Siyaset kurumlarının dönemsel olarak ilgi odağı olması demokratik yarış açısından önemlidir, aynı zamanda kıymetlidir. Demokratik bir yaşam biçiminin toplumsal hayata yansımasının aracıları olarak değerlendirdiğimiz partilere olan ilgi, alaka;
1-En temelde ilkelerinin, tüzüğünün, yol yürüyüşünün benimsenmesi, içselleştirilmesi, yıllara dayalı üyelik sorumluluğu ile sahip çıkılarak savunulmasıyla ilgili olduğu gibi…
2-Bunların dışında dönemsel ilgi odağı da olabilir partiler. İktidar rüzgârının sunduğu ilgi odağı olma halinin kalıcılığı iktidardan uzaklaşma söz konusu olduğunda partiler için bir yalnızlaşmayı da beraberinde getiriyor. Türkiye’de uzun yıllar iktidarda olmasına rağmen ‘Siyasi mevta’ olan ‘parti mezarlığına gömülen siyaset kurumlarının fazlalığı bireylerin ve toplumun genelinin ‘iktidar hırsı’ ile geliş-gidişinden kaynaklanıyor.
100 yıllık Cumhuriyet tarihinde parti mezarlığına gömülen eskinin siyaset kurum anlayışı 14 Mayıs’taki seçimlerden sonra bitecek gibi görünüyor. İlkesi, tüzüğü, yol yürüyüşü ile kendini kabul ettiren, yanlışı olduğunda kabul eden, geri çekilmesini bilen, yanlışını, eksiğini, gediğini gören, düzelterek daha iyi koşullarda yönetme erkini tekrar eline alan siyaset kurumlarının varlığına tanıklık edeceğiz, ayrıca böyle de olmalı.
CHP ve HDP’yi bu ‘siyasi mevta’ tanımlamasının dışında tutuyorum, çünkü gerçek anlamda sırtlarını dayadıkları ciddi bir tabana sahipler, sosyal demokrat, sol-sosyalist anlayışlarından dolayı evrensel ilke ve değerleri var. Parti isimleri çok önemli değil, önemli olan düşüncelerin diri kalması, mevta konumuna düşmemesidir. Zaten bu iki partinin şu an için Türkiye halklarının güven hanesinde diri durması da ilkeli duruşlarından kaynaklıdır.
*
Mesela AK Parti 7 Haziran seçimleri sonrası çekilmeyi deneyebilirdi. Demokrasi adına bu özveriyi gösterebilse, çekilse, belki de bugün yaşadığı çöküşü yaşamayacak, topyekûn yolsuzluk batağına saplanmayacaktı. Belki de bugün ihtiyaç duyulan siyaset kurumu, yönetim erki olacak, devlet erkini de bu kadar yormayacaktı. Ancak, onların hırsı devlet erkiyle birlikte halk erkini de bitap düşürdü.
*
İktidar neredeyse ‘hurra’ oraya doğru yönlenme güdüsünün siyaset kurumlarını doğal olarak süreç içerisinde yıpratıyor. İktidarları, partileri ‘Rant’ aracı olarak değerlendiren ülkeler her zaman huzurdan ve istikrardan uzaklaşan ülkeler olmuştur. Türkiye bu değerlendirme için canlı son örnektir.
Oysa siyaset kurumlarını ‘bana nasıl yarar’ gibi bireysel düşüncenin dışına taşırarak, ‘Bize/Bizlere/ ülkeye, topluma nasıl yarar, yarıyor mu yaramıyor mu mantığı ile değerlendirmek hem birey hem de toplum olarak kazandırır. Öyle olduğunda, yönetim erklerini halkın hizmetindeki görevliler olarak tanımlar, görev tanımlamasını da doğru yaparsak, her an hesap soran hak sahipleri olduğumuzu çok net görürüz.
*
Bundan önceki seçimlerde AK Partiye yönelim tavan yapıyordu, şimdi zeminde düz yürüyüş halinde. Çünkü iktidar etme gücünü kaybetti. Onlar, tavan hali yapıp, ayaklarını yerden kestiğinde, CHP’nin kapısından geçen yoktu, sadece parti emekçileri ve yıllardır partiye emek veren, sosyal demokrat düşünceli bireyler aday adaylığı yarışındaydı. Onlar, maratonu hiç bırakmadı, devamdalar.
Şimdi yeniler var, yeni ilgi alaka son derece sevindirici, ancak aralarında ‘önceki iktidar treni arıza yaptı, yolda kaldı, yeni trene yetişeyim’ diye koşanların olduğunu da yapılan aday adayı başvurularından anlıyoruz.
Şimdilik sadece gözlüyoruz.
Önemli olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığını kazanarak, Türkiye’nin önünü açması, ülkeyi demokrasiyle buluşturmasıdır. Sonraki sorunlar demokratik temayüller çerçevesinde çözülür.