Parlamentoyu demokrasinin kalesi, demokrasinin olmazsa olmazı olarak görür ve değerlendiririz.
Öyle de olmalı.
Her şart ve koşulda savunulması, sığınılması, sahip çıkılması gereken bir kale olarak değerlendirmek gerekiyor parlamentoyu. Çünkü yurttaşı temsil ediyor parlamento çatısı, çatı altında bizleri yönetmek için toplananlarıyla. Her yurttaşın o çatı altında olma hakkının olmasını da demokrasinin sunduğu bir hak olarak görmemize, kabul etmemize rağmen, bu alanda bulunmanın kriterlerinin ‘Türk usulü’ olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Bu sadece benim düşüncem değil, zaten olmadığı için rahat telaffuz ediyorum.
Genel kanaatte böyle.
Demokrasinin kalesi olarak tanımladığımız parlamentoya girmek için partilerdeki kriterleri incelediğimizde; mutlaka mevcut yönetimlere yakın olmanın yanı sıra, ‘parasız siyaset yapılmaz’ kriterinden hareketle parası olanın tercih edildiği bir yöntemin geçerliliği maalesef ki söz konusu.
Zaten bu nedenle ‘linç dönemleri’ başlığını attım.
Seçim kokusu geldiğinde, ya da seçim dönemlerine girildiğinde, siyaset arenasında ‘linç’ dönemi de başlıyor demektir. Partilerin karşılıklı suçlamaları, ayak oyunlarıyla oluşan rekabet çatışmasının bir yansıması da partilerin içindedir.
Özellikle aday adaylığı sürecindeki davranış biçimlerinin cıvıklığı, parti yönetimleri ile aday olmak isteyenler arasındaki ilişki ve davranış biçimi, genel anlamda, dünya standartlarına göre tanımladığımız demokrasiyle kesinlikle bağdaşan bir duruma hitap etmiyor.
Bu dönemleri siyasetin ‘linç’ dönemleri olarak değerlendiririm.
O dönem bittiğinde her kes hiçbir şey olmamış, öyle şeyler yaşanmamış, kimse kimseyi kandırmamış, ayak oyunları gerçekleşmemiş, her şey normal seyrinde gelişmiş gibi davranış moduna geçer. Bunun nedeni bir sonraki seçim dönemiyle ilgili beklentileri boşa atmamak, ilişkileri bozmamak içindir.
İşte; liyakatsizlik dediğimiz şey de, bu davranış biçiminin karşılıklı hoşgörü kılıfı içine sığdırılmasından dolayıdır ki hayat buluyor.
*
Şimdiki zaman;
Rakip partiler arasındaki ‘linç’ girişimleri başladığına göre, seçim atmosferine de girildi demektir. Örneklerini de siyasilerin gittikleri illerde aldıkları tepkilerden görmeye başladık. Şimdi sıra ikinci etapta. Yani parti içi ‘Siyasi linç’ sürecine de yavaş, yavaş adım atılacak demektir.
Paralılar, siyasi rant uzmanları, ailer, aşiretler, kendilerini rakamlarla ifade ederek siyaset kurumu üzerinde etkinlik sağlamaya çalışanlar, parti limanlarına demir atma çabalarını göstermeye başladı. Özellikle de Cumhuriyet Halk Partisi limanına şimdiden demir atanlar var. Bunların çoğu da bu partiye şimdiye kadar merhaba demeyi dahi esirgeyenler.
Mesele; demokrasi linç edilmesin. Derdimiz bu, yoksa ‘Böyle gelmiş böyle gider’ diyeceğiz, ancak demokrasi kültürümüz buna cevaz vermiyor. En azından tabanı uyarma görevimizi şimdiden yapmak, vicdani sorumluluk.