Düşünüyorum, düşüncelerimi devlete, iktidara, PKK-KCK’ ye yönlendiriyorum.
Geldiğimiz aşamayı yaşadığımız bütün zamanlar çerçevesinde değerlendirmeye çalışıyorum, son noktaya takılıyorum.
Takıldığım son nokta ne biliyor musunuz?
Taraflara ‘Savaşı sonlandırın’ diye yalvarıyor olmamız!
Biz ne diye yalvarıyoruz onlara ki?
Yöneten, iktidar eden bu kesimin, bu ülkenin insanları ile acaba bir ilgileri, bağları mı yok?
Yoksa bu ülkeye ait değiller de, etrafımızda bizim bilmediğimiz başka bir gezegene mi aitler?
Arada bir uğrayıp ortalığı karıştırıp, sonra geri dönüp bulundukları yüksek tepelerden bizleri mi izliyorlar?
Ya da bu yaşadıklarımız bir filmin prova çekimleri gibi mi?
Demem o ki;
Bence yeter prova çekimleri
Daha fazla bize/bizlere zaman kaybettirmeye gerek yok
Ölümlü sahneler toplumsal hafızamız ve psikolojimizi yeterli ölçüde tahrip etmiş durumda.
Orijinal oyun neyse koysunlar sahneye
Daha fazla ağzımızın tadını kaçırmasınlar.
**
Parlamento zemininde yasal-anayasal çerçeveye oturtulmuş bir çözüm/barış sürecinin devreye sokulması, bunun üzerinden yol alınması çok mu zor?
Bunların olması, olabilmesi için mutlaka kan dökülmesi mi gerekiyor?
Gelinecek noktanın bazı sıkıntılara rağmen ‘çözüm’ olacağını az çok tahmin edebiliyoruz.
Ancak, siyaset kurumları durumun kendi lehlerinde seyir izlemesi, toplumsal yarardan çok kişisel yarar sağlayabileceği bir noktaya doğru yol alması yönünde bir tavır içindeler.
Bu tarz ve tavır toplumu basitten karmaşığa doğru yönlendirilmesine neden oluyor.
Oysa yaşadığımız karmaşıklığı çözme konusunda edinilmiş tecrübelerden karmaşıktan basite doğru yol alıp sorunlarımızı çözebilecek bir aşamadayız. Yönetenler basiti ellerinde tutup, bizi karmaşıklıkla uğraştırıyorlar. Karmaşadan çıkış yolu bulamadığımız içinde kapıyı açmaları için yönetenlere başvuru yapmak zorunda kalıyoruz.
Çıkış kapısında yine onlar var.
AKP iktidarı-Kamu Güvenlik Teşkilatı-Kandil-İmralı-Brüksel
80 Milletvekilli siyaset kurumu nerede?
Yine posta güvercini!