Mümin Ağcakaya - Özel
TİGRİS HABER - İlhan Karabulut ve arkadaşları hayatlarını sokaklarda şarkılarını söyleyerek sürdürüyorlar. Cadde ve sokaklardan gelip geçenler onların söyledikleri şarkıların ritmine ayak uydurarak ya yerinde oyuna ayak uyduruyor ya da türküyü mırıldanıyor. Sonra yüzünde bir gülümsemeyle yoluna devam ediyor. Neredeyse birçok kentte karşılaştığımız sokak sanatçıları kısa bir zaman da olsa; etraflarına topladıkları küçük gruplara bazen de birkaç kişiye söyledikleri şarkı ve türküleriyle onlara kısa da olsa hoşça bir an yaşatıyorlar. Dinleyenlerde gönüllerinden ne koparsa bırakıyorlar. Onlarda bu parayla hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlar.
Daha önceleri Gazi Caddesi üzerinde söyleyen, fakat dükkân sahiplerinin şikâyetleri üzerine şimdi Dağkapı meydanında söylemeye başlayan ve kendilerine ‘Amed Sesleri’ adını veren gruptan İlhan Karabulut’la sokak sanatına ne zaman başladığını ve nerelerde çalıştıklarını şöyle dile getirdiler;
"NERESİ KAFAMIZA YATARSA ORAYA GİDİYOR, ÇALIP SÖYLÜYORUZ"
“ Bu grupla on yıldır bu işi yapıyoruz. Ama ben on bir yaşımda müzik yapmaya başladım. Tek başıma Antalya’da, İzmir’de, Ankara’da hem darbuka çaldım hem de söyledim. Hep gurbetlerde kaldım. Ekmeğimizi taştan çıkarıyordum. Anneme destek olmak için biriktirdiğim parayı onlara gönderiyordum. Zekeriya ve Mesut’u önceden de tanıyordum ama birlikte söylemeye sonradan başladım. Grupla beraber kafamız nereye yatarsa oralara gidip söylüyoruz. Mardin, Kızıltepe, Batman, Bismil gibi başka illere de gidiyoruz, buralarda sokak müziği yapıyoruz. Yazın genellikle buradan çıkarken, bir hafta oralarda, sonra gelip bir hafta burada söylüyoruz. Gittiğimiz her yerde bir haftamız geçiyor. Her hafta bir yerde söylemek daha güzel oluyor. İnsanlar da bize alışıyor. Gittiğimiz her yerde ekmeğimizi kazanıyoruz. Gelirimiz de yaptığımız bu iştendir. Dinleyen insanların verdikleri para ile hem evi geçindiriyor hem de kendi ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz. Zekeriya ve Mesut gitar çalıyor, üçümüz bir grup olarak söylüyoruz.“
"HAYATIM GURBETTE GEÇTİ"
Hayatının hiç de kolay geçmediğini anlatan İlhan;
“Şimdi annemle birlikte kalıyorum. Babam 30 yıl kadar önce Bismil’den Diyarbakır’a geliyor. Dört erkek üç kız toplam yedi kardeşiz. Sekiz yaşında babamı kaybettim. O zamanlar ağbilerim geçici işlerde çalışarak evi geçindirmeye çalıştılar. En büyük ağbim simit, limonata satardı. Evi geçindirmek için çalışıp didinirdi. Babasız ve çok zor bir hayatım oldu. Şu an otuz yedi yaşındayım ve 11 yaşından beri çalışıyorum. Çalışmak için gurbetlere gittim. Hayatım hep gurbetlerde çalışmakla geçti. Sokak müziği yaptım. Hayatın bütün zorluklarına karşın hep ayakta durmaya çalıştım. Önceleri kirada oturuyorduk. Sonradan bir ev aldık. Şimdi ben annemle birlikte oturuyorum.”
