Siyaset kavramı günümüzde en fazla kullanılan kavramlardan biri olarak görünüyor. Bu biraz da siyasete yüklenen anlam ile de ilgili. Herkesin siyasete kendince yüklediği bir anlam olduğu gibi, her çevrenin kendince siyaseti bir tanımlama şekliyle de karşılaşıyoruz. Bundan dolayı da siyaset ile ilgili farklı farklı tanımlamalar ile karşılaşmak mümkün. Ancak bu tanımlamaların birçoğu siyasetin doğasını, gerçekliğini yadsıyan kendince tanımlar. Yine de bu tanımlamalardan yola çıkarak günü, dönemi anlamak, bu çerçeve de izlenen strateji ve siyaset anlayışına yorum getirmek mümkün.
Siyaset özü itibarıyla toplumsal çıkarların temsil ediliş biçimi olarak tanımlanır. Bu iki kişilik bir birimden milyonlara varan geniş kitleler içinde geçerli bir kural. Özü itibarıyla da toplumun kendi çıkarlarını ifade ettiği, kendi çıkarlarını savunduğu, hatta kendi kendisini yönettiği bir olgudur siyaset. Özüne uygun yürütüldüğü sürece toplumun temel çıkarlarının ifadesi olmak kadar, geniş toplumsal kesimlerin kendisini örgütlediği, çıkarlarını tartışarak ihtiyaçlarını belirlediği ve bunu yürüttüğü bir olgu olarak karşımıza çıkar. Doğası gereği bir toplumsal inşa biçimi olarak ifade edilebilecek bu olgu aynı zamanda toplumun geniş kesimlerine de söz hakkı tanır. Ancak siyaset ya da politikanın toplumsal bir karşılığının olabilmesi için onun hayata geçirilmesinde ahlaki ilkelerin gözetilmesidir. Ahlaki ilkeleri olmayan, etik değerlerden uzak bir siyaset anlayışı her zaman toplumsal gerçeklik ile çelişir. Bu aynı zamanda siyasetin kendi doğasını da yadsıması anlamına gelecektir bir nevi. Bu anlayışın olduğu yerde siyaset artık toplum yaşamına yön veren bir olgu olmaktan çıkar sadece belli bir kesimin çıkarlarına hizmet eden kadük bir hal alır. Devletçi, egemen siyasetin aldığı biçim bugün budur aslında. Hem kirlenmişliği hem çürümüşlüğü ifade ettiği gibi hem de ciddi bir çözümsüzlüğü bağrında taşır. Bu çürümüşlük kadar egemen sistemin biriken sorunlarını da çözememe hali günümüzde siyasetinde tamamen farklı bir minvale evrilmesine yol açtı. Çünkü toplumsal bir işlev görmesi gereken siyaset günümüzde hele hele Türkiye gerçeğinde ‘’derin’’ bir hal almaya başladı. ‘Derin siyaset’ olgusu ciddi anlamda ele alınıp değerlendirilmesi gereken bir konu. Bu derinlik son on yılda gayri nizami bir hal almaya başladı.
Siyasette güçler ayrılığı kadar, iktidar-muhalefet olgusunun da gözetildiği, görüntü de de olursa siyasetin belli ilkeler çerçevesinde yürütüldüğü süreçlerden alabildiğine uzaklaştık, uzaklaşıldı. Seçme seçilme, oy hakkı gibi siyasetin temel parametreleri olarak topluma yansıtılan ilkelerin yerinde yeller esiyor. Bunun yerini belli bir kesimin çıkarlarını gözeten bir zihniyet aldı. İktidar, devlet gibi olgularda bu siyaset anlayışına koşturulmaya başladı. Artık hiçbir şey bize tuhaf gelmiyor. Dün siyasetin merkezinde olan birinin bu derin siyasete dair sarf ettiği üç beş söz yıllarca siyasetten koparılmasına yol açabiliyor. Ya da halkın çıkarlarını gözeten, siyasetin demokratikleşmesini talep eden, bunun siyasetini yürüten bir partinin demokrasi için bir ‘’tehlike’’ olduğu topluma dikte ettirilerek kapatma davaları açılabiliyor.Bütün bunlara yön verende egemen zihniyet yapısı ve onun yarattığı derinliklerdir.Bugünde halklar bu derin siyasetin neme nem bir siyaset olduğunun farkındaymış gibi görünse de bu anlayış kendi düdüğünü öttürmeye devam etmektedir. Çünkü bu siyaset anlayışında siyasetin özünde olması gereken ahlakilik, değerler üzerine inşa edilme, toplumsal çıkarları gözetme gibi ilkelerin hiçbiri gözetilmez. Tek hedef kendi borusunu öttürmek olunca siyasette de sadece kendi yasalarını işletir. Gayrinizami harp gibi kendince kuralları vardır. Kendisinden olmayan, kendisi gibi düşünmeyen hele hele kendisi için ‘’tehlikeli’’ gördüğüne yaşam ve siyaset alanı bırakmaz. Bu anlayış üzerinden kendisini yaşatmaya çalışır. Bir yandan kendi içinde iktidar ve güç mücadelesi verirken, dışarıya karşı ya da siyaseti demokratik değerlere göre yürüten kesimlere karşı da sonuç almak için her yolu dener. Bu yönüyle Makyavellisttir. Pragmatizm bu siyaset anlayışının olmazsa olmazıdır. Kendi siyasetinin derinliğinin anlaşılmaması için bin bir dereden su getirerek geniş kitleleri kandırmayı esas alır. Yeri geldiğinde;’’ Dünya beşten büyüktür.’’ diyerek hamaset yapar. Ancak kendisi de o beşin önemli bir dişlisi olmaktan öte bir işlev görmez. Rolü aslında küresel hegemonik güçlerin çıkarlarının sürdürülmesidir. Siyaseti sadece bu çıkarlardan kendisinin de daha fazla nemalanması üzerine inşa eder. Derin siyaset halka karşı yürütülürken tek hedef halkın düşünce ve duygularına akarak kendi gerçekliği ile ilgili bir bilgi, dezenformasyonuna yol açmaktır. Bu konuda gerçekten egemenlerin basiretini (uyanıklık)görmek gerekir. Derin kulvarlarda yüzmeyi iyi bilirler. Her şey onların bu derin sularda yüzdüğü iktidar gerçekliğine hizmet eder. Ak karalaşır,kara ise topluma aklaştırılarak yansıtılır. Bugün Türkiye de siyasetin gerçekliği böyle bir nitelikte. Siyasetin bu denli derinleştiği bir ortamda yapılması gereken siyaseti daha fazla doğasına uygun yürütmektir. Bunun da günümüzdeki karşılığını demokratik siyaset olarak tanımlamak yanlış olmaz kanımca.
Egemen siyasetin, ‘derin siyaset’ anlayışının yarattığı sonuçları her gün örnekleriyle gören, yaşayan bir toplum olarak demokratik siyaseti doğasına uygun yürütecek bir gerçekliği inşa etmekle karşı karşıyayız. Daha fazla demokratik siyasetin daha fazla özgür toplum olduğu gerçeğini unutmadan demokratik siyasete öncülük yapan güçleri sahiplenmenin elzem olduğunu görelim.