Suriye ve Ortadoğu'nun geleceği üzerine geçmişten günümüze kadar hesabı olanlar ve proje üretenler hesaplarını tekrar gözden geçirmek zorunda kaldıkları gibi projesi olanlar da revize çalışmalarına çoktan başlamışlardır. Suriye'deki iç savaşın sonuçları Suriyeliler açısından çok ağır oldu. Bunun yanında 1. Dünya savaşından günümüze kadar Ortadoğu'da beklentisi olan küresel güçler,beklentilerinden taviz vermeden politikalarını uygulamaya koymak için çaba göstermişlerdir. Sürekli değişen hesaplar ve projeler istikrarsız bir Ortadoğu yaratmıştır. Suriye'deki iç savaştan Suriye Devleti kadar sıkıntı yaşayan ülke varsa o da Türkiye'dir. Özellikle göç eden Suriyeliler,Türkiye'ye çok ciddi ekonomik fatura çıkardıkları konusunda kimsenin itirazı olamaz. Keza sınır hatlarındaki denetim zorlukları ve belki denetimsizlik olarak nitelendirilecek durum ,çok büyük güvenlik zaafiyeti de doğurduğu genel geçer kabuldür. Güvenlik zaafiyeti neticesinde değişik şehirlerimizde çok sayıda bombalı ve EYP ile vatandaşlarımızın can ve mal güvenliklerine yönelik saldırılar olmuş, gerek güvenlik görevlisi gerekse vatandaşlarımızdan çok sayıda şehit vermiş bulunmaktayız. Son günlerde Cerablus'ta yaşanan gelişmeler ve TSK'nın müdahalesi Suriye'de yeni bir durum yaratmıştır.Her ülkenin, hemen yanıbaşında olan sınırdaşı bir devletteki gelişmeleri takip etmesi ve aleyhine olabilecek durumlara müdahalesi kaçınılmazdır. Türkiye'nin , Cerablus harekatı tam da bu şekilde görmek gerekir. Evet,bu harekatın ciddi riskleri olduğu kesindir. Kesin olan bir diğer husus ise Cerablus harekatı komşu bir ülke yani Suriye ile savaş riskini de yaratmıştır. Hatta Suriye rejimine açıktan destek veren bazı ülkelerle yeni krizleri tetiklemesi de kuvvetle muhtemeldir. Tüm bu risklere rağmen Türkiye'nin,Cerablus harekatı hem iç güvenlik hem de yanıbaşımızdaki yeni gelişmelerde söz sahibi olmak için zorunluluk arz ettiği kanaatini taşıyorum. Şöyle ki;
1- Gaziantep saldırısında da açıkça anlaşıldığı üzere Suriye ülkesinden gelen ve Türkiye'de terör eylemleri yapan dünyanın en barbar terör örgütü DAİŞ'e karşı kararlılığın ifadesi açısından çok önem taşımaktadır. Dikkat edilirse herhangi bir ülkeden veya Uluslararası kuruluştan itiraz gelmemiştir. Bir diğer anlatımla bu operasyon için Türkiye'nin yeteri ve haklı gerekçeleri tüm ülkeler tarafından kabul görmüştür. Hiç bir ülke kendisine yönelmiş terör tehdidine karşı sessiz kalamayacağı gibi önleyici tedbirleri alması da bir zorunluluktur. Türkiye zorunluluğu yerine getirmiştir. Cerablus harekatını farklı yönlere çekme gayretini sarfeden çevrelerin söylemlerine itibar edilememesinin temel sebebi de budur. Yani zorunluluktan kaynaklı bir harekat gerçekleştirmiştir. Aynı şekilde pkk terör örgütünün de PYD üzerinden kendine alan yaratmak suretiyle Diyarbakır'da,Kızıltepe'de,Van'da,Elazığ'da ve son olarak Cizre'de bombalar patlatacak gücü bulması ve hareket kabiliyetini yaratmasına hiç bir ülke izin vermeyeceği gibi kabul etmesi de mümkün değildir. Bölgede yaşayan ve patlamalar nedeniyle en büyük bedeli ödemek zorunda kalan Kürtler de bağımsızlık dahil olmak üzere kendisine can ve mal olarak bedel ödetecek hiç bir siyasi oluşumu kabul etmesi mümkün değildir.
2- Cerablus harekatının bir diğer amacı da yanıbaşımızdaki siyasi ve sosyal gelişmelerin ilerki dönemlerde yeni sorunlar yaratmaması için yapılmıştır. Suriye'deki savaşın sonunda parçalanmış ve küçülmüş Suriye hem Ortadoğu hem de Türkiye açısından büyük riskleri taşıdığı kesindir. Bu durum dünya barışı için de büyük risktir. Mevcut durumda DAİŞ ile baş edemeyen dünya ülkelerinin,parçalanmış Suriye'de kurulacak devletlerin,daha büyük belalara ve daha tehlikeli örgütlere ev sahipliği yapma ihtimalini gözden kaçırmamak gerekir. Böyle bir ihtimal karşısında Türkiye'nin tepkisiz kalmasını beklemek saflık olur.Suriye iç savaşının başından bu yana PYD, kendisine açılan alanda başta bölgedeki Kürt muhalefeti susturduktan sonar tek tipçi ve baskıcı bir yönetim anlayışla hareket etmiş olması uzun vadede mağdurları PYD'nin sözüm ona haklarını savunduğu Kürtlerin olma ihtimalini çok daha kuvvet hale getirmiştir.Bunun ilk işaretleri gelmeye başladı bile. PYD kontrolündeki bölgelere Esed rejim güçlerince saldırıya uğraması,ABD'nin,PYD ile ilgili farklı değerlendirmeler yapmaya başlaması Suriye'deki Kürtlerin yeni bir trajedinin konusu olma ihtimalinin güçlü göstergeleri olarak kabul edilebilir. Bunun baş müsebbibinin PYD'nin kendisi olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. Çünkü, Esed rejimi ayakta kalmak amacıyla PYD ile zimni bir mutabakattan sonra PYD'nin bölgede "temizlik " yaparcasına muhalefeti sindirmesi hatta yok etmeye çalışması aslında Esed vari bir yönetim anlayışın ürünüydü. Savaşın başında,başta Türkiye olmak üzere güçlü diyaloglar ve ittifaklar yerine bencil ve tekçi yönetim anlayışı Kürtler açısından büyük talihsizlik olmuştur. Türkiye'nin dışlanması sürecinde Esed'e sırtını dayayan PYD'nin son hamlede Türkiye ile diyalog kurması ve Türkiye'nin hassasiyetlerini paylaşması hem Kürtleri olası bir trajediden kurtarması hem de Suriye'de kalıcı barışın tesisinde önemli olacaktır.