Sur içi bölgesi kalbimiz, canımız, her şeyimiz.
Bizim için ne kadar önemliyse, ülke için, bölge için, kültür ve turizm dünyası için de önemli.
Zaten öyle olmasa, önemli sınıf içinde yer almasa, UNESCO ne diye dikkate alsın, niye dünya mirası olarak kaydetsin ki?
Korumak, kollamak o nedenle hepimizin, herkesin, hatta dünyanın görevidir.
Koruduk mu?
Hayır.
Evet, dersek yalan olur.
Malzeme ortada, zaten yüzümüze ‘tükürecekmiş’ gibi bakıyor.
‘Giden gitti, kalan sağlar bizimdir’ misali hiç de doğru olmayan bir mantıkla bakmaya başladık meseleye. Kalanı, kalacak olanı korumak kollamak adına daha duyarlı davranmak gerekiyor.
Yerli ve yabancı turist ilgisinin kabul gördüğü bir dönemin içinden geçiyoruz.
İlginin daha da artacağını da görüyoruz.
O zaman ilgilisinin de ilgili davranması gerektiği gibi bir durum çıkıyor ortaya.
Hepimiz ilgiliyiz de, asıl olması gereken sorumluların sorumluluklarını, korumak adına yerine getirmesidir.
Başta esnaf olmak üzere, o bölgede yaşayanların, hatta Diyarbakırlıların topyekûn sahiplenmesi gereken bir turizm hazinesine sahip olmak herkese, her topluma nasip olmaz.
Biz sahibiz, koruyacağız.
Özellikle de temizlik konusuna çok özen göstermek gerekiyor.
Ben bölgede sık gezip dolaştığım için bu konuda yazıp çiziyorum.
Geçtiğimiz günlerde de esnafın bir şikâyeti vardı.
Yeraltı geçiş noktalarındaki kokudan söz ettiler, bende hissettim.
Olabilir, esnafın yoğun olduğu bölgelerde, tıkanmalar olabilir, çöpler birikir, koku olabilir.
Ancak, müdahil olup temizlemek gerekiyor.
Artık her türlü imkân mevcut, temizlik yapılabilir dedik, yazdık.
Şikâyet eden esnaflar birkaç gün sonra, DİSKİ’NİN vidanjörlerle temizlik yaptığını söylediler, memnundular.
Uyarı bizden, hizmet onlardan dedik, teşekkür ettik.
Sonra, DİSKİ Genel Müdürü Fırat Tutşi telefonla aradı, uyarı için teşekkür etti, temizlik için de ben teşekkür ettim.
Bundan sonra esnafla DİSKİ arasında direk uyarı diyalogu da sağlayacağız ki, ortak sahiplenme bir anlam kazansın. Hatta Sur içi için özel bir temizlik birimi dahi oluşturulabilir.
Nihai düşüncem de, 5,5 kilometrelik alanın araç trafiğine kapatılmasıdır.
Günün belli saatlerinde esnafın malzeme ikmali dışında araç trafiğine kapalı tutulursa, müthiş bir turizm platosu yaratılmış olur, diye düşünüyorum.
Bana göre, gerçek Diyarbakır, Sur içidir.
Dünyaya açılan bu kapıyı sürekli açık tutmak, temiz tutmak, yaşanabilir bir canlılıkta tutmak lazım ki, 12 bin yıllık mirasa layık olduğumuzu kanıtlayalım. Bir de hiç uyumayan kent olma özelliğine de sahip miras hakkımızı gelecek nesillere ulaştırabilelim. Bizden öncekiler nasıl bize ulaştırdıysa, o ölçülerde layık sahiplenmeyi biz de sunabilelim.