi sonuna kadar okursanız doğruluğu konusunda siz karar verim.
Padişah ölmüş yerine yenisi seçilecekti. Adet üzeri padişahlığa layık kimseler çağırılmıştı.
Ülkenin en büyük alımı de bu davette listesinde vardı.
O da güvendiği öğrencisini de yanına alarak toplanılacak meydana gidiyorlardı. Hoca ile talebesi arasında şu diyalog yaşlandı.
Hoca,
-Evladım talih kuşu başına konarsa ve de padişah olursan ahaliye nasıl davranırsın? Dediğinde öğrenci;
-Hocam önce siz fikrinizi söyleyin, ben sonra söyleyeyim olmaz mı? Hoca:
-Eğer talih kuşu başıma konsa, padişah olsam, hak ve hukuka çok dikkat edecek, adaletle ülkeyi idare etme gayret ve çabası içinde olacağım. Öğrenci:
-Hocam ben de senin tersine onlara adaletin zerresini göstermeyeceğim. Öyle bir zulüm edeceğim ki analarında emdikleri sütü burunlarından fittil fittil getireceğim. Hoca çok şaşar ve;
-Evladım sen ne kötü düşünceli birisin.
Talebe;
-Sen fikrimi sordun bende doğru olanı söyledim. Allah her şeyi bilen ve takdir edendir.
Aralarındaki konuşama biter.
Beraberce insanların toplandığı ve talih kuşunun konacağı alana gidilir.
Tören ve işlemlerden sonra kuş bırakılır.
Yüze yakın kişinin bulunduğu alanda kuş gider öğrencinin başına konar.
Hoca öğrencisiyle arasında geçen konuşmayı ve tehlikeyi bildiğinden olaya müdahale eder ve;
"Bu öğrencimdir, benimle geldi ve alanda olma hakkına sahip değildir. Aramızdan çıkarın ve bir daha kuşu bırakın. Ve dediği yapılır.
Tekrar talih kuşu bırakılır ve kuş gider yine öğrenciyi bulur başına konar. Meseleyi bilen hoca bir daha itiraz eder ve:
-Bu gün kuş görevini şaşırmış bu öğrenciyi kapalı bir yere koyun bir daha kuşu bırakın.
Hocanın dediğini yaparlar ve talih kuşunu bırakırlar.
Yine bir yolunu bulup öğrencinin başına konar.
Hoca yapacak bir şey olmadığını anlar, olaya rıza gösterir ve olacaklardan haberdar olduğu için hemen nesi varsa alır ve o memleketi terk eder.
Padişah olan öğrenci protokol ve biat işlemleri bitip idarenin tüm yetkililerine hakim olduktan sonra verdiği ilk fermanla halka zulüm etmeye başlar.
Zulüm giderek artar ülke öyle bir duruma gelir ki hak aramaya gelene de, haklı veya haksız olana da zulüm edilir.
Ülkenin ileri gelenleri toplanır ve çare için; "Gelirken yanında hocası vardı, gidip durumu ona söyleyelim belki faydası olur." Diye karar alınır.
Bir heyet oluşturulur, hocanın yanına gidilir ve zor da olsa ikna ederler.
Hoca gelen heyetle beraber sarayın kapısına geldiğinde, padişah onları görür ve nöbetçilere emir vererek;
-Şu gelen hocayı hürmetle içeri alın gerisine meydan dayağı çekip evlerine gönderin. Nöbetçiler de öyle yaparlar.
Hoca padişahın makamına geldiğinde ona gereken saygıyı gösterir hasbıhaldan sonra padişah;
-Hocam söyle emrin ne? Hoca;
-Evladım biraz adalet. Paşa:
-Hocam meseleyi biliyorsun bunu benden isteme. Hoca;
-Çaresi yok mu?
-Hayır. Hoca;
-Biraz nasihat et ahali ne yapsın ki merhamete gelesen. Padişah:
-Onlara söyle kendilerini düzeltsinler, aralarında saygıyı, sevgiyi artırsınlar, hakka hukuka riayet etsinler, iyiliklerde bulunsunlar, özellikle zenginler şımarıklığı ve kibri bırakıp fakirin hakkına riayet etsinler o zaman bel ki? hoca
-Diyelim bunları yaptılar insafa gelecek misin? padişah kuru ve taşın üstüne koyduğu ağacı göstererek:
-Bu ağaç yeşerse o zaman. Hoca:
-El insaf bu ağaç hiç yeşerir mi? padişah:
-Hocam Allah'ın hikmetinde sual edilmez.
Hoca çaresiz durumu ahaliye anlatarak hemen o beldeden ayrılır.
Ahali denilenleri yapmaktan başka çareleri olmadıklarını anlarlar.
Herkes kendi durumuna göre insafa gelir, hak ve adalete özen gösterirler.
Zenginler cömert, fakirler kanaatkar olmaya ve de Allah'a çokça dua etmeye başlarlar.
Şikayetler yerini şükürler alır. Kıskanma ve iftiralar azalır, merhamet ve sevgi değer bulur.
Her sabah kuru ağacı kontrol eden padişah bakar ki ağaç yeşermiş, hemen asker göndererek hocasını getirtir.
Padişahlık taht ve elbisesini çıkararak hocasına verir ve:
-Hocam benim görevim biti, bundan sonra görev senin. Bu ahaliye senin adaletin lazım artık padişah sensin bana müsaade gidip ilmimi tamamlayayım der.
Padişahlık makamına oturan hoca Hz. Ömer (ra) adaletine yakın bir anlayışla ülkeyi idare eder ve herkes hâlinden memnun olur.
"NASIL OLURSANIZ ÖYLE İDARE EDİLİRSİNİZ"
Değişimi kendimizden başlatmalıyız.
Akraba, komşu, yetim, miskin, fakir, kimsesiz ve daha nicelerini ihmal etmemeliyiz.
Mazlumların kimliğine, cemaatine, siyasi görüşüne, ailesine, diline... Değıl de mazlum oldukları için yardım etmeliyiz.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." (Ebû Dâvûd, Edeb 58; Tirmizî, Birr 16)
Selam ve dua ile.