Önceki yazımda dinin siyasete alet edilmesinin iki yolunu kısaca anlatmaya çalışmıştım.
Dini değerleri veya dinsizliği siyasete alet etme olan bu iki yolun kimseye faydası olmadığını, kısır bir döngü olduğunu, ekonomik ve manevi çok zararları olduğuna değindim.
Her iki kesimin siyasi çıkarları dışında faydadan çok zararlarını herkese dokunduğu hakikatini anlattım.
Gerçek şü ki "muasır medeniyetler seviyesine çıkarmak", "Çağdaşlaşma", "ilerleme" gib ciddi sloganlarla "laiklik" adı altında dinsizliği siyasetlerine alet eden kesimlerin bu ideallerini gerçekleştirecek; ekonomide gelir adaletini ve bilimsel çalışmalardaki başarılarını görmek mümkün değildir.
Toplumla barışık olmayan bu kesim; ülkenin refahını yükseltecek bilimsel buluşları ve İktidar olma gibi bir gayeleri olmadıkları bir gerçektir.
Dini değerleri siyasetlerine alet edenler de; dine hizmetleri, dindarlığın artması ve dindar bir neslin yetişmesine katkıları olduğunu söylemek mümkün değildir.
İşte ülkemiz ve on altı yıllık Ak Parti iktidarı.
Camilerin varlığına, müftü, vaiz ve din görevlilerinin artmasına, diyanet TV ve radyosuna rağmen; toplum içinde dini hassasiyetlerin giderek azaldığıdır.
Yapılan araştırmalarda ahlakı çünküntünün, faizin, uyuşturucu kullanımının, zinanın, deizim'ini, hadis İnkarcilarinin toplumda azalmadigi bilakis artığıdir.
İslam'ın olmazsa olmazı olan adalete güvenin azalması ise ayrı bir sorundur.
Önceki yazımda sorduğum iki sorudan ikincisi ise siyaset yoluyla dine hizmet etmek doğru mu? Sorusu idi.
Bunu da iki başlık altında inceleyebiliriz.
Birincisi; dindar kesimlerin iktidara gelmesini sağlamak ve bu yolla dine daha iyi hizmet edeceği düşüncesiyle iktidara ve siyasete bel bağlamaktır.
Bu da yanlıştır.
İslam'ın temelini oluşturan; iman, ibadet, ahlak, muamelat, insan hakları ve benzeri konularda kişinin aslı görevini ihmal eder.
Yapması gerekenleri yerine getirmek yerine işi siyasiler yapar kolaylığına kaçar.
Destek vermediği siyasiler ve taraftarlarına karşı muhabbet beslemez.
Siyasilerin oyuncağı olma rizki ile karşı karşıya kalabilir..
Taraf da karşı tarafı oluşturur.
Tebliğ ve irşad sınırlı yapılabilir
Sevmediği siyasilerin dine karşı küçük de olsa hatakarını görüp eleştirirken diğerinin kocaman hatakarını fark etmez.
Desteklemediği siyasilerin güzelliklerini görmez, takiye zan eder ve samimiyetlerine inanmaz. Amelini değil niyetini sorgular.
Toplumun her kesimine karşı aynı mesafede olmaz.
Riya, gösteriş, ihtişam, enaniyet, metfaat, çıkar, ene, makam ve benzeri nefsine cazip gelen tehlikeli cereyanlara kapılabilir.
İşi ehline verme konusunda tereddütler yaşayabilir.
Bediüzzaman:
Birincisi: "Tâ, siyaset-i hazıra avam-ı müslimîne de o suretle tefhim edilsin." Halbuki siyaset-i hazıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytanet içine girmiş ki, vesvese-i şeyatîn hükmüne geçmiştir. Halbuki minber, vahy-i İlahînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki, o makam-ı âlîye çıkabilsin. (Sözler)
Devam edecek
Selam ve dua ile.