"PANDEMİ BİZİ ÇOK DERİNDEN ETKİLEDİ"
“Pandemiden önce düğün salonlarından çağırıyorlardı. Düğün salonlarında elde ettiğimiz kazançla geçimizi iyi kötü devam ettiriyorduk. Gidip söylüyorduk. Bu salgın olmadan önce her yaz Antalya’ya, oradan İzmir’e geçiyordum. İyi kötü sokaklardan ne kazanırsak onunla geçinmeye çalışıyorduk. Açık alanlarda, sokaklarda söylemek çok zor oluyor. Pandemiden sonra düğün salonları kapatılınca, karantinadan dolayı sokağa çıkma kısıtlamalarından sonra işlerimiz de durdu. Pandemi başladığından beri boştayız. “
Müzik söyleme hevesi ne zaman gelişti?
“On bir yaşında bende müzik hevesi gelişti. Kendimi yetiştirdim. Kulaktan duyarak oldu. Kimse bana öğretmedi. Önce darbuka çalmayla başladım. Diğer enstrümanlar kafama yatmadı. Ellerim alışık olmadığı için, baktım ellerim kavramıyor. Bende darbukayı seçtim. Roman çocuklarından öğrendim. Onlara baka öğrendim. Onlardan gördükten sonra gelip evde çalıyordum. İlk darbukayı on bir yaşında aldım. Darbukayı kendim aldım. İlk başta gidip bir lokantada paket servisinde çalıştım. Biriktirdiğim parayla bir darbuka aldım. Bundan sonra bu işi yapacağım dedim. Başkasının yanında çalışamam dedim. On bir yaşından beri de bu işi yapıyorum. Öğrendikten sonra sokaklarda çalmaya ve söylemeye başladım. Babamın da sesi güzelmiş, bazen gazinolarda söylerdi. Sesim bana babamdan kaldı. Küçükken babamı söylerken dinlerdim. Onun üzerimde etkisi olsa gerek. Hayatımız müzikle geçti bundan sonra da başka işle uğraşmayı düşünmüyorum.”
"YAŞAM MÜCADELESİ VERİYORUZ"
“Ulu Caminin ilerisinde Gazi Caddesinde müzik yapıyorduk. Zabıtalar izin vermiyordu. Yasak diyorlardı. İzin alacaksınız diyorlardı. İzin belgeniz olursa ancak o zaman söyleyebilirsiniz diyorlardı. Diğer şehirlerde böyle karşılanmıyorduk. Pandemi olduktan sonra da tümden yasak oldu. Zabıtalar gittikten sonra müzik yapmaya çalışıyoruz. Onların mesai saati bitene kadar müzik yapamıyoruz. Pandemiden önce de yasak deniyordu. İnsanlar rahatsız oluyor diye. Diyarbakır’daki esnaflar şikâyet ediyorlar. Esnaflar dükkânın önünde kalabalık yapıyor diye şikâyet ediyorlardı. Şimdi Dağkapı da belli bir saatten sonra yapıyoruz. Biz kimseye rahatsızlık vermiyoruz. Kimseyi zorla alıkoymuyoruz. Niye yasak. Hâlbuki gelip geçen insanların hoşuna giden, kısa bir süreliğine de olsa ayaküstü eğlendiriyoruz. Kimseye bir zararımız olmuyor. Esnafların bizden şikâyetçi olmamaları lazım. Biz de ekmeğimizi kazanmaya çalışıyoruz. Yaşam mücadelesi veriyoruz.”
“Bu işi yapabildiğim sürece devam ettirmek istiyorum. Çünkü başka iş de yapamam. Bize belli bir yer verseler. Deseler ki burada çalıp söyleyin, desinler, engel olmasınlar. Biz de üç beş kuruş ekmeğimizi kazanalım. Bizim bu şekilde sokaklarda söylememiz şehir için de ayrı bir imaj ve renkliliktir. Şehre gelen yabancıların çok dikkatini çekiyor ve ilgi gösteriyorlar. Sokak müziği başka şehirlerde hatta Avrupa’nın bütün kentlerinde yapılmaktadır. Bu durum o kentlere ayrı bir renk ve güzellik katmaktadır. Biraz daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerekiyor.”