Siyaset çarşısı karışır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bu denli tartışmalı bir seçim dönemine tanıklık edeceğiz gibi görünüyor. Zamanında olursa, Erdoğan aday olamıyor. İşaret edilen 14 Mayıs tarihinde seçime gidilirse de olmuyor. Muhalefet Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı tarih konusunda köşeye sıkıştırmaya devam edecek. Önümüzdeki günler, stratejik ataklarla dolu günler olacak.
Görünen o ki, Cumhurbaşkanı ‘Süre tamam, aday değilim’ demeyecek, demek niyetinde de değil.
Cumhurbaşkanı, tarih konusunda muhalefetten beklediği yumuşamayı göremez, mecliste çoğunluk desteğini alamaz, tarih konusunda sıkıntıya düşerse Meclis’in feshine gider mi?
Mümkün.
Öyle de görünüyor.
O nedenle; ‘çarşı karışır’ diyorum.
Cumhurbaşkanı ‘Aday değilim’ diyebilir mi?
İhtimaldir, çünkü şimdiye kadar ağzından adaylığı ile ilgili net bir ifade duymadık
Yani önümüzdeki günlerde sürpriz gündemlere tanıklık edebiliriz.
Bu seçim normal bildiğimiz seçimlerden değil, olmayacak.
Bu seçim; Şahsi devlet anlayışı ile halkçı devlet anlayışının karşılıklı testi niteliğinde bir seçim olacak.
*
Şimdi, halkın devletini geri alma istek ve çabasına göz atmak gerekir.
Halk istekli ve kararlı, çünkü gerekçeleri var.
Demokrasi, hak, hukuk, adalet, liyakat gibi kaybettiğimiz erdemleri geri getirmek için.
Açlık, sefalet, işsizlik, evsizlik, arabasızlık gibi bir mahkûmiyetin boyunduruğundan kurtulmak, kaybettirilen insani yaşam koşullarına yeniden ulaşmak için.
*
İktidarın ya da ortağının bundan sonraki süreçte ne yaptığının, ne yapacağının çok fazla bir önemi yok.
Önemli olan, muhalefetin, altılı masanın, demokrasi güçlerinin kararlı ve sonuç alıcı tutumudur. En geç Ocak ayı sonu ya da Şubat ayının ilk haftası Cumhurbaşkanı adayı üzerinde mutabakat sağlanması ve o ismin açıklanmasının tam da zamanıdır.
Özellikle 6’lı masadakiler, onları o masada var eden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun isminden başka bir ismi gündemleştirmesi kaybetmek ile eşdeğer olacaktır ki, bu vebalin altından kalkamazlar, ağır sonuçların sorumluları arasında olurlar.
Türkiye’nin bundan sonraki süreçte, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında mutlak surette demokrat, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini önceleyen bir Cumhurbaşkanı ile yola devam etmesi, halkların ve ülkenin yararına olacaktır. Bunun içinde toplumun genelinin sesine kulak verilmelidir. Yüzde bir ya da yüzde7-8, bilemediniz yüzde 30 da olsa bir partinin, siyasi bir organizasyonun tek başına, keyfine göre ya da paşa gönlüne göre aday belirleme hakkını kendinde görmesi, siyasi gasptır. Toplumun genel mutabakatı esastır.